13 Aralık 2011 Salı

t-shirtü yaktım

esas oğlan çakmağını çıkarır ve yakar elimi tutup:
+ elini ateşte ne kadar tutabilirsin
- hemen çekerim
+ ama ben senin elini ateşte bekletebilirim işte bana yaklaşmak da bu demek. uzak dur.
- sen elimden tutacaksan o ateşte yanabilirim
bu diyalogtaki esas oğlana aşıktım aylardır. hayatıma bir sürü kişi girdi ama ben gene onu istedim onu bekledim. her çağırdığında gittim. her kovduğunda gittim. kendime saygı denen şeyi unutmuştum zaten ben. 
10 ay..10 aydır yıkanmayan bir tshirte sahiptim. ve yıkamamamın tek sebebi onun kokusu olmasıydı. en kötü zamanlarımda o tshirtle uyur rahat etmeye çalışırdım. uyku problemi olan biriyim ben. ilk başlarda sesi sonraları kokusu beni uyutur oldu. onun evinden çıkıp yurda döndüğümde bir süre duş almazdım. sırf kokusu üstümde ve o gece rahat uyuyayım diye. sonra o gitti hiç gelmediği hayatımdan. o tshirt kaldı bana sadece. bir de 5 aydır yıkanmayan bir bira bardağı. neyse o başka bir konu.
hayatıma başkaları da gitti. onlar gittiklerinde ben o tshirtle ağladım. ben aslında hep ona ağladım. her bedende onu aradım. herkes o gibi olsun istedim. hep sorguladım onları o yüzden. onunkiler gibi cevaplar almayı bekledim. ama kimse ona benzemedi, benzemiyordu. sonra da ona ağladım bir akşam hepsi senin yüzünden diyee. terkedildiğim gecelerden biriydi.
sarhoşum, ağlamışım, kapının önündeyim. kapıyı çalmaya korkuyorum. geleceğimi biliyor ama gene de korkuyorum. merdivenlere oturup bir mesaj atıyorum.
- ben geldim
kapı açılıyor. sıcak bir tebessüm. elimdeki poşeti kaldırıp ona uzatıyorum.
+ yeterince içmedin mi? gerçi 2 birayla bu hale gelmişsindir sen.
- içtiiiiim evet 2 tane.
gülümsüyorum. içeri geçiyorum. yanıma geliyor oturuyor. ve ben ağlamaya başlıyorum.
- hepsi senin yüzündeeeeeeeen!! 
sonrasında uzun uzun dökülen gözyaşları ve uzun uzun gelen öpücükler.
neyse işte son görüşmeydi o. sonra ağlamadım bir daha. 
asıl konuya dönersek; aylar sonra onu görüp ona sarılıp ağlamak iyi geldi. iyi geldi amaa sonrasında gelen uzun öpücük bana iyi gelmeyecekti. sonrasında hiç tanımadığım birinden aldığım sevgilisi var mesajı her şeyi tetikledi. kalktım saçlarımı kesmeyi düşündüm önce. sonra vazgeçtim tshirtü aldım elime. arkadaşıma gittim benle gelcen mi yakıcam bunu dedim. koşa koşa geldi zaten. pijamalarımla dışarı çıktık bir köşeye eğildik ve tshirtü yakmaya başladık. sonra uzun uzun izledim tshirtün yanışını ve vazgeçmek için hiçbir girişimde bulunmadım. baya bir süre yanarken izledim arkadaşım da olayı fotoğrafladı. gitti tshirt. bitti yandı kül oldu. çıplak hissediyorum kendimi. garip bir duygu. ama o tshirt artık yok. uyumamı sağlayan şey yok. bitti. 

grip yansımaları

6 ay önceydi. bana hayatımdan çık git demesinin üzerinden 1 ay geçmişti. bu kez dayanamayıp gitmiştim ve 1 ay boyunca onu hiç aramamıştım. nasıl dayandım ben bile bilmiyorum. sonra o mesaj attı bir gün. şaşırdım. konuştuk ve ben o olduğuna inanmadım. onun cümleleri değildi çünkü. inanmadığımı da ona belirttim. sonra aradı. sesi bile bir garipti. sevdiğim adam değildi o. nedeni de artık düzgün bir insan olmaya karar vermesi ve askerlik öncesi hazırlıklarıydı. neyse burası tekrar nasıl konuşmaya başladığımızın özetiydi.

hastaydım. 15 mayıs gibi başladıydı gribim sanırım. belki birkaç gün daha önce. yataktan zar zor kalkıyordum ve travesti sesine sahiptim. o günlerde bir de banyoda bayılma vakası geçirmiştim. koskoca şehirde yalnızdım. bayıldığımda da yalnızdım. tek başına ayılmak baya zor bir şey. ikimiz de birbirimizi twitterdan gizli gizli takip ediyorduk. o da beni ediyordu ve sürekli yazdıklarımı bahane ederek arıyordu. hastalığımın nasıl olduğunu soruyordu. bayıldığımda aradı. üst üste her gün aradıktan sonra bir 19 mayıs sabahı aradı ve kalk bana gel sen iyileşemiyorsun, ben çorba bir şey yapar iyileştirmeye çalışırım dedi. koşa koşa gittim. ben, ona hiçbir şey hissetmediğini düşünen ben koşa koşa gittim.3 4 gün bende kal hem halletmemiz gereken şeyler var 1günde halledilmezdedi. yurttan iznimi alıp onun kollarına attım kendimi. kapıyı açtığında farklı biriydi karşımdaki. kısacık saçları, bakışları farklıydı. sarıldım sıkıca. ilk defa kapıyı açıp içeri geçmedi zaten bekledi beni. 
hem en mutlu hem de en berbat anlarımı yaşadığım odasına geçtik yatıp uyuduk. saatler geçiyordu ben uyuyamıyordum. oysa küçücük bir çocuk gibi göğsümde yatıyordu. bana sıkı sıkı sarılmıştı. onu ilk defa öyle görüyordum. bana ilk defa böyle hissederek sarılıyordu. ilk defa beni sevdiğini düşünmüştüm. küçücük bir çocuk gibiydi. o gözlerin açtığında gözlerimi kapatıyordum ben ve dudağıma minik bi öpücük kondurup tekrar göğsüme yatıyordu. o an onu kandırdığımı düşündüm. ben ona bir şey hissetmiyordum. 1 ayımı kendimi buna inandırarak geçirmiştim. hissedemezdim. 
kalktım bir anda yataktan sessizce giyindim. çekip gitmem gerekiyordu ordan. gitmeliydim. tam çıkarken gözlerini açtı. yanına uzanıp küçücük bir öpücük kondurdum dudaklarına. gitmem gerek görüşürüz dedim. (onu son görüşüm bu olur diye düşünüyordum) çıktım gittim. ilk otobüsle de bartın’a döndüm. 

şimdi 6 ay sonra ben hastalıktan ölüyorum. 1 haftadır yataktan çıkmadım. geçen gün bayıldım. ama o telefon asla gelmeyecek biliyordum. aramaz. aramazdı. aramadı. tek başıma iyileşmeye çalışıyorum. ama aklıma sürekli bu olay geliyor. 6ay önce kaçırdığım fırsat geliyor. halletmemiz gereken şeyin ne olduğunu hala bilmiyorum.
hastayım be adam. çok hastayım. ama sen yoksun artık. hiç de olmayacaksın.


bu da yazının şarkısı
http://www.youtube.com/watch?v=0F7H-X0uKHg

adam

senden başkasına yakıştıramadığım isim sıfat her ne boksa işte. herkeste eğreti duran bi sana yakışan. 
çok yaktın canımı be adam. kimsenin hissedemeyeceği kadar kimsenin aklının alamayacağı kadar yaktın.
sen en mutlu günüm en kötü gecemdin be adam. ne sensiz olabildiğim ne de senle kalabildiğim.
adam sen benim hayal kuramadığım hayallerimdin. göremediğim rüyalarım.
kimselere dokunamadım sana dokunduğum gibi, hissedemedim kimseyi senin gibi be adam. olmadı dene dedin denedim olmadı.
ben sensiz olamıyorum. herkeste seni ararken nasıl olacağım zaten.
kimse senin gibi tutmuyor sigarasını ya da bira bardağını. kimse senin gibi bakmıyor adam. kimse senin gibi gülmüyor. kimse senin gibi uyumuyor. kimse senin gibi öpmüyor. kimse de senin bana bir şeyler anlatırken ya da gösterirken ya da dinletirkenki heyecan yok. senin o benim nefret ettiğim ama senin asla vazgeçmediğin söylediklerini belgeleme kanıtlama heyecanı kimsede yok be adam.
adam sen hiç masum değildin. senin masumluğunu almışlardı senden seni acıtarak ve sen aynısını bana yaptın. biliyorum biliyorum ben istedim büyümeyi. ama böyle değildi be adam. sen de biliyorsun böyle değildi. 
yine durup dururken ara istiyorum be adam. sırf uyu diye aradım de ve ara istiyorum. yüzüme kapat sonra. ben kızayım sen de yüzüne tutma o zaman telefonu de. 
gelme de geliyim be adam. zaten ne zaman dinledim ki seni? ben geliyim gene kavga etmek için ama sen yat uyu şuraya de sonra her şeyi unutup sıcaklığında erisin buzlarım. 
korkuyorum dediğimde korkarsan kork de ve sev beni be adam. biliyordum sevdin beni. büyük bir aşkla değil belki ama sevdin. kendinden korudun çünkü. insan sevmediği bir insanı kendinden bile korumaya çalışmaz.
adam sen bu kadar özelken benim hayatımdaki hiçbir insan beni aşka inandıramayacak. aşk sensin ve aşk sende kaldı.

come as you are,as you were 
as ı want you to be

sarılmak diye de bir şey var

benim için bir 15 aralık 2010 bir de 18 kasım 2011deki özel olandır.

sarılmak bir insana kendini iyi hissettirmektir bazen. kısa veya uzun farketmez o huzuru hissettirdiniz mi her şey biter. zaman durur o an. her şey durur. dünya dönmeyi bırakır ve sadece siz kalırsınız. 

son öpüşmemiz de ilk öpüşmemiz gibiydi. yine giderayak sarılmıştım ona ve o gene ayaklarımı yerden kesmişti. aynı şekilde oldu. hiçbir farkı yoktu. tıpatıp aynıydı. ama sondu. ardından ben kendi yoluma gidecektim. onun yoluna girmeye çalışmayacaktım. 
parmak uçlarımda durup sarıldım ona uzun uzuuun sıkıca. kokusunu içime çeke çeke. o doyamadığım boynunu öpe öpe.
ona sarılmak dünyanın en huzurlu en güvenli yerinde olmak gibiydi. her şeyi ve herkesi unuturdum. bir barın ortasında ama gerçekten ortasında, kimseye aldırmadan birine sımsıkı sarılmak sadece onu hissetmek sadece onu görmek garip bir şey. yani gün içinde bir sürü kişiye bir şekilde sarılıyorsun ama bu çok başka. hissettirdikleri bambaşka.

ve farklı olarak benim genelde sağ tarafımda bir kalp olmazdı. kalbimin üstünde atan bir kalp olurdu. uyurken kalbini kalbimin üstüne koyardı. üst üste atarlardı. gecenin sessizliğinde çok rahat duyulabilirdi o güçlü ses. birlikte atarlarken daha güçlüler. 

we lost.

bira bardakları iyidir

demin 5 aydır yıkanmayan 30luk bardağımın yıkandığını görünce anılarım depreşti. bir bira bardağı size neler hatırlatabilir düşündünüz mü hiç? bana hayatımın en güzel gecelerinden birini ve en berbat sabahlarından birini hatırlıyor. benim berbat sabahımın bir adamın mezun olmasını sağlamasını anlatıyor.

bir zirve sonrası idi onu görmem. ben gerizekalı ben doğum gününü unutmuştum hem de o doğum gününü benle geçirmeyi bile düşünmüşken. o gece garip bir his sabahlamamı söylemişti bana. ama o garip his telefonu 1 saat geç görmemi de sağladı. 
sabah saat 4 falandı onu galatasaray lisesinin önünde elinde demin gözüme ilişen bardakla gördüğümde. evet elinde bardakla içerek yürüyordu herif. öyle de manyak.
o önden ben arkasından 2 arkadaş daha arkamızdan yürürken bu gece bana bütün içkiler bedava dediğinde anladım yaptığım salaklığı. doğum günüydü ve ben unutmuştum. 
kapının önünde merdivenlerde sarıldım ona sıkıca unuttum di mi dye. biliyordum zaten dedi. başka da laf etmedi. bense o gece ona kendimi affettirmek istercesine sıkı sıkı sarılıyordum. o da bana haddiden fazla iyi davranıyordu. teoman diyor ya birbirimize sarhoş olmadan dokunamaz olmuştuk diye o da öyleydi kafası güzelleşmeden asla iyi şeyler söylemezdi.
yanımda benden hoşlandığını söyleyen bir herif daha vardı ve adım gibi eminim ki o herif yüzünden de iyi davranıyordu. 

o gece yaptığım şımarıklığın da haddi hesabı yoktu zaten. önce bira bardağına el koymam sonra plakta ben bu bardaktan içcem diye tutturmam en sonunda da herkesi metroya bıraktıktan sonra elini tutup hadi istiklal’i turlayacağız demem. dahası da var gerçi kıskançlık krizine bile girmiştim o gün.

6 ay bir şekilde beraber olduğunuz adamla elele yürümediğinizi farkettiğinizde garip oluyor tabi. istiklal’de geçen ömrümüzde istiklal’de hiç elele yürümemişiz. sonra onun liseli miyiz amk tepkisini hatırlıyorum. banane diyip zorla yürütmüştüm. sonra bir köşe dibinde benden dilediği özürleri hatırlıyorum. tüm yaptıklarım için sana çektirdiğim acılar için söylediklerim için… yanlış zamanda geldin be diyişini hatırlıyorum. çok yanlış zamanda geldin…
gülümseyerek ağlamak nasıldır biliyorsunuzdur çoğunuz. ama ne mutluluktan ne başka bir şeyden. sadece bir adam aylarca hayatını siken ama aşık olduğun adam konuşurken hem usul usul ağlıyor hem de gülümsüyorsun.

bir bira bardağı size neler hatırlatabilir ki? alt tarafı bir bardak.
bana bardağı dolduralım diyen taksiciyi hatırlıyor. sonra o taksiye binmeden önce kaç taksiyi beğenmediğini, takımlarını sorduğunu. sonra her zamanki gibi taksiden evin önünde değil de sokağın girişinde indiğini.
bir bira bardağı bana hadi bitir de kalkalım dediğim için buna mı değer veriyorsun diyerek yere boşalttığın bardağı hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana sırf o çocuk benden hoşlanıyor diye beni öpmeye çalışmanı ve ben engelleyince çok mu umrunda sanki demeni hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana sana toka bulup attığım tribi hatırlatıyor. oysa ki senin hiçbir şeyi atmadığını bildiğim halde o toka bana salakça kıskançlık krizimi ve senin ilk defa tribimi çekip bana yaptığın açıklamayı hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana sonu gelmeyen huzurlu uykularımızı hatırlatıyor küçük öpücüklerle süslediğimiz.
bir bira bardağı bana senden nefret ettiğim sabahı hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana cebimde para yokken ve atm bulamayacağımı bildiğim halde evinden sinirle çıktığımı anlatıyor ve dakikalarca nereye gideceğimi nerden otobüs geçtiğini aradığımı.
bir bira bardağı bana beni o gün evden gönderdiğin için sınava çalışıp mezun olduğunu hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana seni hatırlatıyor be işte. her şeyiyle seni. sana sıkı sıkı sarıldığımı. beni sana sarılmış gören o dev gibi adamın bu nerden çıktı be diye sormasını. deli gibi kıskandığım o en yakın kız arkadaşını. eski sevgililerini. hayatını mahveden kadınları. hala saklayıp saklamadığını bilmediğim ve artık hiç dolmayacak çakmağı. ve benim sana olan ölümsüz aşkımı.

bira bardakları iyidir.

bir çakmak vardı noldu ona

benim vardı bir tane. daha doğrusu ona almıştım ve kötü geçen bi gün sonrasaı ona vermek yerine sigaraya başlamıştım. 8ocakta falan başladım sanırım sigaraya da. neyse ona aldığım çakmakla yaktım tüm sigaralarımı onu düşünürken içtiğim sigaraları.

9 ya da 10 temmuz gibi o çakmağı ona verdim. sonra da mesaj attım;
o çakmak boş. sigaraya başladığım gün o çakmakla yaktım sigaraları. ve bir gün yeniden başka kimliklerle başka insanlar olarak karşılaşırsak ve başlayabilirsek doldururuz o çakmağı ama o güne kadar boş kalsın.

tamam dedi ben de doldurmicam durcak öyle.

eşyalara fazla anlam yüklüyorum ben. nedenini bilmediğim bir şekilde fazlaca değer veriyorum onlara. hepsi birer anıya aitler ve bir anda karşıma çıkıyorlar. canımı yakmıyorlar ama sadece gülümsetiyorlar ve footğraf kareleri şeklinde anılarımı karşıma getiriyorlar. 

çakmaklar sadece bir şey yakmak için değildir. bazen özel bir şeyi beklemenizi sağlayan eşyalardır.