24 Ocak 2011 Pazartesi

sona saatler kala




uzun bir ağlama krizinin ardından alınan duşla kendime gelmş durumdayım. lakin onun o soğuk sesi içime bir ok gibi saplanıyor. nasıl bir anda bu kadar yabancı olabilir insan anlamış değilim. oysa kicidden hiçbir şey yapmadım. daha iki gün önce buluşma planları yaparken bir anda geldi bu ayrılık. ayrılık bile denemez aslında biz daha sevgili olamamıştık çünkü.  arada aynı yatağı paylaşan, birinin aşık diğerinin düşüncelerde olduğu iki kişiydik. en başından beri yabancıydık belki birbirimize ama farkına varamadık. en azından ben varamadım veya varmak istemedim. her şeye rağmen yaşadığım özel ve güzel şeyler sayesinde onu hatırlatan şeyler olduğunda gülümseyebiliyorum. acım daha tazeyken yapabiliyorum bunu.

saatlerdir yalın-alışmak zorundayım dinliyorum bu arada. rehabilite ediyor sanırım ruhumu. normalde teoman dinleyip bunalıma girmem gerekiyordu ama teo arşivim gitti. durumuma uygun bulabildiğim tek şarkıysa bu. idare ediyorum işte ama iyi de gelmeye başladı hani. hem ağlatıyor hem rehabilite ediyor.

içim çok fazla acıyor ağlarken. nefes alamıyorum bazen. şöyle ki sanki kürtaj oluyor gibiyim. içimden bir parçayı çekip çıkarıyorlar ve bunu anestezisiz yapıyorlar. görmemi istiyorlar sanki ve daha da çok acı çekmemi.
aşkına gebeydim ve sen bu gebeliğe son verdin. elimden tutup zorla yatırıdn beni o soğuk masaya. şimdi çocuğundan vazgeçmek zorunda kalan bir anne gibi hiçbir neden yokken aşkımdan vazgeçiyorum. sen de baba olmaya korkan daha 20li yaşlardaki genç gibisin. saatler sonra rahatlayacaksın sen de onun gibi. aldıracağım ben de bu aşkı ve seninkinden ters bir yönde yoluma devam edeceğim. görüşmeyeceğiz belki hiç konuşmayacağız bir daha. saatler sonra ben senin hiç tanımamış olduğun biri olacağım.

son söz: pişman değilim hiçbir şeyden. iyi ki sendin beni bu hastalıklı aşka gebe bırakan.

22 Ocak 2011 Cumartesi

kese kağıdını erkeklere geçirelim


bir avuç kendini bilmez erkeğin uydurduğu yasalardan biri bu kese kağıdı yasası. neymiş efenim vücudu güzelmiş de yüzü çirkinmiş. kese kağıdıyla idare edilirmiş. çok vodkadan sonra bir de bu çıktı başımıza. bizim mükemmel derecede yakışıklı, en az 1.85 boyundaki baklavalı kaslı türk erkeklerimize kendimizi beğendiremiyoruz. herifler öyle ki orda burda türk kızları gitsin rus kızları gelsin mantığına falan bürünmüşler. zaten ruslar da ne bulur bu türklerde anlamam. senin o sarışın heykel gibi bebelerin neyine yetmiyor. ama yooook illa bizim olaya balta koyacaklar.

neyse efenim konumuza gelirsek bu erkeğimiz böyle bizle dalga geçtiğini falan sanar. arkadaş ortamlarında anlatır durur. bir kız görür kese kağıdıyla gider aslında yaa diye fikrini belirtir. bi de bu çok matah bi şeymiş gibi kahkahalarla güler. senin kaç içkiyle gidersin acaba? hı? kaç fıçı bira lazım? kaç shot tekila lazım? galon galon şarap gelse gene gitmezsin lan beyni yerine göt kılları kıvrılmış gerizekalı herif. tanrım sen akıl fikir dağıtırken bizim erkekleri neden unuttun acaba? o kadar kötülük yaptık da sana böyle mallarla uğraştırıyorsun bizi.

hayır bi de bu bamya pipili 2 saniyede boşalan erkeğimiz asla kendine bakmaz he. ona göre onun 20cm pipisi vardır 1 saatten önce de boşalmaz yerli zenci seni. hem böyle düşün hem de sonra bize bok at sevişmiyor diye. ne sevişicem lan senle it! neden sevişeyim yani. sen benim arkamdan dangalak dangalak konuş sonra da türk kızları rererö sensin rererö.

sonuç olarak bu sebepten dolayıdır ki bellerine değil ellerine kuvvet yaşıyorlar hayatı. hadi bakiyim sen elizabethle ilişkine devam et ona kese kağıdı da gerekmez.