26 Ocak 2013 Cumartesi

sigara beni bırakır mı sence


odanın en uzak köşesine koyuyorum sigarayı bazen sırf daha az içmek için kendime daha az zarar vermek için işte sen de onun gibisin sevgili korkma sana sevgim azaldığından değil bu uzaklığım sadece daha az canımı acıt diye bunlar. sana eskisi kadar şefkatle dokunmuyorsam eskisi gibi sarılmıyorsam canım yanmasın diye o kapkaranlık kuyuya geri dönmeyeyim diye. 
çok üşengeç bi insanım bilirsin belki. kalkıp sigarayı almaya üşenirim sanıyordum ama olmuyor özlüyorum sonra kalkıp bi tane yakıyorum yer değiştiriyorum. orda kalıyorum. içiyorum içiyorum içiyorum sonra boğazım ağrımaya başlıyor bırakıyorum gene uzaklaşıyorum. 
bazen sigarayı bırakıcam diyorum almıyorum yeni paket bu sefer başka markalarla aldatıyorum emektar camelımı. gidip winston içiyorum bazen lucky strike bazen parliament bazen marlboro bazen l&m sonra dayanamayıp gene kendime paket alıyorum. çünkü onlar benim sigaralarım değiller sevgili onlar anlık ve gelip geçiciler. bitiyorlar ve ben kürkçü dükkanıma geri dönüyorum. 
anlıyorsun beni değil mi? belki çok metafor kullandım ama demek istediklerim gayet açıktı. işte sevgili benim sigarayı bırakmam böyle bir şey. eğer bi gün sigara beni bırakmaya karar verirse o gün ölürüm.

24 Ocak 2013 Perşembe

hayatımdaki en kötü konser: yüzyüzeyken konuşuruz


öncelikle birileri soliste kaan tangöze ile tek ortak noktasının adı olduğunu söylemeli. yakışmıyor tatlım sana öyle mimikler el kol hareketleri nağmeler falan olmuyor yani sonra bas gitarın sapına falan çarpıyor elin. ayrıca sahne korkun varsa sahneye çıkmasan da olur gözler kapalı şarkı söylemek konuşurken seyirciye bakmak yerine bateristine bakmak falan yanlış işler. bi de sesinin çatlamamasın özen gösterirsen daha güzel olur.

ayrıca bateristiniz bateri çalma konusunda yeni galiba. kendisine burdan sen yenisin galiba tarzında bi espri yapmak istiyorum yani şarkıya yavaş girme yanlış girme vs vs. bi de stüdyoda prova yapar gibi çalmayaydınız daha güzel olurdu grup olarak. ben tonla amatör grup izledim ki bu grubun video kayıtlarına bayılmıştım çok güzel çok samimi idi ama canlı performans iğrençti. ayrıca sahnede rakı içme modası geçmedi mi ya sormak istiyorum?

hayal kahvesi gibi bi mekanın ses sisteminin iğrenç olması bi yana grup olarak da senkronize çalamıyorlar gibiydi. yani sesi melodi olarak alamadım ben. şimdi sen kimsin müzikten ne anlıyorsun diyenler olabilir ama yıllarca gitar çalmış lisede müzik odasından çıkmamış ve çok fazla konser görmüş çok da iyi bi müzik dinleyicisiyim ben kulağımın da iyi olduğunu düşünmekteyim.

hayal kahvesi gibi iyi müzisyenlerin çıktığı bi mekanın da bu kadar rezalet bi düzeneğinin olması beni şaşırttı. ben bası hiç duymadım mesela hele ilk başlarda sadece bateri duyuyordum gibi bu çok rahatsız ediciydi.

sonuç olarak 2.şarkıda gitmek isterken verdiğim para boşa gitmesin diye 1 saat 20dakika dinleyip sonra da ayh yeter diyip taksiye atlayıp geri döndüm yatağıma.

not: evde takılmaya devam etsin bu grup valla bak daha iyi.
not2: bi de sahneye 20dakika geç çıkmak büyük müzisyenlerin bile yaptığı bi iş değil seyirciye biraz saygı.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Durex'ten Yataktaki Performansınızı Ölçen Bir Uygulama: Sexmograf

Seksi bir kadından daha iyisi varsa, o da yatakta zıplayan seksi bir kadındır! Yukarıdaki videoda yatağı (hatta odayı!) sallayan Durex kızı Alina’yı görebilirsiniz. Bu kız bir teknoloji harikası olsa gerek... :)

Ama esas teknoloji harikası, Durex’in Sexmograf uygulaması... Bir mobil aplikasyon düşünün; yatağa telefonu koyduğunuzda titreşimleri algılayarak performansınızı ölçen! Gecenin sonunda kim tavşan, gol kralı veya makineli tüfek rozetini kapmak istemez ki? ‘Ses getirecek’ bu deneyimi siz de yaşamak istiyorsanız, uygulamayı buradan indirebilirsiniz: https://itunes.apple.com/us/app/sexmograf/id507055633?mt=8

Mobil aplikasyonun yanı sıra; Sexmograf’ın bir de oyununu yapmışlar. Yatağı ve odayı sallamak yetmez; oyunda bir de web sitesini sallıyoruz! Daha çok tıkladıkça daha yüksek performans gösterdiğimiz sitede, Alina’nın sürpriz videolarıyla da karşılaşıyoruz. “Sen iste Alina, ben tıklarım” diyenler buraya: http://www.durexsexmograf.com/ Yatağı da performans tablosunu da sallarım diyorsanız Sexmograf’a!

Kim bilir Durex daha ne sürprizler yapacak... Takipte olmak isteyenler Facebook hayran sayfasına: https://www.facebook.com/Durex.Turkiye





Bir bumads advertorial içeriğidir.

14 Ocak 2013 Pazartesi

karalamalar #7


hayatım kadıköy’ün sokakları gibi bazen.
dolambaçlı, karışık, birbirine benzer…
hangi yoldan nereye gideceğimi bilemez halde yürüyorum sıklıkla.
ayaklarım götürüyor çoğunlukla.
kadıköy’de keşfettiğim ufak cafeler gibi kendi hayatımla ilgili kendimle ilgili şeyler keşfediyorum arada seviyorum onları arka cebe atıyorum ilerde lazım olur diye.
sonra yürümeye devam ediyorum.
günler bir bir geçerken sigaralar yanıp sönerken kaç demlik çay gidiyor ben de bilmiyorum. 

karalamalar #6


hani kafamı sırtına koyduğumda çenemin yerleştiği yer vardı ya sevgili
işte senden sonra kime arkasından sarılsam çenemi koyacak bi yer aradım
ama yoktu bulamadım
dünyanın bi puzzle olduğunu düşün sevgili
işte benim yanımdaki parça sendin
ama o senin ben de bir başkasının diğer parçasıydım
nereye koyulursam koyayım benim parçam sendin sevgili
ve kimsenin sırtında benim çenem için yer olmayacak

karalamalar #5


birini sevsem çiğköfteyi ya da lahmacunu sevdiğim gibi
birini özlesem gitarımı ya da sigarayı en olmadı çay içmeyi özlediğim gibi
birini hissetsem dinlediğim müzikleri hissettiğim gibi
birine sarılabilsem mp3çalarıma sarıldığım gibi
birini öpebilsem kitaplarımı öptüğüm gibi

çaresizliğimin farkında değil misiniz?
insanlardan nasıl koptuğumun
tüm soyut kavramları sadece eşyalara hissetmek nasıldır biliyor musunuz?
peki ya bu nasıl can yakıyor anlayabilir misiniz?
bu terkedilmekten reddedilmekten sevilmemekten çok daha kötü bir şey
hissedebilirken mutlu olun sevilmemek bile hissedememekten daha güzel

karalamalar #4


alerjim olmasına rağmen yediğim meyveli yoğurt
çarpıntı yapmasına rağmen kupa kupa içtiğim çay
midemi mahvetmesine rağmen kanıma karıştırdığım alkol
nefes darlığım olmasına rağmen içtiğim sigara
parmaklarımı morartıp acıtmasına rağmen çaldığım gitar
korkmama rağmen en tepesinden aşağıya sallandığım 15 katlı bi bina
gibisin sevgili. beni tüketmene rağmen vazgeçemiyorum. bilirsin bir gün ölürsem bu inatçılığımdan olacak. ama o güne dek hep sen olacaksın.

karalamalar #3


hayal kırıklığının başkentiydi istanbul
laleli’den dünyaya giden bir tramvayda da değiliz hiçbirimiz
laleli’den öteye gitmem gerekmediği için mi acaba bu dünyasızlığım
senden öteye gidemediğim için ama bu yalnızlığım
bildiğim şeyler bilmediğim şeyleri nötrlediğinde bi aristo olmayı planlıyorum
hafızam tamamen silindiğinde gene gelip sana aşık olacağım
kalbimden kalbine giden yolu gözüm kapalı arşınlayacağım
sana yazdığım afili cümlelerimi başka adamların kulağına fısıldıyorum
ben başkasında seni yaşıyorum sevgilim
gözlerim kapalı hep sana geliyorum 
şarkıdaki dediği gibi ben 15 dakkaya geliyorum sen çayı demle

karalamalar #2


bir şeylerin değişmesi gerekmez miydi saat 12yi 1 geçince
13 sayısının mı 21 yaşımın uğursuzluğu muydu her şeyin aynı kalmasının sebebi
peki ya değişimden nefret ettiği için 2 senedir 20yaşında olan bendenizin bir şeylerin değişmesini beklemesi ne kadar ironikti?
kırmızı deri koltuğumda hayal ediyorum kendimi hep 20yaşında 
elimde şarap şişesi hep biberon niyetine değil miydi
içtiğin şeyi görmek istemez misin diye soran adama gülüp geçtiğimde düşündüm çok mu yüzeysel bakmıştım sana
içini görebilseydim olmaz mıydı bunlar yanmaz mıydı canım
keşkelerin çokluğuyla mı doğru orantılıydı yaşımız yaşadıklarımız
yoksa teninin sıcaklığıyla mı anlamlıydı hayatım
kafamdaki soru işaretlerini birleştirsem burdan sana yol olur muydu
saat 12yi 1 geçince sen de geçseydin ya hayatımdan
beşiktaşta sessiz bi sokakta o adam beni öptüğünde aklıma sen gelmeseydin değişseydi tüm hayatım ve bitseydi senli sensizliğim
hiçbir şey değişmiyor saat 12yi 1 geçince 
zaten sarhoştum hatırlamıyorum canım

karalamalar #1


şarkılar adını haykırmıyor artık
alkol kanımdan temizlendikçe adını da unutuyorum
rüyalarıma da girmiyorsun pek
canımı acıtmıyor adın
hipokrat yeminini çiğneyip meslektaşıyla evlenmiş doktor gibiyim bi süredir kurallara aykırı 
nil nehri kıyısında uyanmak istiyorum bi sabah
bi sabah bakayım ve senle ilgili tüm anılar silinmiş olsun istiyorum
ofsayta düşmüş futbolcu gibi topu bırakıp geri dönüyorum birkaç aydır
gole o kadar yaklaşmışken seni unutmaktan vazgeçiyorum
ama artık eskisi gibi sevmiyorum seni
sarhoştum hatırlamıyorum canım

tenimdeki büyük boşluk ve o boşlukta paramparça olmuş kalbim


boğuluyorum. net bi şekilde. dolaylı bi anlatım değil bu. bildiğin boğuluyorum artık. nefesim kesiliyor. tanrıya e al artık canımı diyorum. ama almıyor. o da biliyor sanırım daha acı çekmem gereken çok konu var. ama ben boğuluyorum. canım yanıyor. 
5ay önce beni cidden sevip koruyabilecek birini hayatımdan çıkardım. korumaya ihtiyacım yoktu ama onun korumasını isterdim. beni sevdiğine emindim. hayatımda kimsenin beni sevdiğine bu kadar emin olmamıştım. sevmeye çalıştım ama denedim. hayatıma onla devam edeyim dedim. beraber eve çıkmaya karar verdik. birlikte yaşayıp bu hayata acılarımızı arkada bırakarak beraber devam edecektik. birbirimizin yaralarını saracaktık. ben ilişkimin en güzel yerinde istemiyorum dedim. git dedim. gitti. onu da benim karanlığıma çektim. o da benim gibi ordan oraya savruldu. savrulması lazımdı. çok saftı çünkü. ben onunla misyonumu tamamlayıp eski hayatıma geri döndüm. bana yalvardı tamam ayrıl ama eski hayatına geri dönme dedi. tükeniyorsun dedi. yeter artık dedi. duramadım. döndüm. bol akollü bol sigara dumanlı gecelere geri döndüm. ordan oraya savrulmaya devam ettim. gerçi ben alışmıştım artık savrulmuyor emin adımlarla yürüyordum. boğuluyorum ama. 

—-
-yavaş yürü
+ya alışırsın zamanla sen de biraz hızlan
-nefes darlığım var benim
+buna rağmen sigara mı içiyorsun
-hepimiz nasılsa ölücez
+baştan söyleseydin keşke tamam yavaşlarım
—-

—-
-sen de anksiyete bozukluğu mu var kalbin sürekli ritim değiştiriyor
+bilmem bazen 135e vuruyor bazen çok yavaş atıyor değişiyor yani
-doktora gitsene
+ne gerek var
—-

bir gün bir yerlerde yığılıp kalıcam biliyorum. fazlasıyla deforme olmuş bi vücudum var. defoluyum ben sanırım. korkmuyorum ama nedense. ölmekten korkamıyorum garip bi şekilde. olmuyor yani. yolda biri dikkat et diye kolumdan hızla kenara çekiyor sakin olsana bir şey olmaz diyip yolun ortasında yürümeye devam ediyorum bazen.

savruluyorum sıkça. bir gün durdum artık yeter dedim savrulmicam. adam gibi yaşıcam. belki sigarayı da bırakırdım. daha az alkol alırdım. sonra kendimi bi adamla beraber buldum. dalgalı uzun saçlarını kulağının arkasına atışını sevdim. yeşil gözlerine bakmaya doyamadım. ama people always leave değil miydi her şeyin sonu e o da gitti tabi. bu sefer onda kaldım. kalbimle her şeyimle. sonra başkaları geldi gitti geldi gitti. sürekli acısını çektiğim bi iki isim bi de günlük acısını çektiğim onlarca isim oldu hayatımda. ali ahmet mehmet alfabeyi sıralamaya başladık. 

—-
-sevgilin napıyor ya
+biz ayrılalı 5 ay oldu
-ciddi misin
+hıhı bitti 5 aydır yalnızım
*hııı evet 5 ayda 15 kişiyle görüştün
—-

o kadar oldu mu diye düşünüyorum. listeme ekleme yapmayı unutmuşum bi süredir. isimler gelmiyor aklıma bi iki tanesini hariç. a o da vardı aa şu da vardı a bi de o vardı diye giderken ne saydığımı unutuyorum. 
adamın biri yanımda yatıyor birini çok sevdiğini anlatıyor neler yaşadığını neler yaptığını ağlamaya başlıyorum. şaşırıp noluyor diyor. kimse benim için bu kadar şey yapmadı birileri beni sevsin istedim ama kimse beni böylesine sevmedi diyorum. sarılıyor. susuyorum. kalıcı olamadığım hayatları düşünüyorum. sokakta görse beni tanımayacak insanları. onların mutlu hayatlarına şahit oluyorum sevgililerinin elinden tutup yanımdan geçerlerken. taksime daha az gidiyorum artık mutlu insanlar görmemek için. onlar beni tanımıyorlar belki ama ben onların her hücresini ezbere biliyorum. hayatıma giren her adama aynı değeri verip aynı tutkuyla yaklaşıyorum. sorgusuz inanıyorum dışımdan ama içimden sen de sabah suratsız uyanıcaksın biliyorum diyorum. biri bana dokunurken bundan çok hoşlandığını söylerken hep yanımda kal derken gülüyorum susuyorum. başkalarının hayatlarında figüran oluyorum kendi hayatımı nerde bıraktım hatırlamıyorum.

bi adam gelip sırtımda sarılıyor kafasını omzuma yerleştiriyor sigaramı yakıyorum ve derin bi nefes alıyorum. ikinci nefesi alırken omzumdaki yüz değişiyor üçüncü nefeste bi başkası. sigaramı paylaşmak istiyorlar her seferinde. neden paylaşmak zorundayız ki diye düşünürken adama uzatıyorum parmaklarımdaki sigarayı bi nefes çekiyor sigaradan ve parmaklarımı geri çekiyorum dumanı yüzüme üflerken o duman içinde kayboluyorum. bedenim ordayken ruhum başka diyarlara gidiyor. çıplak tenimde büyük bi boşluk hissediyorum. büyük bi tükenmişlik hissi yaşıyorum. sigaram bittiğinde uyumaya karar verip erkenden uyanıp sessizce gitmeyi planlıyorum her seferinde ama birinin sıcacık kollarında o güveni hissederken uyanamıyorum. beni uyandırdıklarında büyük sessizliğimiz başlıyor. konuşmadan geçen dakikalar içilen sigaralar birbirini kovalıyor. bu büyük sessizliği çığlık atarak bozmak istiyorum ama her seferinde susuyorum. bi an önce giyinip o evden çıkmak istiyorum hızlı hareketlerle kalkıp sessizce gidiyorum. 
—-
-görüşürüz
+hıhı
—-

esen rüzgara karşı bi sigara yakıp bu da gitti diyip kalabalığa karışıyorum.

sarhoş erkekler ve ben vol 3524634


güzel geçeceğine inandığım bi yeniyıl gecesine başlamak için akşama kadar uyudum. sonra hazırlandım ve imgeyi de ikna edip buse ben imge olarak beşiktaşa buse’nin sevgilisinin evine gittik. miray’ın bi de liseden arkadaşı onur gelcekmiş. toplamda 5 kişi olcaktık. neyse yaklaşık 2 saatte beşiktaşa gittik kabalcı’nın orda buluşucaz. baktık yoklar içeri girelim de öyle bekleyelim dedik onlar da içerdeymiş. işte tanışma faslı sırasında onur’a sıra gelince böyle bi değişik hissettim. hoş bi çocuktu. gecenin ilerleyen saatlerinde ne olacağı belli olmaz diye de geçti içimden ki kızlar sinem bu çocuğu götürür de demişler. neyse eve geçtik. biraz sohbet muhabbet falan onur’la konuşuyoruz hepimiz genel olarak. bi onu tanımıyoruz çünkü. ne okuyosun ne yapıyosun kaç yaşındasın falan soruları döndü. sonra bunlar yemek yicez dediler. biz buseyle toktuk diğerleri masa kurdu o sıra bi de 1 saat kadar benim şarap şişemi açmakla meşgul olduk. açılmadı salak mantar. tirbuşonu falan kırdık bi de. onur baya uğraştı ama en sonunda tekele götürmeyi akıl ettiler. 
saat 10 gibi tekilayı açalım artık dedik. biz 4 kişi içcektik. o diil de 87 lira lan tekila. neyse. aldık shotları. limonları da doğradık. tuzu da döktük önümüze. elden yalıcaz tuzu. buse ile miray bize nasıl içilir göstermeye çalışıyorlar ama edeplerini de bozmuyorlar. biz de onurla normal şekilde içiyoruz. en son buselan bunlar bizden daha sevgili gibi içiyorlar falan dedi. gülüp geçtik de o sıra işte benim çocuğu götüreceğimi anlamışlar bi cilveli falan konuşmuşum çocukla ben. neyse ben 4 ya da 5. tekilada kendimi klozete yapışık buldum. bi süre klozetle bütünleştim falan. sonra içeri geçtim sonra bi daha klozet. baya çıkamadım orda. o sırada buse kusmuş onu yatırmışlar hüngür hüngür ağlıyordu. ben ağlıyorum falan sanmışlar.
ben tuvaletten çıktığımda onur bira almaya incekti. ben de ona ben de geleyim hava alırım dedim tamam gel dedi. çıktık beraber. bira aldık. sonra biraz yürüyelim dedim yürüdük bi yere oturduk o sırada gene midem kalktı ve bi ağaç dibine kustum. onura da bana su alır mısın dedim. su aldı geldi. suyu içerken havai fişekler patlamaya başladı. baktık ki 12olmuş saat. 2013e beraber girdik sanırım dedi onur ben de evet öyle oldu galiba dedim. sonra sarıldım ben buna hani mutlu yıllar hesabı. çekildim o sırada onur beni öptü. öpüşmeye başladık. deli gibi öpüşüyoruz yolun ortasında. durup onura ben sarhoş diilim ne yaptığımın farkındayım biliyorsun di mi dedim evet biliyorum ben de değilim dediiyi o zaman dedim devam ettim. camın birinden hatunun teki bağırdısevgilimden yeni ayrıldım yapmayın lütfen diye. onur da pardon tamam evimize gidiyoruz dedi ona gülerek. elinden tutup eve götürdüm onuru. merdivenleri öpüşerek çıktık falan. eve girdik. imge zaten anladı dudağımı görünce ben de gülümsedim. sonra ben  yere oturdum gene. onur da sana yakın olmak istiyorum diyerek yanıma oturdu. cips falan yediriyorum buna. imge’nin anlattığına göre birbirimize sigara dumanı falan üflemişiz. ben oraları hatırlamıyorum. imge buna bi ara istanbul’a sık geliyor musun diye sordu onur da yok gelmiyorum dedi imge bundan sonra dedi onur bundan sonra sık gelirim herhalde dedi. bak bak laflara bak. sonra ben yastık alıp onurun bacağına yattım bu beni öpmeye başladı. artık imgeyi falan unutmuşuz öpüşüyoruz salonun ortasında. en son odaya geçelim dedi iyi dedim önden ben tuvalete gittim sonra odaya geçtim sonra o da geldi. biz yatakta deli gibi öpüşüp birbirimizi soymaya başladık. bi an durdum ben bunu yapamam dedim. o da bana gerek yok zaten sadece seni öpmek istiyorum dedi. öpüşürken sorular sordum soyadını neler yaptığını kardeşi var mı yok mu bi sürü şey. tanımaya çalışıyordum onu. ve çok güzel bi teni vardı. neyse bi ara bana bakir olduğunu söyledi çok şaşırdım. hani sen istesen de ben yapmam zaten dedi. sanırım onun için özel bir şey. işte itiraflarda bulundum buna. seni ilk gördüğümde çok hoşlandım dedim bu da ben de senden çok hoşlandım dedi. eskişehir istanbul arası kaç saat çok uzak değil ya falan muhabbetleri yaptık. seni öpmeden duramıyorum diyip durdu. bi ara ilk defa biriyle uyuyorum hiç uyumadım dedi. ona da çok şaşırdım. hani özel bi geceydi. sarılıp uyuduk bi dakka bi ayrılmadık.iyi ki yanımdasın dedi iyi ki varsın dedi. ben de buna dönüp sabah suratsız uyanmayacaksın di mi dedim uyanırsam bana tokat atar gidersin uyanmazsam bu 5 günü beraber geçiririz ve ben kazanıcam zaten dedi. iyi bakalım dedim. sonra istanbulu gezeriz muhabbeti oldu senle olmak daha güzel dedi ben deistanbulda da güzel yerler var dedim. eski sevgilililerini anlatırken hacı dedi yanlışlıkla sonra da canım sevgilim hayatım bebeğim demeye başladı. gene bir şey demedim. hani beklentim sıfır zaten. ona da anlattım nasıl bi ilişki istediğimi ben. hani hiç zorlamadım çocuğu. sabah beni öperek uyandır dedi uyandırdım. saatlerce onu izledim. hatta beni mi izliceksin diye sordu evet dedim neden dedibilmem hoşuma gidiyor dedim. çünkü cidden çok güzel bi teni vardı. yumuşacık pürüzsüz. sakallarının yüzüyle uyumu mükemmeldi. omuzları çok çekiciydi. sabah da güzel sayılırdı ama ne zamanki giyinip o odadan dışarı çıktık büyü bozuldu. puffff gitti her şey. klasik öküz erkek moduna geçti. benle doğru düzgün konuşmadı. bilmiyorum anlamadım bir şey de demedim. evden çıkmadan bi kağıda numaramı yazdım altına da istersen ara yazdım ve gömleğinin cebine koydum. sonra bizi otobüse bırakırlarken  kızlar bizi yalnız bıraktı tek kelime dahi etmedi benle. en son otobüse binerken yanaklarımdan öpüp görüşürüz dedi ben de görüşürüz dedim. sonra miray’a mesaj attım ona tokat borcum var diye ne alaka demiş. gece bir şey demişti ve ben kazandım o yüzden dedim tınlamadı bile çocuk. 
ben kimseye bana söz versin demiyorum bana güzel cümleler de etsin demiyorum ama ediyorsan abi sabah uyanınca böyle olma yani. azıcık sevimli olsan yeterdi. sonra konuşmasak da olur hani bana senden hoşlandım 5 günü beraber geçirelim diyip sabah öküz oluyorsan eğer bi sorun var demektir. herkes karaktersiz diyemem ama bütün karaktersizler de beni mi buluyor nedir.
dudağımın da içine etti zaten. hay sikeyim ya!

güzel elli adama


güzel elleri vardı. elleri güzel erkekleri hep severdim onu da sevdim. mekana girişinde kendini farkettiren sarı kahverengi karışık kıvırcık saçları vardı. masaya gelip oturduğunda iki yanağımdan öptüğünde içimi garip bi his kaplamıştı. arkadaşlarımın yanındaki gerginliği her halinden belliydi. kalabalıktan kopup ona eğilip bi süre muhabbet ettikten sonra kalkmak istedi. biraz daha kalsın istedim ama kal diyemedim. güzel parmaklarının arasındaki sigarayı içip masadan benimle beraber kalktı. güzel bi gülüşü vardı. güzel dudaklar. tam hatırlayamıyorum şu an. ama gözleri yemyeşildi. herkesin dikkatini çekebilecek ölçüde yeşildi. yakışıklı bi adamdı. gözlerimi ondan almak istemiyordum. öyle sonsuza dek ona bakabilirdim. onu izleyebilirdim. öyle hissediyordum. 
beraber kalktık masadan. merdivenlerden inerken bi an elini belime koydu. o an bütün kan akışımı hissettim. her şey yavaşladı. kanımı sıcak sıcak hissetmeye başladım. resmen ateşim çıkmıştı. titredim. elini çekti ve her şey normale döndü. kalbim normal seviyede atıyor kanım akışını hissettirmiyordu. hala güzel gülüyordu ve saçları hala çok güzeldi. güzel dudakları vardı. tam hatırlayamıyorum.
yanımda yürürken benden ona olan çekim çizgilerini görebiliyordum. omzumdan bacağıma kadar ona gidiyordu çizgiler ayrılma vakti geldiğinde bana sarıldığında elleri belimdeyken gene durdu zaman gene durdu kan akışı ve o gelen öpücük bam! o an dünya yarıldı ve ben sonsuzluğa doğru büyük bi düşüş yaptım. ama böyle küştüyünden yastıklarda uyuyormuşum gibi kendimi hafif hissettircek bi düşüştü. dudakları dudaklarıma değdi. o güzel dudakları dudağımdaydı. tadı farklıydı. değişik bi çocuktu.
yemyeşil gözlerini unutamadığım ve unutmak istediğim hala görünce kanımın akışını yavaşlatan can’ımı yakan değişik bi çocuktu

biri beni sevsin istedim


sikip atmayaydı iyiydi. en çok da o koydu. duygularımı harcamana gerek yoktu. canımı yakmana hiç gerek yoktu.
biri beni sevsin istedim yanlış adama denk geldim.
sonra sonsuz bi boşluğa düşmüş gibi hissettim. nefessiz kaldım. ağladım. sesimi duyurmak istedim. bunun saçma olduğunu farkedip sessiz kalmaya karar verdim.
saçlarımı boyayıp 3 5 kilo verince bir şey değişir sandım diyor ya şarkıda hah işte öyle olmuyormuş. en küçük olayda dağılıyormuşsun. arkadaşların ondan bahsederken gülüp geçmeye çalışıp yatağında ağlıyormuşsun.
canın fazla yanıyormuş da hiçbir şey yapamıyormuşsun.
sonu olmayan bi döngü bu.
gene biri beni sevsin isticem gene defolup gidicek.
tanrı beni yalnızlığa mahkum etti.

hiçbirimiz bi bok değildik aslında


milyonlarca şarkı milyonlarca replik ve milyonlarca kitap cümlesi varken duygularını hiçbir sözün hiçbir şarkının anlatamadığı anlar olur ya bazen işte o anlarda her şey dursun istiyorum.
ben öyle bi karışıklık ve hüzün içindeyken dünya dönmesin ve kimse kimseyi sevmesin istiyorum. ziyadesiyle bencilim. hayatın karanlık yollarından yürürken bencil olmayı da öğrenmek zorunda kaldım. karanlıkta karşılaştığın kimseye acımak zorunda değilsin çünkü onlar da sana acımazlar asla. hepimiz ışığa ulaşmak için bir yol ararken birilerini karanlığa birilerini de daha da karanlığa sürükledik. ve bencil olduk. çünkü hep daha da karanlık vardı ve birilerinin bizi oraya çekmesini engellememiz gerekiyordu.
kırdığımız kalplere aldırmadık kalbimiz bin parçayken ve ölen insanları geride bıraktık zaten ruhsuzken. düşüncelerimiz dağıldı. iki cümleyi yanyana getiremez olduk. devrik cümleler kapladı her yanımızı zaten devrik olan hayatımızı. sonra bunun adına coolluk dendi. biz acıdan kıvrım kıvrım kıvranırken hayatlarının baharında olan insanlar arkamızdan ne cool hatun ya da adam dediler. cool muyduk asla. sadece acı çekmekten iki cümleyi bi araya getiremiyorduk ve genelde susuyorduk.
canımızı çok yaktılar da gene de vazgeçemedik ya sevmekten yanarım yanarım ona yanarım. ne gerek vardı ki defalarca sevmeye? ne gerek vardı kalbi bin parça etmeye? her yerimden ayrı ayrı kanarken gülümsemek zorunda kalmamızaysa hiç gerek yoktu.
kimseye gerçek yüzümüzü göstermeyip geceleri yataklarında ağlayan insanlardık hepitopu. yaptıklarımıza anlam veremeyen insanların aşkın ne olduğunu bilmediğini düşünürdük. hiçbirimiz ölümden dönmedik ama ölümü çok iyi bilirdik. her sabah uyanmak ölümdü ya bizim için. insandık be en fazla. kendi halimizde yaşayıp gitmek varken neden karanlık yollara saptık ki?

kadın severdi


deniz kenarında oturmayı severdi kadın. hele ki hafif bi rüzgar varsa bu onun için bulunmaz nimetti. gene bir gün rüzgarlı ve puslu bi havada kadıköy’de deniz kenarında çöktü kadın. sessiz sakin oturuşuna eşlik edenler rüzgarın, dalgaların, vapurların ve martıların sesiydi. sanırım dünya üzerinde o an ordakinden daha güzel bi müzikal şölen yoktu. kadın bi süre daha etrafı dinleyip kulağına kulaklıklarını geçirdi. dünyadan kopması gerektiğini biliyordu. bi sigara çıkardı buruşmuş paketinden. rüzgar çakmağı söndürüp dururken o avuçlarının arasında özenle yaktı sigarasını ilk nefesini çekti sanki ilk oksijenini almış gibi rahatlamış hissetti kendini. nefesi rahatlamış haliyle bacaklarını uzattı. denizden rüzgarın da etkisiyle hafif sular çarpıyordu yüzüne. kadın mutluydu. o an orda birini bekliyor gibiydi ama sadece huzur arıyordu ve huzuru sigarasını içerken uzattığı bacaklarında bulmuştu kulağındaki müzikle. kadın rüzgarın da etkisiyle hızla biten sigarasını söndürmeden bir yenisini çıkardı ve her zaman yaptığı gibi ikinci sigarasını sönecek olan sigarasıyla yaktı. ilkini söndürdü ve ikiniciyi içmeye devam etti. kadın o an milyonlarca düşünceyi düşünmemeye çalışıyordu. kadın o an zaman dursun sadece o sigarasını içmeye devam etsin istiyordu belki de sadece orda o anda zamanı durduruyordu. her şeyden herkesten birazcık olsun uzaklaşıyordu. 
o an orda biri kadının tablosunu çizmeye kalksa tabloya eşlik eden şey hüzün ve karmaşıklık olurdu. kadın o an çok karışıktı. kafasından atamadığı düşünceler gözlerinde büyük bi hüzün yaratıyordu. kadın haydarpaşaya karşı üflediği sigara dumanında kayboluyordu. o an kadın sanki orda değildi de milyonlarca ışık yılı uzakta bir yerde umarsız bir şekilde sigarasını içiyordu. kadın sigarasını bitirdi. bir an durdu. üçüncüyü sigarayı yakacak gibi oldu vazgeçti ellerini deri ceketinin cebine soktu ve rüzgara karşı yürümeye başladı kalabalık kaldırımda. insanları yararak ama hiçbirinin yüzüne bakmayarak yürümeye devam etti ve kalabalıkta gözden kayboldu. sıradan biri olarak sıradan insanların arasında karıştı. belki birkaç dakika önce en fazla sol taraftaki balık tutan şarapçı amcaların dikkatini çekmişti belki onların bile dikkatini çekemedi. ama o kadın o an çok karışıktı ve zaten ruhu orada değildi. 
kadın tüm karışıklığıyla ve hüznüyle gözden kayboldu arkasında sadece 2 sigara izmariti bırakarak.

ikimiz de evlencez ama o daha erken


2 senedir bunu düşünüyorum. deli gibi aşık olduğum adam daha önce evliliğin eşiğinden dönmüş benden sonra normal ilişkiler yaşamış ve şu tarih itibariyle 28yaşı bitmiş bi adam. 
o evlenmeyecek de kim evlenecek değil mi?
o evlenecek tabi. ben mi evlencem 20yaşımdaki halimle.
ilk zamanlar çok korkutucu geliyordu bu durum bana. düşünsene bi gün boy boy fotoğraflarını görüyorsun damatlıkla. yanında gelinlikli bi kadın. o kadın sen değilsin bi başkasıç yaşı yaşına boyu boyuna uygun başka biri. geceleri kabus gibiydi rüyalarımda bu durum. nefesimi kesiyordu düşüncesi bile. elim ayağım titriyor bi sigara yakıyordum. ama artık alıştım sanki. daha normal nefes alıyorum düşünürken ve sigaraya ihtiyaç duymuyorum. sonuçta ikimizin de farklı hayatları var. 2 sene boyunca bi şekilde görüşsek etsek de hep farklı hayatlarımız oldu. o olması gerektiği gibi yaşına göre bi hayat yaşadı ben dağıtmış bi şekilde saçma sapan bi hayat yaşadım ama pişman olduğum da söylenemez. 
şimdiyse onun kendini beni düzeltmeye adamasıyla beraber geçen son günler içerisindeyiz. ısrarla düzelmemeye devam ediyorum ama o da farkında ki düzeliyorum. hayatımı düzeltmeye başlıyorum. daha doğru kararlar veriyorum ve bir şeyler daha farklı oluyor. o da görevini tamamladığında tamamen çıkacak hayatımdan eminim. belki bilerek bu süreyi uzatıyorum. ama biliyorum ki bi gün bam! mission completed! dicek ve gidecek. işte asıl sorun orda başlıcak.  adam gidip evlenecek. zaten 2013 burç yorumumda da vardı. eylül ayında böyle bir haber alacaktım. kesin eylülde evlenir bu kesin.
bir gün böyle tatilden dönücem. feysbuka giricem ya da tp’ye sonra orda boy boy fotoğrafını görücem. önce bi donucam sonra bi sigara yakarım bi de su içerim oturur ağlarım. ama çok yıkılmam sanırım. bunun bilincindeyim çünkü. farkındayım artık. evlenecek nasılsa. ama korkuyorum lan. valla çok korkuyorum. ben öleyim öyle evlensin ya da benim görmeyeceğim kesinleşsin öyle evlensin ya da evlenmesin banane ya!!!
gözümde canlanır koskoca mazi
sevgilim nerede ben neredeyim
suçumuz neydi ki ayrıldık böyle
kaybolmuş benliğim bak ne haldeyim
yıldönümüne 2 gün kala!

şu ara bi ilişkiye hazır değilim bebeğim ama sevişelim yani


erkeklerin en çok kullandıkları yalan. neden mi kullanırlar
1. eski sevgilileriyle barışmışlardır ama ne olur ne olmaz sizi oyalıyorlardır
2. yeni biriyle tanışmışlardır.

ne demek lan hazır olmamak?! biz anamızın karnında mı hazırlanıyoruz?! beraber bir şekilde hallediyoruz işte. bi de böyle karşısındaki 16yaşında liseli ergenmiş gibi bunu söylemeleri yok mu kafayı yiyorum. siktir git yavşak herif diyesim geliyor da işte kibarlığımı koruyorum.
hayır sevişmek nedir abi nedir yani sevişiriz ederiz eyvallah da gelip bana önce sevgili olalım moduyla yaklaşıp da yatağa atmaya çalışıp da sonra atamayınca şu an bi ilişkiye hazır değilim demek nasıl bi kafanın ürünü? ne içiyorsunuz lan siz! gelin sevişelim sonra siktir olup gidin banane amk. ama bu lafa ifrit oluyorum şu an bi ilişkiye hazır değilmiş!!! bak bak bak
biriniz de dürüst olun kafayı kırıcam lan valla kırıcam.

planlı mı plansız mı


klavyenin bi piyano olduğunu düşünüp yazıyorum tüm güzel bestelerimi ve sadece kendiliğinden akıyor harfler hepsi birer nota gibi. 
kendiliğinden olan şeylere fazlasıyla alışkınım. hayatımda planlı şekilde olan hiçbir şey olmadı. hiçbir zaman şu gün şu saatte blues dinleyemeliyim diye düşünmedim mesela ya da şu gün sinemaya gideyim diye. hep kendiliğinden oldu ayaklarım kendiliğinden götürdü beni istiklal caddesindeki sinema girişine ya da ellerim kendiliğinden açtı bi gece vakti blues çalan cızırtılı radyoyu.
peki sorun bende miydi bu kadar dağınık yaşamamda yoksa sorun deli gibi planlı yaşayan insanlarda mıydı? saat kaçta tuvalete gidecekleri bile belli olan insanlar. korkutuyorlar beni. korkuyorum. bi insan bu kadar planlı olamazdı çünkü. saati saatine dakikası dakikasına bu kadar uyamazdı. biraz dağınık ol be güzelim biraz rahat ol canım ciğerim. kendilerini kasmaktan başka bir şey yapmayan ütü izleri bile mükemmel olan insanlardan korktuğum kadar tanrıdan korksaydım eğer şu an sanırım cennete gidebilecek konumda olurdum.
ve şu an kulağımda güzel müzikler çalarken ben hiç gerçekleşmeyecek planlar yapıyorum büyük bi paradoks içinde.

sen erkek gibi yaşıyorsun ama erkek olan benim


sen erkek gibi yaşıyorsun ama erkek olan benim dedi
haklıydı.
son 2 senemi erkek gibi yaşadım onla bunla yattım ona buna ümit verdim siktirip gittim ya da gittiler gitmelerini sağladım bi de üzüldüm üzülüyormuş gibi yaptım belki bilmiyorum çünkü 2 gün sonra başkasının kollarındaydım. yalnız kaldığımda üzülürüm ama hala. 
neyse böyle yaşarken kaçırdığım bi nokta vardı ve 10gün önce onu farkettim. ilk defa hamilelik korkusu yaşadım. ilk defa kadınsal duygularım çıktı ortaya. karnımda bi canlı olabileceği bilincine vardım ve korktum. en çok istediğim şeydi bi çocuk ama öylesine birinden değil. deli gibi aşık olduğum bi adamdan. işte bunları düşünürken ya hamileysem korkusuyla napıcam diye düşünmeye başladım ve ben 1 ay önce karar verip 1o gün önce hayatımı değiştirdim. bundan sonra seni sevmeyen sevmediğin biriyle görüşmek yoktu sevgilin olmayan adamla yatmak yoktu seks yoktu en başta ve her şeye rağmen tüm hissetmeleri siktir edip prezervatif taşımaya karar verdim. amaan sanane o taşısın diyemem çünkü burda sorumluluk bana ait. ben istiyorum zararlı çıkacak olan benim.
hayatı değiştirmenin en güzel yönlerinden biri de saç boyatmaktır. saçlarımı uzatmaya karar verip -ki uzadı sayılır- siyaha boyamaya karar verdim. kızıl saçına aşık olan ben artık siyah saçlı olarak devam edicem hayatıma. 
bana şans dileyin.

bayım akciğer kanserisiniz 3 ay ömrünüz kaldı

fazlasıyla yorgunum. ders çalışma fikri türlü türlü düşüncelere gark ediyor beni. arada içtiğim sigara zihnimi açmıyor. bozuk masa lambama vurup durdukça ders çalışma fikrinden uzaklaşıyorum bunun üstüne de bi de bilgisayarımın ekranı gidip geliyor ve beni deli ediyor. okulu bıraksam okuldan sonra kazanacağım paradan daha fazla para kazanırım şu an. ama annem babam her gün telefonda benle ne kadar gurur duyduklarını söyledikçe ders çalışman gerek opel diyorum o okul uzamamalı amk. zamanında mezun olmalı işe girmelisin. insanlar benden hep çok şey bekledi bugüne kadar. tıp kazanmalısın dediler kazanmadım belki bilerek belki cidden o kapasitede değildim. böyle olacaksın demediler hiç ama olmamı istedikleri bi model hep vardı ve ben onu onlara başarılı bi ilkokul ortaokul ve lise hayatıyla verebildim. görüp görebileceğiniz en düzgün insandım bundan 2.5 sene öncesinde. başarılı, sosyal, herkes tarafından sevilen. şimdi sadece sosyalim sanırım. başarısız bi öğrenciyim bunaldım çünkü. sürekli benden bekleneni vermeye çalışmaktan bunaldım. yoruldum. örnek bi insan değilim. ailelerin uzak duracaksın bu kızdan dedikleri arkadaşım belki. ama benim içimde yaşadıklarımı kimse bilmiyor maalesef. neler yaşıyorum düşünüyorum kimse anlamıyor. okul bitince ne olacak diye düşünmekten kafayı yiyecek duruma geldim ben. belki de o yüzden ders çalışmayıp bitmesin istiyorum yoksa biliyorum okulun en başarılı öğrencisi olabilirdim. ama olmadım. 1.sınıftan beri heo bir şeyler değişsin istedim ve değiştirdim. 20yaşındayım ama 18yaşındaki kızların hayran olduğu şekilde yaşıyorum. arkadaşlarım şu kız senle tanışmak istiyor seni merak ediyormuş diye geliyorlar yanıma. insnalar beni tanıyor. yüzlerini bile görmediğim insanlar kim olduğumu biliyor oysa ben sıradan biri olmak için çok uğraşmıştım. sıradan olmaya çalıştıkça bu kadar dikkat çekebileceğimi bilemedim. ama ben yoruldum. ders çalışma fikri beni sorgulamaya itmeye başladı ve yorulduğumu farkettim. şu an insan genetiği çalışırken bu satırları karalıyorum işte. neymiş insan genetiği insanı tüm yönleriyle incelermiş e inceledik de noldu? mendel kalıtımı açıkladı da noldu? ya da dna’nın işlevi çözüldü de noldu? ne değişti bulunmasaydı ne değişirdi gene ölmüyor muyuz amk?! nedenini bilsek ne değişcek? sen öldükten sonra neden öldüğünü bulsalar ya da snaa şu sebepten ölüyorsun deseler ne değişir? 
bayım akciğer kanseriniz 3 ay ömrünüz kaldı.
ee yani? ne değişti? sonuçta öldüm, öldün, öldü.
derin saçmalıklar var hayatta. 
mayaların kehaneti doğru çıksa da kurtulsak amk!!!

ben çirkin değilim onlar çok güzel


güzel bi kadın değilim. hayatım boyunca çok zayıf da oldum çok şişman da ama hiçbir zaman güzel bi kadın olamadım bunun farkındayım. vücudum parçalar halinde güzel ne biliyim sırtım bacaklarım gözlerim omuzlarım ama bi bütün halinde çirkin. ama egoma hiç zararı olmadı. neyse şey anlatıcam ben güzel olmamama rağmen nedense bakıştığım insanların tekrar tekrar bana bakmasına sebep olabiliyormuşum. cidden farkında olmadan yapıyorum bunu.
3 örnek var elimde:

-birinde bi gün bi mekanda oturuyoruz arkadaşım şu çocukla mı kesişiyorsundiyerek çaprazımdaki elemanı gösterdi yoo hayır farketmedim dedim o sırada çocukla göz göze geldik ve bütün gece bakıştık yanından geçerken de iyi akşamlar dedi zaten.
-yine aynı mekanda kül tablası doldu garson karşımda oturuyordu bar kısmında. kül tablasını kaldırıp boşaltabilir misin dedim gülümsüyorum da bi yandan gülüp hayır dedi peki yenisini getir o zaman dedim ama bu süre içinde gözlerimi gözlerinden ayırmıyorum çocuk iyice sırıtmaya başlayıp hayırdedi ama napıcam dedim sonra yenisini getirdi ama hala gözlerimin içine bakıyor arkadaşlarım da dalga geçiyor yeter artık kızım bu 3. garson oldu aynı mekanda diye.
-diğeri de geçen gün başıma geldi metroya uzun saçlı piercingli deri ceketli bi eleman bindi. yanımda boşluk vardı ama arka çapraza oturdu üzüldüm haliyle. sonra inerken bi an göz göze geldik. ikinci kez göz göze geldik. çocuk indi ve metronun camında kafasını eğmiş bi şekilde bana bakıyordu. ben de gülümsedim.

bunlar en net örnekler ama dahası da geldi başıma. biriyle bakıştığım an gülümsüyorum ben sanırım ondan da kaynaklı olabilir. ama yine de güzel bi kadın değilim ve buna rağmen bu tür şeyler arkadaşlarımın da dikkatini çekiyor ve en son biri sen napıyorsun da sürekli senle tanışmaya geliyorlar dedi. aslında hiçbir şey yapmıyorum.

sevgili olmak ya da olmamak işte tüm mesele bu

zor bi süreç. nasıl sevgili olunuyor unutmuş gibiyim. ne demek gerekiyor ne yapmak gerekiyor eskiden nasıl oluyorduk duygularımızı nasıl açıklıyorduk? her şey allak bullak. sevgili olalım demek yeter mi ya da başka bir şey? tanışmasak olmaz mı? tanısan sevmezsin beni. tanımasan daha mutlu oluruz gibi. neden birbirimizi derinlemesine tanımak zorundayız ki? çay sevdiğimi bilsen yeter aslında. dahasına ne gerek var? yaşarak öğreniriz işte. olmuyor ama öyle insnalar illa didik didik ediyor. evet ben de meraklıyım ama yaşı işi ve ne sevdiği dışında bir şeyi neden bilmek zorundayım. bilmesem daha güzel. daha mutlu oluruz hem. belki kavga ederiz arada ama o da tuzu biberi canım.

böyle birbirimiz hakkında her şeyi bilip birbirimizi kandırmak için yalanlar söylemesek. mesela sevmediğin halde bi filmi benle izlemene gerek yok ya. insanlar kendi olmalı. neden bi başkasına dönüşüyoruz ilişki boyunca. zaten ilişki biterken artık seni tanıyamıyorum cümlesiyle bitmiyor mu? ee o zaman neden kendimiz olmuyoruz ya da neden karşımızdakine kendi olması için şans tanımıyoruz. e sen ona şans tanı o da ilişki sonunda tanıyamadığın birine dönüşmesin. bi yalanı yaşıyoruz resmen. bazen seneler süren ilişkiler seni tanıyamıyorumlarla bitiyor.

böyle saçmasapan ilişki bitişleri gördükçe ve insanlara güvenim azaldıkça sevgili olma fikrinden daha da uzaklaşıyorum. yalnızlığa alışmışım resmen evet. ama bazen yanında birini arıyorsun. bu isteği herhangi biri geçirmiyor. onu istiyorsun. özel birini. ama biliyorsun ki o da kendini beğendirmek için başkası olacak. sen de belki bi başkası gibi görüneceksin. 

işte bu zorlu süreç en nihayetinde bi ayrılmayla sonuçlanıyor. e biticek diye bi ilişkiye başlamamak da saçma ama neden boşa zaman kaybedesin ki? şimdi biri gelicek seni tanımaya çalışacak anlatıcaksın kendini uzun uzun, ne yersin ne içersin ne seversin ne izlersin sonra o da bunları sevmeye başlıcak aşık olacaksın sonra nedense o bi şekilde soğuyacak ve ilişki bitecek e noldu sen üzüldüğünle ağladığında kalacaksın. gerek var mı? yok. uğraşmaya değmeyen işler silsilesi sevgili olmak.

not: beni tanımazsan daha çok seversin.

bağlanmak mı o da ne

düşünsenize biri var. sizi seviyor gibi. siz de seviyor gibisiniz. her gün saatlerce muhabbet ediyorsunuz sürekli buluşuyorsunuz. size çok yakın davranıyor. hakkınızdaki her şeyi biliyor. yolda yürürken birden pamuk şeker alıyor mesela size çok sevdiğinizi bildiğinden. e bakıyorsunuz çocuk hoş sizle de ilgileniyor kafanız karışıyor bi anda aşık olurken buluyorsunuz kendinizi. bir anda ne olduğunuz anlamıyorsunuz. sürekli onu görme isteğine engel olamıyorsunuz. ve çocuk da bunu farketmeye başlıyor. siz arada kıskançlık krizlerine girerken sizin aşık olduğunuz farkeden çocuk sizden uzaklaşıyor. daha az arıyor daha az mesaj atıyor ve daha az görüşüyorsunuz. deli gibi üstünüze düşen adam artık eskisi gibi değil. nolduğunu anlamıyorsunuz ama olan şu kaçan kovalanır kızım. farkında değilsin. 

işte bu paragraf insanın başına onlarca kez gelince ki cidden onlarca kez bu sefer bağlanmaktan korkuyorsun. karşındakine güvenemiyorsun ya da belli edersem bağlandığımı beni bırakır gider diyorsun. bağlanamıyorsun hiçbi zaman. çünkü sen hayatından insna çıkarmaktan nefret eden birisin. en önemli şeyin hala arkadaşlık olduğunu düşünüp kimseyle sevgili kelimesini konuşamayan birisin. günlerce sabahlara kadar muhabbet ettiğim insanlar hayatımdan bir anda çıkınca derin yaralar oluşuyor bende. bu yaralar bi süre sonra bağlanmayı zor hale getiriyor. korkuyorsun çünkü. canın acıyacak gene diye korkuyorsun. uzak duruyorsun. çünkü biliyorsun hepsi ama hepsi aynı. hepsi senin onu ister sevgili ister arkadaş farketmez hepsi senin onu sevdiğini ona bağlandığını gördüğü anda siktirip gidecekler. gidiyorlar da. hep giderler.

hayat sadece şarkılarda güzel

freddie amcamızın dediği gibi bazen anne ben hiç ölmek istemedim sadece hiç doğmamış olmayı diledim kafasını yaşatır insana. 
düşünüyorum 20yaşındayım. 20 senelik hayatımın 15ini hatırlıyorum. 15 sene içinde başıma gelenleri düşünüyorum. özellikle şu son 6senesini. belki de daha çok son 2 senesini. sonra doğduğu gün ölmeliydi diyorum kendim için. belki de hiç yaşamamalıydı. ama yaşamayı da çok seviyorum inatla. çünkü hala izlemediğim bi sürü film ve dinlemediğim bi sürü şarkı var. ayrıca hala zombiler şehri istila etmedi. ama sonra arkadaşlıklarımı yediğim kazıkları sevgililerimi onlardan yediğim kazıkları düşünüyorum. karmaya inanmıyorum mesela. ne kadar üzersen o kadar üzülürsün diye bir şey yok. inanın beni üzenler çok mutlular. sonra mutsuzluk için bu dünyaya geldiğimi düşünüyorum. ben mutsuz bi insan olarak yaratıldım mutsuz olmam gerekiyor belki de. neden ben diyordum eskiden ama onu da demeyi bıraktım. mutsuzluk bana yakışıyor bunu tanrı da ben de biliyoruz. 
ve ben tek başıma güçlü bi şekilde yaşamaya devam ediyorum. benim hayallerimi başkaları gerçekleştiriyor ben sadece bi köşeden izliyorum ben bu hayatta bi başrol değil bi figüranım sadece.