31 Ekim 2011 Pazartesi

müzik çok tanrılı bir din ve ben kafayı yiyorum

Kimse bana inanmam gerektiğinden bahsetmedi. Ya da kimse nasıl inanmam gerektiğini öğretmedi. İnanmadım ben de hiç bazense çok inandım. Bazen sonuna kadar gitmek istedim bazen başında vazgeçtim. Tanrı’yı aşka endeksliyorum farkındayım. Aşka inanmasam da varlığını biliyorum. Aynen tanrı gibi. Tanrı’ya güvenemedim. Çünkü bana güvenmem için sebepler sunmadı. Bazen küçük bir işaret istedim ondan ama olmadı. Ve ben aşka da güvenmedim hiç. Aşka dair hiçbir iz yok.  Ve ben sadece müziğe güvendim. Hiç yarı yolda bırakmadı. Her daim kendini belli etti. İşaret istediğimde ortaya çıktı. Hem daim bana hitap eden bir şeyle karşımdaydı. Müzik varlığını hep kanıtladı. Şüpheye yer vermedi. Her dönem farklı şarkılar, farklı türler, farklı kişilerle yaptı bunu ama hep kanıtladı. Şimdi ben sadece müziğin tanrılarına inanıyorum. Ben pink floyd’a inanıyorum ben deep purple’a inanıyorum ben led zeppelin’e inanıyorum ben Michael jackson’a inanıyorum ben slayer’a inanıyorum ben arada inancımı zedelese de metallica’ya inanıyorum ben petrucci gibi bir tanrı’nın varlığından eminim ben hendrix’in ruhuna inanıyorum, ben simone simons gibi bir tanrıça olduğuna yemin edebilirim. Müzik çok tanrılı bir din. Ve ben müziğe inanıyorum.
Müzik.. bir çok şeyin ifade biçimi. Aşk, tanrı, inanma, inançsızlık, hüzün, mutluluk..aklına ne geliyorsa hepsinin ifade biçimi. Müziğin dilinin evrensel olduğuna inandığımdan çoğu şarkının sözlerine bakmam. Fakat müzik sadece davul, gitar ve ritimden oluşmuyor dedi biri. Haklıydı. ama sözlerine baktığım çoğu şarkının benim hissettiklerimle alakası yoktu. Ee nasıl evrensel o zaman? Evrensel çünkü anlamını bilmediğin cümleler içine işliyor senin. Bir yerlere dokunuyor hayatında. Kafandan milyon tane cümlenin aynı anda geçmesine neden oluyor. İşte bu yüzden müziğin kafayı yedirme hızı senin kafayı yiyip otobanda gaza basman arasında bir yerde. Düşünsene önce kafayı yiyip mi hız yaparsın yoksa hız yaparken mi kafayı yersin? Garip bir paradoks. Konu nerden buraya geldi anlamadım. Ama düşünsene bomboş bir otoban gaza bastıkça basıyorsun ve acayip gaz bir şarkı da sana eşlik ediyor sen de şarkıya eşlik ediyorsun fark etmez hanginizin eşlik ettiği hendrix solo atmaya devam ettikçe sen de gaza basıyorsun. Hanginiz daha hızlı hanginiz daha sert farketmez ama o an beyninde salgılanan hormonlar, sinir uçlarında iletilen impulslar hepsi kafayı yiyor. O an sen yoksun orda. O sen değilsin.
Bir şeyi gerçekten hissetmek için gözlerin kapanmasına gerektiğine inanıyorum. Yanında yatan adamı hissetmek için, müziği hissetmek için, tanrı’yı hissetmek için ya da herhangi bir şey… gözlerini kapatmadığında tam anlamıyla içine atamıyorsun kendini olmuyor. Gözlerini kapa ve derin nefes al işte o an dokunduğun veya dokunamadığın her şeyi tam içinde hissedeceksin. Mesela ben şu an cat stevens’ın sesini içimde hissediyorum. Hani kulaklarımı aştı ses. Kulak zarı orta kulak çekiç örs üzengi salyangoz hepsini aştı ve beynime giden ileti yön değiştirip kalbime geldi. Kanıma karıştı ve şimdi parmak uçlarıma kadar bütün vücuduma yayılıyor notalar. Notalar ahenkle dans ediyorlar kanımın içinde ve ben müziği hissediyorum böylece. Adam gitarının tellerine dokundukça bende bir yerlere dokunuyor. Vücudunun büyük bir enstrüman olduğunu düşün ve her nota senin bir bölgene hitap ediyor. Aynen öyle işte. Adam notalara dokundukça sen de farklı bir yerde hissediyorsun müziği. Şu an hareket halindeki parmaklarımda hissediyorum bazen. Bazen ayak parmak uçlarımda. Bazen dizimde. Ama en çok kalbimde. Kalp bütün notaların toplandığı yer. Her nota burada ses bulur kendine. Bazen majör bazen minör ama her şekilde ses bulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder