29 Nisan 2012 Pazar

taksim meydanındaki unicefciler


2gün önce güzelce giyinmiş sevdiceğimi beklerken nolur gelmesinler diye dua ettiğim unicefciler gene geldi. ben de artık alıştığımdan ilk başta “kredi kartım yok ve daha önce çok kere dinledim illa anlatcaksan anlat” diyorum. neyse gene geldi biri aynı bu cümleleri söyledim. sonra nasılsın iyi misin falan diye sormaya başladı. 
o gittikten sonra benim daha önce baya muhabbet ettiğim sonradan feysbuktan ekleştiğimiz unicefci çocuk geldi. şöyle bi baktı. gözlükleri çıkarsana bi dedi. çıkardım.
-ben seni tanıyorum di mi? 
+hıhı
-daha önce konuştuk biz?
+hıhı
-feysbuktan da ekleştik
+hıhı(gülmeye başladım artık)
-sonra ben seni taksime çağırdım?
+hıhı
-sen de ağzıma sıçtın?
+ahahha biraz (beni taksime saat 9da çağırdı ben yurtta kalıyorum bi de nolcak gel bende kal diyor 10dakka muhabbet ettiğim adam. tabi sıçarım ağzına)
-e napıyosun burda
+arkadaşımı bekliyorum
-pantolonun da güzelmiş(kiremit rengi pantolon)
+sağol
-ojelerinle uyumlu olmuş(sandalet giymiştim e ve ayak tırnaklarımda kırmızı oje vardı)
+sağol
-saçların da kızılmış
+hı?
-saçlarınla da uyumlu olmuş diyorum
+he sağol
-sen baya baya güzel kızmışsın yaaa
+ahhahaha sağol ya ahahhaha
-çok can yakıyorsundur
+yok canım yapmıyorum öyle şeyler
ahanda böyle salak bi diyalog geçti aramızda. çocuk bana ilk o zaman alıcı gözle baktı sanırım. ama bunlar hep siyah sütyenin etkisi. çünkü üzerimde kırık beyaz bi bluz vardı. içimdeki siyah sütyen gayet netti. 

27 Nisan 2012 Cuma

hadi fantezik olalım



not: sondan başa okuyunuz.
o: nabam la interneti, hiç işim olmaz. yanlız sen gerçekten güvenilir insansın benim için de. 
ben: ha yok bi şey arıyordum da o yüzden mastürbasyon falan yapmıyorum yapmam zaten ben sevmiyorum ya kamera olayı sakat sonra internetten toplamayayım görüntülerimi yani tamam sana güvenebilirim belki ama babana bile güvenmiceksin bu devirde 
0: hepimizin sapkınlıkları vardır. ben de biraz fazla ama olsun. bu arada sen neden geç yazıyon ? hacı acaip şüpheli göründün gözüme mastır falan mı yapıyon orada ? 
ben: seks yaparken kendimi beğeniyorum evet ama kameraya çekecek kadar değil açıkçası onun yerine başka bişey iste 
0:  2 şey, 1 seninle ikinci postaya girdiğimizde o açık olacak görüntü bir yandan sana izletcem bir yandan seni düdükleyeceğim. diğer yandan daha sonra onlara bakıp osbir güzel oluyor ^^ 
ben: heee o olmaz evet o kadar da değil yani kameraya çekip napcan zaten 
0: sekis esnasında kamera çekmek gibin seni ^^ 
ben:nasıl olmyacağından dolayı ne rica etcen ki ben öyle hayır diyen biri değilim artık yatakta ya evet bana davul öğret sen d::d 
0:  işte o rica olmayacağından dolayı ekstraya girer ^^ ama zevkli olur emin ol 
 ben: hmmmm rica et sen tamam :)) yani baya zorr bi durum o davul var engeller falan 
0:  öyle ekstra sonra sen şöyle öne eğildiğinde birşey rica ederim senden ^^ zor olması güzel zaten 
ben: ekstra derken? ayrıca zor olmaz mı çalamam be o zaman 
 0: tabik ki :) aynı zaman da sen davul çalarken sana oral seks de yaparım ama o ekstraya girer. 
 ben: şanslı bi sevgilin var :)  0: evet biliyorum :) içindeyken sağa sola dönmek gibi bir durumu da var. 
 ben: çok seksiiiiğ tabii ciddiyim bu konuda 
0: :) tabiğ ki. ıslandın hemen şasfjdaşlj 
ben: olsun bence olsun çok güzel bu çok hoşuma gitti :d 
 0: olabilü ben: buna hayır demem valla bak bana davul öğretsene 
0: davul dersi vereyim ? kucağımda çal davulu ? 
ben: ahahhahaha o kadar public ortama alışkın değilim 
0: otobüste arkana geçerim ^^

beşiktaş ortaköy bebek gece gezmeleri - beşiktaş ayağı: benim sınavım vardı lan



1gün sonra çok önemli bi sınavım olduğundan -hücre biyolojisi1- yakın bir arkadaşımın mecidiyeköy’deki evine gitmiştim. beraber çalışıp sınava öyle girecektik. ama evdeki kimsenin çalışası yoktu. birkaç saat çalıştıktan sonra ben dışarı çıkmaya karar verdim
erik muhabbeti yaparken canımın erik çekmesiyle mecidiyeköy’de iner inmez köşe başındaki bi manavdan erik aldım. ona da bundan bahsedince ağzının suyu aktı tabi. e gel o zaman beraber yiyelim dediğimde geleceğini hiç düşünmemiştim. ama herif tamam gelirim dedi. gece 12 için anlaşmıştık. 12den 2ye kadar oturup erik yiyecektik. benim planım cevahirin önünde bir yere bağdaş kurup erikleri yiyip muhabbet etmekti. çünkü ders çalışmak istiyordum.
canım çok sıkılınca 10da gelmesini söyledim ona. zaten çalışmam gereken ilk kısmı bitirmiştim. üzerimde xxl’lık arkadaşımın beyaz büyük tshirtü altımda sadece tayt hepsinin üzerinde de gene arkadaşımın krem kahve karışımı sweatshirtü. altında da postallar. saçlarım açık ama karmakarışık.
-pijamalarımla çıkıcam ben dışarı haberin olsun
+sorun değil arabayla geliyorum zaten arabada oluruz
-pijama var diye benden utanıyorsun di mi ondan araba
+ya ne alaka otobüs beklemek istemiyorum
beni cevahirin karşı yolundaki duraktan aldı. o kadar rahattım ki. cebimden erik kutusunu çıkardım birlikte yemeye başladık. ben ona kendi ellerimle erik yedirirken o da bir şeyler anlatıyordu. nereye gidelim diye sormadı. beni aldı götürdü. 12de döneceğimizden beşiktaşa çay içmeye gittik. o günden sonra hep uğrak yerimizi olacak olan balkan lokantasının önündeki çaycıya gittik. köşe masalardan birine oturduk. gizlice onu izliyordum.
çok değişik bir tavrı vardı. 22 yaşındaydı ama uzun boyu ona bir yetişkinlik kazandırmıştı. saçları çok hoş duruyordu. kısa saç bu adama yakışıyordu. ön dişleri ayrıktı ama o bile ona farklı bi hava katmıştı. salaş bi giyim tarzı vardı zaten ve o kahrolası gamzesi harikaydı.
muhabbet ettik uzun uzun sigara çay eşliğinde. o anlattı dinledim ben anlattım aslında anlatmadım. sadece o konuşsun istedim. çünkü korkuyordum ona kendimi anlatmaktan. kendimi anlatırsam onu kaybetmekten korkuyordum. aslında kendimi ona 15 dakkada anlatmıştım ama hayatımı anlatmaya korkuyordum. çoğu insanın kaldıramayacağı bi geçmişe sahip olmak fazlasıyla zor bi durumdu benim için onun karşısında. saat 12 ye doğru bizim çaycı kapanınca yürümeye başladık. gitmek istemiyorum dedikten sonra onun tekrar arabaya yönelmesi ve benim nereye sorum sonrasında kahve dünyasının orda durup düşünmeye başladık. o düşünüyordu daha doğrusu. nereye gitsek gitsek derken hadi ortaköy’e gidelim dedi. sahilde otururuz. peki diyip yukarıya arabaya doğru yürümeye başladık. ben dükkanların önündeki merdivenlere çıkıp çıkıp iniyordum. dedim ya onun yanında çocuk gibiyim diye. aynen öyleydim işte. tek tek bastım basamaklara taaa ki.
ahşap bi basamaktı. sağ ayağım basamağın yanındaydı ve ben önce sol ayağımla bastım. bastıktan sonra sallandığını hissettim ve sağ ayağımı da basarak zorladım. sağ ayağımı basmamla ahşap basamağın içeri göçmesi bir oldu. ben ayy derken o beni çoktan tutmuştu. elleri göğüslerimin altında beni sarmış durumdaydı yüzüne bakıp onu öpmekten korktum bi an ama ben gülmekten ölüyordum. kendime gelip ondan kurtulduğumda hızla ordan uzaklaşmaya başladık ama beni alan gülme krizi bitmek bilmiyordu. yerlere yatacaktım nerdeyse. aslında rezil bi durum hoşlandığın adamın yanında böyle bir şey yaşamak ama gene de çok eğlenmiştik.
nihayet arabaya varmıştık ama ben hala gülüyordum.  arabayı çalıştırdı ve ikinci durağımız ortaköy’e doğru yola çıktık.

beşiktaş'tan nefret ederken beşiktaş'ta aşık oldum ben



kadıköy‘de arkadaşım tarafından ekilmiş vapur sefası yapmak için beşiktaş’tan dönmeye karar vermiştim. ona “ekildim” diye mesaj atıp belki buluşalım der diye de bekliyodum. vapura binmeden 10dakika önce aradı beni. sahilde çay içmeye karar verdik. vapurdan inip otobüslerin ordan ilerlerken telefonda konuşuyor birbirimizi bulmaya çalışıyorduk. ilk defa görecektik birbirimizi. çok hoş bi ses tonu vardı ve “ses tonu iyiyse tip kötüdür” düşüncesi beni korkutuyordu.
telefonda o bana kıpırdama seni bulucam ben derken ben otobüs işletmeleri yazısının ordayım diyip oraya doğru yürüyordum. sonra arkanı dön dedi döndüm karşıda bana bakıyordu. kısa saçlı zayıf uzun boylu bi adamdı. telefonu kapattı yanıma geldi. samimiydi. yanaklarımdan öptüğünde kırk yıllık arkadaşım gibiydi. nereye sorusundan nefret ettiğimi bildiği için bana nereye gidelim demedi. beni aldı heykelin yanında çaycıya oturttu. çayımız geldi sigaralarımız ortaya çıktı. muhabbet eşliğinde giden çaylar sigaralar artıyordu. yüzünün her kıvrımını incelerken anlattıklarına da gülümsüyordum. sonra ordan kalkıp beltaş’a gittik. oturduğumuz masanın camı hareket ediyordu. ben onla oynarken düzen takıntısını ilk orda öğrendim. o sağdan soldan ayar yaptıkça ben bozuyordum ve müthiş gamzesini ortaya çıkaran gülümsemesiyle bakıyordu bana. aşık oluyordum ama olmamam gerekti. off hep kafamdan geçen bana bakmaz düşüncesi gene sarmıştı beynimi.
birkaç süren muhabbet sonrası sanırım saat 22:05 otobüsü için kalktık yerimizden ve durağa doğru yürümeye başladık. ben tüm masaların camlarını tek tek oynatmaya çalışırken onun arkası bana dönüktü. sonra ona bakıphepsini elledim dedim. güldü güldüm. çocuk gibiydim yanında. kendimdin. eski bendim. rahattım.
otobüsü beklerken farkında olmadan bacaklarımı yukarı çekip durmuşum. çok hoşuna gitmiş. bu rahatlığım hem onu hem beni birbirimize bağladı. giderken beline sarılıp yanağından öpmek ateşimi yükseltti resmen. sonrası bir yurt odasın ağzım kulaklarımda BEN AŞIĞIM diye girmek oldu zaten.
yalnız bizim asıl hikayemiz bir gece yarısı bebek‘te başladı.

masumiyet

sorun bendeymiş. o kadar alışmışım ki “sekseksekseksekseks” diye gezinen erkeklere onun bu masumluğu garip geldi. gey mi acaba diye bile düşündüm. 2gün üst üste çay içerek yapılan sohbetler, gece yarısı istanbul turları, telefon konuşmaları… onu gördüğüm ilk gün kızların yanına ben aşık oldum diye döndüğümde gene aynı sorunlar olacak diyordum. ikizler burcu kalbi kırık bir erkek. gene ağzıma sıçılacak. belki de başlamadan bitecek her şey. bebek üstünde istanbul’u tepeden gören bir yere gittiğimizde değişti bir şeyler. karşılıklı olaylar vardı. ama ne o ne ben ilk adımı atabilecek gibi değildik. 

-o akşam saçlarınla oynarken ne arzuladım biliyor musun
+(içses: tabiki de öpmek istedin) ne?
-omzun kafamda dursun istedim
+(içses: oha yok artık)

-neden bana dön dedim biliyor musun?
+(içses: tabiki de öpmek için)
-yüzüme bakarak konuşmanı istiyordum
+(içses: adam gey)

öpüşmedik mi öpüştük ama o bile çok masum oldu. garipti. adamın saçlarımı, yüzümün her noktasını öpmesi beni korkutuyordu. masumiyet alışkın olmayan insanlarda garip duruyor. onlara garip hissettiriyor. neden diye sorgulatıyor.

hayatımın aşkı değil. hayatının aşkı değilim. ama masumiyet güzelmiş.

bir vapur iki şarkı bir adam



 bir ışık kulesinin 2. kez yanmasına kadar geçen süre kadardı seni unutmam. o kadar uzundu yani. 
soğuk bir havada kadıköy beşiktaş vapurunda dışarda oturup içtiğim sigaranın dumanında kaybolurken seni düşündüm kulağımda çalan şarkıyla. ağzımdan çıkan dumanda silüetin vardı. sigara kokusu bana seni hatırlatıyordu. kokusunu sevdiğim nadir adamlardandın. parfümüne karışmış yoğun sigara kokusu bana huzurlu bi uyku yaşatırdı. biliyorsun zaten sırf tshirtün bu kokuya sahip diye 10 ay yıkamadım onu. düşündükçe canım yine yanmaya başlıyordu. şarkı da bir yandan “son defa gül yüreğim son bir defa gel seveyim yükünü ver ben taşırım son defa benim ol sen” derken ben bana bu şarkıyı ilk gönderdiğin günü düşündüm. hayatımın bir bölümünü anlatıyor demiştin. şimdi de benim hayatımın senine eşlik ediyordu bu şarkı. 
hava kararmaya başladı. karşımda muhteşem istanbul manzarası gökyüzü değişik bir turuncu değişik bir sarı değişik bir yeşil açık mavi lacivert ve siyahtan oluşan bir renk cümbüşüydü. karşıda siyahlığın içinde çok parlak bir yıldız vardı. belki beni duyar diyerek seni anlattım ona. bana dokunuşlarını bana gülüşlerini beni sevişlerini sevişmelerimizi. sonra ışıklar takıldı gözüme pencerelerden gelen. istanbulda her ev ayrı bi hayat demekti zaten. o ışıklar da öyleydi. her ışık bi hayatı temsil ediyordu ve ordaki tek karanlık bendim. ışık kulesinin ışığı bir kez daha yandı. sen bir kez daha aklıma geldin. beni uyumak için çağırdığın bi gün geldi aklıma. bu vapurlardan birinde yanına gelene kadar uyuyakalmıştım son anda uyanıp inmiştim. sigaramın dumanını bir kez daha üfledim sen bir kez daha geldin. seni ne kadar sevdiğimi düşündüm. canımı ne kadar yaktığını. beni nasıl severken öldürdüğünü. sonra bir şarkı daha başladı. gözüm gene ışıklara takıldı. tekrar istanbulun manzarasına daldım. şarkıyı bi adamın sesi böldü. sen değildin. bir şeyler söyledi tam anlamadım. kapadım telefonu. şarkı devam etti. ben ikinci sigarayı yaktım. teomanla şebnem ferah ciğerlerini yırtarcasına iki yabancı derken ben ciğerlerimi sigara dumanıyla doldurdum. derin bir nefes çektim. kokunu duydum o an. dumanı üflerken tekrar silüetini gördüm. gülümsedin gülümsedim.
“yine de bağışladım ben hep seni hem seni hem kendimi o kadar yoktun ki”
vapur yavaşlamaya başladı. seni düşünürken gözüme tüm ihtişamıyla kız kulesi çarptı. denizin ortasında tek başına duruyordu. gün içinde yüzlerce insan yıllar içinde milyonlarcası gelmişti belki ama o yalnızdı. istanbulun kalbi tek başınaydı. hüzünlü bir kadın kalbi kırık bi adamdı. sigaram bitti. zaten vapur da yanaştı. ayağa kalktım içeri geçtim. yine bir ışık. boğaz köprüsü ışıklarıyla aydınlatıyordu etrafı. bu muhteşem şeylerin hiçbiri acımı hafifletmedi. seni düşünürken istanbul manzarası hiç oldu. ufaldı farkındalığını yitirdi. vapurdan indim yürüdüm gittim. 
bir adam beni bekliyordu.

friends with benefits



1 senedir hiçbir şey hissetmeden sevişiyorum. 2.5 aylık ilişkim haricinde.
elele uyuduğum adama hiçbi şey hissetmiyorum. akşam oturup muhabbet ettiğimiz pes attığımız birbirimize aşık olduğumuz insanlardan bahsettiğimiz adamla deli gibi sevişiyorum elele uyuyorum.
sonra tek gecelikler var. film-şarap muhabbeti bilirsiniz hepiniz zaten. onlarda da bir şey hissetmiyorum. sarılsak da sarılmasak da umrumda olmuyor. kıçımı dönüp uyuyabilirim o derece.
1senedir öpüşürken gülümsemiyorum. ben gülümserdim hep. önce öperdim sonra dudaklarım onunkilere 1mm yakın şekilde çekilip gülümserdim. bir daha öperdim. bir daha bir daha bir daha. ama artık gülümsemiyorum. olay sadece seks olmaya başladı. ihtiyaçları karşılamak vs vs.
ama bir film izledim kendimi kötü hissettim. bağlanamıyorum bunu farkettim. aşk kadını ben seks kadını olmuşum. sadece sevişmek sevişmek ve sevişmek istiyorum. duygularımı hiçe sayıyorum. duygularım yok demiyorum var. var ama onları duymamaya çalışıyorum. onları geri plana atıyorum. uzak duruyorum. duygusuz yaşıyorum resmen. 
bu nereye kadar böyle gidecek hiçbir fikrim yok.

beni kucağına al bebeğim


koyu renk dar bi kot ve siyah sütyen ikilisinin ne kadar seksi göründüğünü bilmeyen yoktur sanırım. seksi olduğunu düşünmeyen de yoktur bence. güzel bi popo ve dik dolgun memelerle çok seksi olur bu hal. 
yazmaya başlayıp bitiremediğim seksten bi parça geldi aklıma demin.
bi sürü sütyenim var ama bunların çoğunluğunu siyahlar oluşturur. kendimi siyah sütyen içinde iyi hissederim bazen sırf sütyenle gezdiğim oluyor evde. yine böyle güzel bi siyah sütyen ve dantelli siyah iç çamaşırı akşamında herifle sevişirken altımdaki kotu çıkarmadan sadece bluzumu çıkardı. sütyen duruyor kot duruyor ve o şekilde kucağına aldı beni. bacaklarım belinde kollarım boynunda ve o sırtıma sıkıca sarılıp bedenimi onun bedenine yapıştırmış bi şekilde dakikalarca öpüştük. arada kafanın hafif geri atılmasıyla herifin dudaklarının boyna inmesi sonra tekrar yukarı çıkması. benim uzun saç fetişistliğinden dolayı elimi herifin saçlarında gezdirmem ya da çekiştirip durmam o anı cidden seksi bi an yaptı.
belki seksi değilim belki güzel değilim ama o an onun kucağında o şekilde kendimi seksi hissettim. görüntü itibariyle de hoş bi görüntü zaten.

şimdi düşünün


ufak bir ev. 2 oda 1 salon. 2 kız. 2si de genetik okuyor. evleri ufacık. salonlarında kocaman bi koltuk var. yumuşak. bu koltukta film geceleri yapıyorlar. ellerinde dondurma kutuları depresyona giriyorlar. ağlıyorlar gülüyorlar. yerler yastık ve minder dolu. beraber diyet yapıyorlar. beraber diyet bozuluyorlar. odaları da ufak. bi yatakları ve bi masaları var. bazı geceler birlikte uyuyorlar ilk senelerinde olduğu gibi. kızlardan biri sarhoş olurken diğeri hep çay içiyor. onu kolluyor. ufacık bir evde koca bi hayat yaşıyorlar. okuldan yorgun argın gelip işe gidiyorlar. o yorgunluğa rağmen gece dansa gidiyorlar. eğleniyorlar. evlerinde mutlular. evi seviyorlar. 2si pijama partisi yapıp dedikodu yapıyorlar. ev notlarla dolu. birbirinden habersiz iş yapmıyorlar. kızlardan biri çok sevişgen ama asla eve erkek atmıyor. yatağı özel çünkü. ufacık evlerinde mutlular.    vize final zamanı evin içi ders notu doluyor. yerlerde kağıtlar dolaşıyor. kağıtların yanında nutella kutuları. her yer kıyafet dolu. ne giyeceklerine asla karar veremiyorlar. biri 36 biri 38 beden ama kıyafetlerini paylaşıyorlar. mutlular be sadece.
tek sorunumu ev. ev bulmamız lazım. ailemden habersiz de olsa çıkıcam o eve. ev bulun lan bize. ev ev ev

3 Nisan 2012 Salı

özel mi doğmadım yoksa özel mi olamadım




son 2 senedir hayatıma giren 15 16 erkek ve hatırlayamadığım 1 2 tanesi için hiçbi zaman özel olamadım ben. hepsiyle yatmadım elbette. bazısıyla yemek yedim bazısıyla seviştim bazısıyla sevgili oldum. ama hiçbi zaman hiçbiri için özel olmadım. onların hayatlarında hep “the one” dedikleri başka kadınlar oldu ya da olmuştu. çok sevmeye çalıştım çok sevdim çok aşık oldum ama bu kadar. 2 kişilik sevdim ben. onların yerine de sevdim. kendimi de çok sevdim. onlar sevemedi bari ben seveyim dedim.

ama dün gece bir şeyler kırıldı içimde. bugüne kadar özel olmamak umrumda değilken dün gece çok kırdı bu durum beni. canımı yaktı. kalbimi biraz daha parçaladı. kendimi fazlasıyla değersiz hissettim. evet daha 20yaşındayım evet daha yaşanacak çok şey var ama ben bu 20senede hiçbi şey yaşamadım. ne deli gibi aşık olduğumuz bi ilişkim oldu ne efsane bi aşk yaşadım. ne herkes bizden bahsetti ne de “biz” diyebileceğim biri oldu. hayat bomboş akıp geçmiş gibiydi. sevmekle başlardı ya hani her şey işte benim hayatımda sevişmekle başladı. 2 git-gele 5 dakkada boşalan adamlar bana kendimi özel hissettirmeye çalıştı. ama sadece penislerini vajinama sokana kadar. sonra sarılıp uyudular belki ama kafalarından başka kadınlar geçerek uyudular. kendimi değersizleştiriyorum bazen farkındayım. her ne kadar vücudum önemli yattığım adam çok seksi olmalı desem de bundan da sıkıldım artık. sevişmekten sıkıldım. onlarca kez her istediği an sevişebilmiş bi insan olarak bundan sıkıldım. bana seksle yaklaşmayacak birini istiyorum artık. sevişmeden bi ilişki yaşamak istiyorum. hani şu hep dediğim sadece eğlenelim olayını istiyorum. elele gezip tozmak içip sarhoş olmak sonra kucak kucağa film izlemek kitapçıları dolaşmak uzun sohbetler etmek yemek yapmak pazar kahvaltıları… bunları istiyorum artık ben. çok büyük bi boşluk var hayatımda büyük bi anı eksikliği var.

bana değer veren tek adam aşık olduğum hala uykusuzluğumu ve psikolojik sorunlarımın nedeni olan adamdı sanırım. onun evinde kendimi iyi hissederdim. bana sürekli bir şeyler anlatırdı. sarılıp film izlerdik. içmeye giderdik. elele gezerdik. hayatımız seks yerine huzurdu. sırf benle huzurlu uyuyabildiği için beni yanına çağırırdı. o zaman da buna kızardım. beni uyuyabilmek için çağırıyor diye kötü hissederdim. ama seks için çağrılmaktansa böylesi daha iyiymiş aslında.

bu anı eksikliklerini gidermek istiyorum. hayatıma biri girsin çok sevelim istiyorum. ama sevmeye de korkuyorum be ben. birine aşık olmaya korkuyorum ki olamıyorum da. denedim bunu. korkularım önüme geçti elime yüzüme bulaştırdım. diğer türlüsü kolay gelmeye başladı. seviş ve çek-git. kolay acısız sızısız zevkli. ne kadar üzülürsem üzüleyim zevkli bir olay sevişmek. hala pişman değilim ama yine de sıkıldım artık.

sıradan bi insanım. bundan hiç gocunmadım ama hayatına girdiğim hayatıma giren erkeklerin kafasındaki kadınlarla onlardan daha fazla seks yaptım kendi kafamda, o kadınları onlardan daha çok düşündüm. sürekli acaba onu nasıl öpmüştür onla ilk seksleri nasıl olmuştur onla nasıl konuşuyordu bunlar gibi binlerce soruyla yaşamaya çalıştım ama bi yerde patlak verdim olmadı.

benim hayalini kurduğum şeyleri çok önceden yaşamış kadınları kıskanıyorum. bana bunları anlatan adamlardan nefret ediyorum. o kadınları o kadar sevdikleri için üzülüyorum. benim olmayacak şeyler için ağlıyorum.

neyse ya bu kadar yeter ben gidip sevişeyim en iyisi.