31 Ekim 2011 Pazartesi

15 aralık 2010



sabahın köründe arardı hep. gene sabahın köründe aramıştı. mesajlarımın hiçbirini görmemiş olarak. sonra dur dedi bakayım mesajlara. sonra anlattı anlattı ve umrumda değil hissettiklerin dedi benim için sorun da değil dedi. tamam dedim. benim için de sorun yok. sonra nasıl olduysa sinemaya geldi laf. ben de gidicem benle gel dedim. ıh mıh etti öğlen konuşuruz dedi. peki dedim. ama gelecekti biliyorum bi’ şekilde ikna edecektim. buz gibi hava. yağmur yağıyor. ve ben incecik bi ceketleyim. güzel görüneceğim ya. hay kafamı sikeyim. neyse ikna ettim gelecekti.
en yakın arkadaşımla taksim’e geçtik. belli saate kadar beni yalnız bırakmayacaktı. bi’ de tavsiyeler, taktikler veriyordu. sinemada şöyle öpüşülür böyle öpüşülür diye. lan ben film izlerken başka bi’ şeyle ilgilenememki.. hava buz gibi. donuyoruz. vakit geçsin diye istiklal’i turladık da bi’ kaç kere. sonra gitti o ve ben o soğukta beklemeye başladım atlas pasajının içinde. hep tam vaktinde gelirdi. ne 5 dakika erken ne geç. gene vaktinde geldi. biletlerimizi almıştım ben. girdik sinemaya. başlayana kadar muhabbet ettik konuştuk uzun uzun. film başladı. turist’i izleyecektik o gün beraber. gittik oturduk yerimize. bi’ an bi’ el hissettim n’oldu diye döndüm bi’ hışımla (lan bi’ de aşık olduğum adam düşün yani) bi’ şey yok saç vardı onu aldım korkma tecavüz etmeyeceğim dedi. güldüm sadece. sonra film başladı. arada mısır aldı geldi al ağzın boş durmasın dedi. arada ona bakarak izliyordum filmi. hareketlerini izliyordum. ama alt yazılı filmdi. ondan dolayı uzun süre bakamıyorsun da. film bitti. çok siktiriboktan bi’ sondu ki o da ikinci yarı anladığından bahsetti. nasıl anladın ya diye şaşırmıştım. sonra çıktık ordan galatasaray’a doğru yürümeye başladık. johhny depp’in diğer filmlerinden bahsediyordu. benim yaşımın tutmadığı filmlerden. sonra da dalga geçiyordu. konuşa konuşa tezgah’a geldik. bi’ şeyler içecektik. geçtik oturduk masalardan birine. sohbet etmeye başladık. gene filmlerden bahsediyorduk. neyse cam kenarında masa boşalınca oraya geçtik. bi’ farklılık vardı onda. daha iyi davranıyordu. değişikti yakındı. sonra sigara içmek için dışarı çıktı ben de yanında çıktım tabi. gene aynı şeyleri konuşuyorduk. birlikte olamayız vs vs diyordu. gidicem ben yokum diyordu. ‘git ama gitme’ dedim hep kal sadece kal. nasıl olduğu önemsiz ama kal dedim. elini uzattı elimi uzattım. ilk o an elimi tuttu. bi’ şey diyemedim kaldım öylece. tam elini çekerken daha sıkı tuttum gitme dedim gitme kal. sonra içeri geçtik. sessizce onu izlemeye başladım. şoktaydım çünkü. sessizce oturdum o konuştu anlattı dinledim uzun uzun. saat 21:30adoğru gitme vaktimde yaklaşmışken bi’ kere daha sigara molası verdi. ben çıktım dışarda üstümü giyinip hazırlanıyordum durdu sarıldık sarıldım çekildim bi’ an dudaklarımız birleşti. hayatımda aldığım ilk öpücüktü. daha önce kimseye izin vermemiştim. engel olmuştum. ama o an hiçbir şey yapmadım. tek yaptığım utanarak boynuna sarılmak oldu. sonra tekrar uzun bi’ öpüşme. hiçbir şey yapamamıştım lan. dudaklarımı bile hareket ettiremedim ben. beceriksizlik böyle olsa gerek. neyse gitmem gerekti ama gitmek istemiyordum. gitmek istemiyorum dedim bende kal dedi peki dedim. onun yanında olmak istiyordum zaten. 
not: editlicem bunu bi’ ara daha devamı var ama yoruldum.

mükemmelmişim de haberim yokmuş



lan ben etrafta çirkinim çirkinim diye dolanırken aslında alakası yokmuş. değilmişim de haberim yokmuş lan. dün gece çocuğun biriyle muhabbet ederken farkettim. 3 senelik ilişkisi var bi’ de bunun. iyice sardı bana dedim sevgiline yazık senin; bana benim sevgilime değil tüm sevgililere yazık dedi. oha diyip kaldım bi’ an. eyvallah gözlerimi ben de seviyorum ama gözlerime anlam yüklemeye çalışan insanlara anlam veremiyorum ben. yok kaybolmak güzel olurdu yok derin derin baksan falan fisman dolanıyor millet etrafta. bunu kendimi övmek için de yazmıyorum he anlam veremediğim için yazıyorum. eyvallah hoşuma da gitti çocuğun dedikleri de gene etik değil olum sevgilisi var çocuğun. saçmalık yani bu. tek bi’ kişi de değil bu. hadi bekar olanlara çok tepki göstermiyorum da sevgilisi olanlar n’olur yaklaşmasın istiyorum. bazen sadece gözlerden mi oluşuyorum diye de düşünmüyorum değil hani ama bunun için de babama sonsuz teşekkür ederim. sayende babacım sayende.
bi’ de şey var bak ona da anlam veremiyorum. sıradan bi’ insanım ben. bunu herkese de söylüyorum ama ne bok varsa herkes bi farklılık bulmaya çalışıyor bende. yok lan yok arama. var sende bi’ farklılık diyorlar lan ben göremiyorum sen nasıl gördün? 19 senedir hatta 20 olacak bu vücuda, beyne sahibim ben. sokaktan geçen insanlardan pek de farkım yok yani. ama aramaya inanmakdenilen şeyi çok uyguluyor sanırım bu herifler bulucaklar farkı yakında. ben de merakla bekliyorum.
not: kendini açaltarak prim yapmak değil bu. ben kendim hakkındaki gerçekleri dürüstçe dile getiriyorum ama kimseyi inandıramıyorum.

lanetli bir tanrıça olabilir miyim acaba?





hep aynı şeyler aslında. benim her zamanki çabuk alışma özelliğim ve her zamanki gibi erkeklere rahat batma durumu. ben sorun çıkarmadıkça adamlar beni terkediyorlar. 
en uzun ilişkim o 6 7 aylık kaçma kovalamacayı saymazsam dün itibariyle 5 gündü.
çirkin miyim belki ama normal bi’ insanım ben yaa. sorunsuz, eğlenceli, kültürlü bile sayılabilirim.
anlamadığım çok şey var ama hiçbir zaman cevabı yok biliyorum.
neden diye sorduğumda hepsi aynı cevabı veriyor şu an birini istemediğime karar verdim. ya da başkası var. lan diyorum ilişkiden önce bilmiyor muydun bunu? hani sanki ben öylesine zaman geçirme aracıyım. sinirlendim bak gene.
hayır bi’ de ben kimseyi hayatımdan çıkarmam o da var. hepsi hala hayatımda ve seviyorum da lan. muhabbetleri güzel. ama sayısını unuttum be artık.
mutlu olmaya çalıştıkça dibe batıyorum ben.
acaba diyorum inançsız olduğum için mi böyle ama alakası yok çok mutlu ateistler gördüm lan ben.
yok yok cidden sorun var bende. kafayı da yiyeceğim yakında zaten.
hee bi’ de kürkçü dükkanım var. dönüp dolaşıp gidiyorum. 
hala boktan bi’ hayatın yalan mutluluklarına sahip değersiz insanım.
ama bu sefer olur belki demiştim ya. güzel olacaktı. aynı şeylerden dertliydik ve aynı şeyleri istiyorduk. bu sefer becerebileceğimi düşünmüştüm.
lanetli bi’ tanrıçayım bence ben

yarım kalan hikaye

biz hikayelerimizde yaşadık aşkımızı. hiç birbirimize sahip olamadık. ne sen beni delicesine sevdin ne ben seni sevdim. dokunamadık bile birbirimize. sevemedin beni usulca. uzun uzun kaybolamadım gözlerinde. ama hikayelerimizde yaşadık biz bu ilişkiyi. kaç tane var kaç kere okudum hiç bilmiyorum. 
hep çok mutluyduk yazdığımız hikayelerde. hiç mutsuz olmadık. hep eğlendik. biz sevişmelerimizi bile hikayelerimizde yaşadık. beraber yemek yaptık bazen. bazense film izledik. biz sevdik birbirimizi orada. uzun uzun sevdik. derin derin sevdik. beraber uyuduk, sarıldık, sarhoş olduk.
sonra hadi gerçek yapalım dedik. hikayelerimizi canlandıralım. denedik. olmadı. yarım kaldı. hikayelerimizdekileri bile yapamadık. daha doğrusu hiçbi’ şey yapamadık.
bunu neden mi yazdım? bugün hikayeyi yarım bırakıp gittin yaaa sen ilişkimizi de yarım bırakıp gittin.  sanırım bizim hikayelerimizle gerçeğimiz birbiriyle örtüştü. yarım bi’ hikaye değil mi zaten yaşamaya çalıştığımız. hani senin yarım bıraktığın. aynı bugünkü gibi.

itiraf ediyorum

kimseyi sevmiyorum, sevemiyorum. her şeyin bi’ takıntıdan ibaret olduğunu biliyorum. egolarımın oyunu bu. çünkü ben aşkı çok çok geride bıraktım. hatırlamıyorum bile artık. seneler geçmiş üzerinden. şu ansa sadece takıntılardan ibaret. elde edememe tutkusu. elde edip sıkılma mevzuları. iğrenç biri miyim belki de. mutlu muyum hayır. mutlu olabilecek miyim tabiki de hayır. 
bağlanamıyorum. ben aldatmıyorum tamam ama bağlanamıyorum. daha iyisini bulunca hep çekip gideceğim bunu biliyorum. yahu bugün hüngür hüngür ağlarken yarın başkasına aşık olabilirim. hee bu arada çok sık aşık olurum ben. etik değerlerim var diyorum. sevgilisi olana yanaşmam vs ama aslında benim bekarlara yaptığım da kötü. ama ne yapayım bağ-la-na-mı-yo-rum! bazen sorun sende değil daha bağlayacak adam çıkmadı diyorum ama alakası yok sorun bende. hee bağlandığımı sanıyorum ama sadece takıntı. yeminle bak. elde edince geçecek. 
bazen dişiliğimi fazla kullandığımı düşünüyorum. ama benim suçujm yok ki. bunu farkında olmadan yapıyorum çoğu zaman. hee salak mısın da böyle yapıyorsun dersensiz de yok lan akıllıyım aslında derim. ama yaptıklarımın farkına varamıyorum. hırstan gözüm kör oluyor bazen.
hayır anlamadığım bunların nedenini biliyorum. lan diyorum nasılsa biri gelecek geçecek, sırf hırsından bunlar. ama yine de üzülüyorum, ağlıyorum falan. kendime dar ediyorum dünyayı.
lakin yine de tek gerçek var borderline olmam ve en büyük korkum olan kaybetmek. insanları kaybetmekten, değişimden nefret ediyorum. insanlar hep etrafımda benim koyduğum konumlarda olsunlar istiyorum. yerlerini değiştirmesinler, en önemlisi gitmesinler. gitmeyin lan. ya da gidecekseniz gelmeyin. ciddi olarak gerçekten üzüldüğüm tek şey bu. gitmeleri. 

yalnızlığın anlaşıldığı anlar

- banyoda bayıldığınızda tek başınıza ayılıp, yatağınıza yatıp, biraz iyi olunca da kendin gidip ayran bulmaya çalıştığın an.
- saçını boyamaya karar verdiğinde, hiç tek başına saç boyamamış olan senin tek başına kendi saçını boyadığın an.
- dövmeden ölesiye korkmana rağmen yanında olup seni oyalayacak ya da elini tutacak biri olmadığı için tek başına o acıya ses çıkarmadan dövme yaptırdığın an.
- moralin bozukken seni göğsüne yatırıp sadece saçlarını bile okşasa yetecek olan biri olmadığı an.
- çogzel bi’ film geldiğinde gidecek biri bulamayıp kendin gittiğin an.
- tek başına içtiğin an.
- bi’ şehri tek başına keşfetmeye başladığın an.

lakin bunların sorumlusu kimse değildir. yalnız sensin. çünkü bunu sen seçtin. etrafındakileri sen uzaklaştırdın. cool görünüp güçlü durmaya çalışmakla olmuyor işte. aslında güçsüzsün. hiçbir şeye gücün yok. en küçük bi’ laf ağlatıyor seni. ama sen yine de etrafa kimseye ihtiyacım yok mesajı veriyorsun. sağlam duruyorsun. ölesiye kahkahalar atıyorsun. insanlar kahkahaların ardındaki hüznü hiçbir zaman bilmiyor. oysa sen, sen aynada gözlerinin içine bakamayacak kadar korkaksın. bakamazsın çünkü göreceğin şeyden korkuyorsun. aslında göremeyeceğin. çünkü gözlerinde kendini bulamayacaksın. baktığında bambaşka biri olacak oradaki. nerede o eski mutlusen? ya da masum? ya da umarsız? deli dolu? nerede? hiçbir fikrin yok di mi? asla geri dönmeyeceğini de biliyorsun o küçük kızın. ama yine de ben güçlüyüm diyorsun. aciz korkağın tekisin aslında. bitse de kurtulsam diye bekleyen ama kendi bitiremeyen. bitsin be artık.

boğa burcu kadını nasıl tavlanır?





1- güzel bi’ parfüm. ama erkeksi olmalı. böyle koklayınca kendimizden geçmeliyiz.
2- yemek yapmayı bilin. erkeğin kalbine gitmese de bu burcun kadınının kalbine giden yol mideden geçiyor.
3- sinirliyken susun ve sizi affetmesi için sadece çikolata alın.
4- onu beğendiğinizi dile getirin. cıvıklaşmadan iltifat edin.
5- ilgi manyağı olabiliteli var. o yüzden o size takmışsa, o an sizle ilgileniyorsa siz de ondan başkasıyla ilgilenmeyin ya da ilgilenmek zorundaysanız bile bunu ona çaktırmayın.
6- flört etmeyi severler(kendimden biliyorum) ama bu sizden hoşlandıkları anlamına gelmeyebilir hemen tav olmayın ve sakın ola yavşamayın.
7- saçlarını sevin, oynayın, okşayın ama sakın ola bozmayın.
8- öpüşmeyi biliyor olmanız cidden önemli. bilmiyorsanız yaklaşmayın bence.
9- kısıtlamaya kalkmayın. özgürlüğümüze düşkünüz.
10- kıskandırma çabalarına girip delirtmeyin.

aslında sanırım güzel bi’ parfüm, yemek yapabilme yeteneği ve çikolatayeterli. neden uzattım bilmiyorum. hee eğer tavlama sürecini geçmişseniz boyuna çalışın abi. etkilenmemesi mümkün değil. sırf nefes vermeniz bile yeter.

olmayan sevgiliyle aynı evde yaşama hayali



bir kaç günlük beraber kalmalar sonrası oluşturduğum maddeler:
- bir kere her sabah sizi öperek uyandıran biri olabilir ya da her sabah uyandığınızda size sarılmış bir kol olur ve siz onu öperek uyandırabilirsiniz.
- yalnız kahvaltı yapmak zorunda kalmazsın. o duş alana kadar kahvaltıyı hazırlayabilirsin.
- evde seni bekleyen biri olur ya da akşam eve gelmesini beklediğin biri olur. bence bu güzel bir bekleyiş.
- gök gürültüsünden korktuğunda kafanı gömüp sarılarak korkunu azaltacak biri var.
- beraber yemek yapmak zevklidir. ve bunu her akşam yapmak güzel olabilir ya da sevdiğine yemek yapmak güzeldir.
- tek kişilik koltuk, şarap, güzel bir film iyi gider akşamları. bazen de battaniye.
- evden seni öperek gönderen biri olabilir ya da öperek karşılayan tam tersi de olabilir. ikisi de güzel.
- kavga etsen de o yatağa girdiğinde tüm buzlar çözülebilir.
- yağmur yağdığı anda hadi dışarı çıkalııııııım diye şımarıklık yapabileceğin kişi hep yanındadır.
- sokaklarda saatlerce dolanıp sarhoş olup eve beraber gelmek güzeldir.
- uyuyamadığında sana masal anlatan biri olabilir.
- hele bu ev beyoğlu’nda ise tadından yenmez. bir de çatı katıysa tatlı komasına sokar.
- ayrıca hepsini geçtim sabah seksi iyidir.
yani kötü tarafları olsa dahi sevgiliyle eve çıkma hayali bile güzel. bunu düşünsem iyi olacak ama önce bir sevgili bulmalıyım.

kader sana hayat diye ekşi bir limon uzattıysa sen üstüne tekila ve tuz iste

kasımın sonu ya da aralığın başına denk gelir ilk tekila içişim. zaten tek birada sarhoş olan bendeniz 2 bira sonrası tekila da tekila diye bik bik ötmüş sonunda arkadaşından o muhteşem şeyi almıştır. nasıl içileceğini bile bilmez halde geldi önüme. güzelce bir yaladım tuzunu ve bir anda diktim kafama. tam limonu ağzıma atıyordum ki arkadaşım elimden tutup hadiii bizim şarkımız başladı diyip beni sahnenin önüne götürdü. ve dans etmeye başladık.
eğer dans etmek istersen 
kırık kalpler salonunda
bana hiçbir zaman dönme
arkadaşça ya da dostça
Beni gercekten sevdiysen soyle
Asla hayır deme
Herkese bahset
Senden benden bizden…
oysa ki tekila içtin lan bir otur sakin bekle çarpar belki di mi? ama yok ben saatlerce dans ettim. kendi çevremde döndüm.
 sarhoş oldum mu evet. ama o tekila güzeldi be. 

inanmayın sakın



pes oynayabiliyorum
- yemek yapabiliyorum.
- her ne kadar galatasaraylı olsam da eski sevdiceğim yüzünden “kartaliçe” gibi bir lakaba sahibim ve fenerli arkadaşlarımı diğerlerinden daha çok seviyorum. sanırım bir takım tutmuyorum. zaten barçalı idim ben. neyse ne diyecektim futboldan anlıyorum.
ofsaytın ne demek olduğunu çoğu erkekten daha iyi biliyor ve daha iyi açıklayabiliyorum.
aptal değilim. 
kıskanç değilim. gereksiz tripler atmıyorum. her şey dozunda oluyor.
- maçlara gitmeyi seviyorum. (futbol, basketbol, tenis, voleybol…)
- maç izlemeyi seviyorum. önemli bir maç varsa gözüm sevgiliyi falan görmez. (bir beşiktaş maçı sırasında maç izlerken farklı şeyler yapmışlığım var kabul ama maçı tercih etmiyorsa adam benim suçum ne? hem tv açıktı zaten izledik sayılır)
sıkıcı değilim.
- iyi içici değilim ama rakı bile içebiliyorum.
- regl sancım bile yok. (kadın olduğumdan şüphe ediyorum bazen)
- tüm bu erkeksi şeylerin yanında tam anlamıyla dişi olabiliyorum. 
gene de yalnızım lan. yani sözlüklerde, orda burda sitelerde erkeklerin bu saydığım özelliklere sahip kız istediklerini dile getirmelerine kanmayın. alakası yok. daha pes oynuyorum diye bana aşık olan birini görmedim(aa bir tane vardı ama 2 gün sonra hiç aramadı) heyecanla ofsaytı anlatırken hiçbir erkek benden etkilenmedi. trip atmıyorum diye terkedildim belki de. neyse yani diyeceğim şudur ki inanmayın. bak ben ortaokuldan beri kendimi bunlar üzerinde geliştirdim de noldu? kimse gelip bana o formanın içinde çok seksisin demedi. yani elde var sıfır. bir sürü terkedilmişlik, bir sürü aşk acısı… o istemiyorum diye anlattığı kızlardan olun. her zaman kazanırsınız her zaman. 

canım yanıyor

seni sevdim ve canımı yaktın
seni seviyorum ve canımı yakıyorsun
seni seveceğim ve canımı yakacaksın
nefes alıp veriyorum büyük bir acıyla. canım yanıyor. kısa kısa soluklar bunlar. sanki çok koşmuşum da yorulmuşum gibi. ( bu aslında doğru di mi ) bugüne kadar ne kadar çok uğraştım, çabaladım. ama hala canım yanıyor. bir çok şeyi yok saydım bazen. umursamadım ama olmadı başaramadım. hala canım yanıyor. canım yanmasın diye nefes almamaya çalışmak nasıldır bilir misiniz? ben çok iyi bilirim. kesik kesik nefes almak. hiçbir zaman oksijenin tam olarak gelmemesi. kahrolası beyninizde sürekli hormon salgılamak için sinyal verilmesi ve beraberinde gelen gözyaşları artı kalbinin kırıldığını hissetmek. düşünsenize bir bardak düştü ve kırıldı siz de kırılan parçaları daha da kırmaya devam ediyorsunuz. ve yığılma oluşuyor. aynen öyle bir durum şu anki. hala kırılmaya devam ediyor ve göğüs kafesime büyük bir baskı yapıyor. canım yanıyoranlasana. 
nefes almak gittikçe zorlaşmaya başladı ve ölüm gittikçe yaklaşıyor. tik tak tik tak tik tak… hala hayata tutunmak için nedenlerim aynı ve ben bu yüzden her gün yeni bir şarkı keşfediyorum ve ben bu yüzden her gün yeni bir film izliyorum. 
daracık koltuğumda bacaklarımı karnıma kadar çekmiş şekilde yatıyorum ve yine aynı şarkı ilerliyor gecenin sessiz karanlığında ve bir kere daha:
love hurts
but sometimes it’s a good hurt
and it feels like i’m live

şarkılardan hissedilenler

ritmi hisset
güzel bir hava ama hafiften rüzgar esiyor sanki. rüzgar saçlarından geçip gidiyor. olabildiğince yavaş yürüyorsun. deniz kokusu geliyor bir yerlerden. yosun kokusuyla karışmış. derin bir nefes alıyorsun yavaşça. kokuyu iliklerinde hissediyorsun.
yuuuuuuuuuuuuuğ arrrrrrrrrrrrrr yuuuuuuuuuuuuuuuğ arrrrrrrrrrrrr
ritim yükseliyor
mükemmel hissetmeye başlıyorsun. adımların dans edercesine atılıyor. çıplak ayaklarla koşuyorsun. kendi etrafında dönüyorsun. dönüyorsun, dönüyorsun, dönüyorsun, dön, dön, dön… kahkahalarla dans ediyorsun.
yuuuuuuuuuuğ arrrrrrrrrrr yuuuuuuuuuuuuğ arrrrrrrrrrr
ritim yavaşlıyor
başın dönüyor artık. sarhoş oluyorsun dans etmekten. ve sonunda yavaşça kendini kuma bırakıyorsun. kollarını iki yana açıp uzanıyorsun ve gökyüzünü izliyorsun. 
nathiiing els kompreeeeeeeees

benden bir şeyler

and you will think
that i’ve moved on

kendini kandırmayı anlatır bu. karşındakini kandırmaya çalışırken aslında sadece kendini kandırırsın. güçlü durmaya çalışırsın. ağlamazsın. kafan diktir. ama ruhun, ruhun çökmek üzeredir.

and i won’t put my hands up and surrender
there will be no white flag above my door 
i’m in love and always will be 

seni sevdim ve sen vazgeçtin. seni seveceğim ve sen hiç bilmeyeceksin. belki devam edecek başkalarını seveceksin ama ben seni hep seveceğim

i promise i’m not trying to make your life harder 
or return to where we were 

çok istersin aslında. hala senin olsun. onu yaşamayı çok istersin ama bilirsin ki zor, bilirsin ki imkansız. 

o yaşanmamışlıktıro sadece hikayelerde kalandır. ama onu seversin, seveceksin. sevmeyecek bilirsin. sevemez. olsun farketmez senin için. o bilmese de o sevmese de olur. sen sadece hissedersin onu.

terkedicekler nasıl olsa biliyorsun di mi sen de?

kahvem çok sıcak. aslında kahve içerek yazacaktım. bazen aynanın karşısında bir anda soyunup vücuduma bakıyorum. vücudumda hayatım gibi mükemmel olmaya çalışan ama ol(a)mayan. uzun zaman olmuş aynaya bakmayalı. garip geliyor her şey. insan kendi vücuduna yabancılaşır mı? ben yabancılaşmışım. kendimi görmeye çalışıyorum ama göremiyorum. bir değişiklik var. haa evet saçlarım.. saçlarımı kestirdim. dağınık şekilde duruyorlar tepemde. yüzüme farklı bir hava verdi tabi vücuduma da. uzun uzun baktım kendime. değişiklikleri görüyorum bir bir. göbeğim falan gitmiş dedim. hayatımdaki fazlalıklardan kurtulmaya kilo vermek gibi bakarım ben. ikisi de zordur benim için. yapışırlar vücuduma çünkü. bırakamam hemen. neyse kilo vermişim işte eh hayatımdan da birileri çıkmadı mı zaten. kendi istekleriyle gittiler tabi. ben de sadece gitmelerine alıştım o kadar. kahvem hala sıcak. neyse gidiyorlar demiştim di mi? evet. bakmaya devam ediyorum kendime. sadece bakıyorum ve görmeye çalışıyorum. ne mi görmeye çalışıyorum ? beni. gerçek beni. uzun zamandır göremediğim o çocuğu. şu an gördüğüm sadece bir vücut. belli bedenlere sahip bir vücut o kadar. ben beni görmeye çalışıyorum sadece. devam ediyorum derinlemesine bakıyorum kendime. kafamdan bazı kareler geçiyor bakarken. aynada görüyorum onları. *bir tanesinde soğuk bir kış günü yağmurlu bir havada atlas pasajında beklemem var. *bir başka karede sabahın köründe istiklal’de sarmaş dolaş içerek yürümemiz var. *bir diğerinde yatakta bana gitar çalarken sırtından sarıldığım biri. *bir diğeri kadıköy’de ağlayarak yürüyorum yolun ortasından. *biri istiklal’de sıkıca sarılmışım. *biri bartın’da o merdivenlerin olduğu yerde, kalenin dibindeki bankta. *bir diğeri caddebostan sahilde kucağımda yatan biri var. *bir tane izmir’den gelen bir görüntü kordon’da çimlerin üstünde. *bir diğer kare kadıköy sahilde bankta tek, ilk sıcak bir gülümseme. *bir karede ise bana baya kocaman gelen bir sweat ve eşofmanlayım aynanın karşısına geçirmiş beni çok komik oldun ya diye dalga geçiyor. kareler geçmeye devam ediyor gözlerimin önünden. vücudumda can buluyorlar. hepsi bana karışıyorlar. hayatım gözlerimin önünden film gibi geçtiklişesi işte. hepsi vücudumda birleşti. önce kalbimde toplandı ordan yüzüme yansıdı.
- yüzünde yaşanmışlık var.
- senin bir hikayen var
evet benim bir hikayem var. başı belirsiz sonu belirsiz. hala devam ediyor. benim bir çok hikayem var ama benim bir hikayem var. kahvem içilebilir sıcaklıkta. gözlerim bakmaktan yoruluyor. toparlanıyorum. üstümü giyip son kez bakıyorum aynaya. neyse boşver geçer diyorum. geçer mi gerçekten? daha önce geçti di mi? gerçekten geçti mi? yoksa alışkanlık mı sadece? boşver geçer.
şu an kulağımda çalan şarkı mountain language ama aklımdan tek bir şarkı geçiyor 
Lay layyy layy ehehhhe
Doldur kardeşim doldur yaa
Meyhaneci… koy… içki koy yaa.
Hadi serefine…
Sağol bey be sağol yaa… ahhahahahaa…
Terkedicekler nası olsa biliyosun di mi sen de.
Sağol abi…
kahvem soğudu.

kafamdan geçen bir kare

sarhoşum, ağlamışım, kapının önündeyim. kapıyı çalmaya korkuyorum. geleceğimi biliyor ama gene de korkuyorum. merdivenlere oturup bir mesaj atıyorum.
- ben geldim
kapı açılıyor. sıcak bir tebessüm. elimdeki poşeti kaldırıp ona uzatıyorum.
+ yeterince içmedin mi? gerçi 2 birayla bu hale gelmişsindir sen.
- içtiiiiim evet 2 tane.
gülümsüyorum. içeri geçiyorum. yanıma geliyor oturuyor. ve ben ağlamaya başlıyorum.
- hepsi senin yüzündeeeeeeeen!! 
sonrasında uzun uzun dökülen gözyaşları ve uzun uzun gelen öpücükler.

bir delinin günlüğü vol.5

bir kahve yapıp geleceğim ondan sonra başlayacak bu yazı. deep purple sabahı bu sabah ayrıca. 06:05
06:10 kahvem hazır ve fazlasıyla sıcak. bu sefer dudak payı da bıraktım.
eksilmek… nasıl olur bilirsin. düşün yerde 4 boncuk varken birini alıp başka yere koysan onu eksiltmiş olursun. bu kadar somut bir eksilmek değil belki bahsettiğim ama gene de eksilmek. duygularımın eksilmesi ve daha bir sürü şey. insan nasıl eksilir? aslında cevabı basit bir soru. kaybettiğimiz her insana bizden bir parça bırakırız. böylece o giderken o parçayı da alıp gider. kendimi tanıyamamam boşa değil. ben bu değilim. herkese bir parçamı bırakırken onlardan da bir şeyler almışım ama ben bu değilim.
kahvem çok sıcak
kafam karışıyor. düşünceler birbirine giriyor. müziği somut bir şey olarak düşün şimdi. hani kulağından çalan şarkının notalarının beyninde harekete ettiğini düşün. işte düşüncelerim de öyle . beynimde hareket ediyorlar. hepsi birbirine karışıyor. alakasız şeyler birbirine bağlanıyor. belki de bu yüzdendir 6.hissimin artı bağlantı kuvvetimin iyi olması. neyse ne diyecektim ben. düşüncelerim beni boğuyor. beynime büyük bir baskı yapıyor ve kafam patlayacak noktaya geliyor. kafanı duvara vurup patlatma isteği nasıldır bilir misin? kahrolası soldire of fortune başladı. ne demiştim evet patlatma isteği. deliriyorum. farkındayım. ama bunun beni ben yaptığına inanıyorum. hani ince bir çizgideyim aslında. kafamı o soğuk duvarlarda gezdiriyorum ama patlatma isteğim gitmiyor. küçücük bir şey, tek bir şey o çizgiyi bozabilir. nasıl bir denge anlamış değilim. 
balkondan soğuk geliyor. hava buz gibi ama kahvem hala sıcak.
denge.. nedir denge? hayatın mükemmel ölçülerde olması mı? iyi bir okul iyi bir iş iyi bir eş iyi arkadaşlar…bunların dengenin unsurları mı? normal davranmak mıdır denge? kime göre normal? nedir insanın dengesi? yağmurlu havada şemsiye ile dolaşması mıdıryoksa hasta olacağını bile bile sahilde sabaha kadar bira içmesi mi? tek ayak üstünde birini düşün. kolları iki yana açık. dengede durmaya çalışıyor. belli bir noktası ağırlık merkezi ve üzerinde durduğu ayağı ile ağırlık merkezini düz bir çizgide birleştirirse denge de durabilme olasılığı artar. somut olarak denge budur. sağ kol ağırlığı sol kol ağırlığına eşit olmalıdır ya da. peki hayatımızın ağırlık merkezi neresi? ben buz gibi havada yağmur yağarken üstümü çıkarıp tshirtle dolaştığım için dengesiz miyim? bence delilerin bir ağırlık merkezi yok.
kahvemi içebiliyorum şu an.
kafamda sesler var. belki de müziği yoğun olarak almamdan ve hissetmemden kaynaklanıyor ama her daim kafamda sesler var. gözlerimi kapattığımda acayip bir ritim oluşmasını bekliyorum ama onlar sadece hareket ediyorlar. evet ses hareket ediyor ve bunu hissediyorum. düşüncelerimin hareketini hissediyorum. sağ ve sol lob arasında geçişler yapıyorlar. beynimin bir puzzle olduğu düşünülürse düşüncelerim de yerlerini bulmaya çalışıyorlar. beynimdeki notalar yerlerini bulmaya çalışıyor. evet bir müzik benim hayatım. yemek yapışım bir müziğin notalarından oluşuyor, yürüyüşüm, sevişmem, dans edişim…hepsi evrenin bir yerinde var olan bir müziğin notalarından ibaret. ve yalnızca yaşayarak hissedebiliyorsun. o yüzdendir ki yaşamamın sebebi dinlenecek milyonlarca şarkı olmasıdır. dünyanın herhangi bir yerinde beni bekleyen herhangi bir şarkı var ve ben onun için her gün tekrar uyanıyorum. ve onu bir gün bulacağımı biliyorum.
sometimes i like feel screaming
 close my eyes…

bir delinin günlüğü vol.4

bu sabah kahve yok. zaten saat de erken. ayrıca uzun zamandır kahve içmediğim için artık uykusuzluk yapmaya başladı. neyse…
aşk.. aşkın ne olduğunu her dönem farklı kelimelerle yorumladım, her dönem farklı duygularla. kahramanlar değiştikçe yorumlar da değişti tabi. ama konu aynı aşk..aşk neydi peki en son hangi tarihte kimse göre yorumlamıştım? 
yarım kalmış bu yazı. şu an aşktan falan da bahsetmek istediğim yok. gözüm acıyor zaten.
3. kez başlıyorum bu yazıya. bir şarkı itti beni buna.
saçmalıklarımın mantıklı olduğunu düşündüğüm dönemler yaşadım. bana göre mantıklıydı. zaten ben ikinci bir fikirden nefret etmez miydim? yalnızlığımın sebebi zaten bu değil mi? neden yalnızsın sorusuna cevabım: ikinci bir fikir beni rahatsız ediyor.  
kaybolmuştum. yaptığım şeyler arasında kayboldum. kendini tanıyamamak… berbat bir şey. insanlar sen bunu yapmazsın derken ben o şeyleri yaparak zevk alıyordum. kayboldum. kendi yarattığım boşlukta ve onun yokluğundan kayboldum. ordan oraya savruldum. kasırgalar vardı hayatımda. uyumuyordum. bu normal aslında ben uyumam zaten ama uyumuyordum. her gece kafamı yastığa koyup delirme noktasına gelip kafam iki elimin arasında gözyaşlarıyla uyumaya çalışmak, anlık sinir krizleri geçirmek. ağlamak..yastığının sırılsıklam olması ve bir şekilde uykuya daldığında sabah bile hala ıslak olması. işte kadar fazla ağlamak. sarhoş olmak bazı bazı. sarhoş olunca geçeceğini düşünmek ama daha da ağırlaşması yükün. 
bilmiyorsunuz. hiçbiriniz beni tanımıyorsunuz. tanıdığınızı sandığınız kişi değilim. asla değilim. hiç olmadım. her gün kahkaha atmak zorunda kalmanın verdiği acı ya da bir şeyim yok derken kahretsin çok boktanım diye içten geçirmenin ama asla konuşamamanın verdiği yorgunluk. susmanın yorucu olduğunu duydunuz mu hiç? günlerce konuşmamamın verdiği yorgunluk..ağzını açmak ama sonra ne farkeder ki diyip susmak.. cümlelerimin sonu yok bu sabah. gelmiyor. beceremiyorum.
kafamı seviyorum. bu doğuştan sarhoşluk kafası. hiçbir içkiye hiçbir etkiye gerek kalmadan kafanın güzelleşmesi. sebepsiz kahkahalar, sebepsiz mutluluklar. ama hepsi yalandı di mi? hayııııııır sarhoşken değil. sarhoşken her şey gerçek her şey net. hatta hiç bu kadar net olmamıştı. bütün duygular ortada. hepsi bana bakıyorlar. kendi aralarında konuşuyorlar bazen kavga ediyorlar. anlık ruh değişimlerimin sebebi bu. kavga ediyorlar. ordan oraya savrulup duruyorlar ama çok sert kavga ediyorlar. kafamda filler sikişiyor resmen. durun dedikçe kavga ediyorlar ben içtikçe ben sarhoş oldukça daha da sertleşiyorlar, hızlanıyorlar. beynim patlayacak. yeteeeeeer!!
sonra..sonrası hüzün yahu. kimsenin gözlerine içine bakmam konuşurken. hele ki uzun süre mi asla. görmelerinden korkarım. o hüznü görmelerinden. aslında benim görmemden korkuyorum. ya da görememden. karşımdakinin gözlerinden kendimi görememden. kendini kaybetmek ya da tanıyamamak ne derseniz artık. ikisi de zor. aramaya korkuyorsun. ya bulduğundan her şey değişmişse. ya sana küsmüşse ya sana beni neden bıraktın derse cevabım yok ki. ne derim? korktum desem? böyle olmak zorundaydı desem? cevabım yok. geri dönüp onu bulamıyorum ama ileriye de gidemiyorum. sıkıştım kaldım. resmen araftayım. kimim ben? ben kimim? …
ve şarkı der ki:
i am lost without you
but now i am lost with you too