31 Mart 2012 Cumartesi

söylenecek söz yok gidiyorum ben


aradan aylar geçmişti. yaşamamam gereken şeyler yaşamış duymamam gereken şeyler duymuş ama gidememiştim. git dediğinde de gidemedim. gel zaten demedi. demişse bile sarhoştu.

hayallerimi onun yanında suya atmıştım. kuma gömmüştüm. hayallerimden vazgeçmiştim. kendimden vazgeçmiştim. hayatımı değiştirmiştim. hatta geleceğimi bile değiştirdim.

bir 8 mart günü çok şey değişti hayatımda.

ona ne zaman gidiyorum dedim hatırlamıyorum. tam tarih aklımda değil. ama uzunca bir mesaj çektim biliyorum. sonrasında aradı. aslında sadece “ok” yazılı bi mesaj bekliyordum. uzun uzun konuştuk ve ben gittim. son kez ve kesin olarak gittim. gitmiştim. gittiğimi sanmıştım.

gidiyorum demek ne kadar zorduysa toparlanmak o kadar kolay oldu. ya da ben kendimi kandırdım bilmiyorum. ama toparlandım. yeni insanları bile hayatıma soktum. mutlu olmaya çalıştım. onla ilgili hiçbi şey bilmeden gidiyordum.

beni aramasaydı gerçekten gitmiştim. mutluydum. her şey o gün orda bitmişti. aslında o yatakta bitmişti her şey ama yine de zamanı başka gündü. beni aradığında hastalıktan geberiyordum. günlerdir gripten yataktan kalkamıyor bi de üstüne baygınlıklar atlatmıştım. hepsini bilerek aradı beni 2 3gün boyunca halimi hatrımı sordu. en son ben sana bakarım dediğinde gidemediğimi farkettim. çünkü tüm hastalık gitmiş ben koşa koşa onun evine yola çıkmıştım.

yanına gittiğimde farklı bi adam vardı karşımda. sanki aylardır yanında uyuduğum kavgalar ettiğim küfürler savurduğum yanında ağladığım kahkahalar attiğim adam değildi o. bambaşka biriydi kısacık saçlarıyla. değişik biriydi olmayan sakalıyla. ama ne kokusu ne sarılışı hiç değişmemişti. hala benim aşık olduğum adamdı. hala o’ydu.

yanında aylar sonra tekrar uyurken değişenin aslında ben olduğumu farkettim. uyuyamıyordum ama bu kez sebebi aşk değildi. rahatsız oluyordum yanımda yatmasından yanında olmaktan. bana sarılıp göğsüme kafasını koyduğunda çocuk gibi mahsunlaştığında ben bir şey hissedemiyordum. olmuyordu. resmen nötrdüm. hem onu hem kendimi o yatakta kandırıyor gibiydim. bi an gözlerini açtığında gözlerimi kapadım. beni uyuyor sanıp ufak bi öpücük kondurduğunda dudaklarıma ben eski ben değildim. değişenin ben olduğumu anladığımda ise sessizce kalkıp giyindim. tam çıkacakken gözlerini açtığında ise yanına yaklaşıp onu ufacık ve son kez öpüp o evden ağlaya ağlaya çıktım. işte o zaman gerçekten gittim. bi bilet alıp baba evinin yolunu tuttum ona attığım ben korkuyorum olmaz mesajından sonra. hiçbir şey demedi hiçbi şey demedim. gerçekten o gün gittim. fazla zordu ama olması gerekiyordu.



taa ki o beni gene arayana kadar. ben aslında hiç gidemedim. ondan gidemedim. hayatımda gidemediğim tek insan olarak kaldı o. herkesten gittim. hoşuma gitmeyen her durumdan kaçtım. yer zaman kişi hiç önemli değildi. ama ondan hiç gidemedim. ondan başkasına da gidemedim. aradan geçen 1sene 3ay 17gün boyunca ben hep onda kaldım. hala belki bir gün diyorum. belki bir gün giderim.

28 Mart 2012 Çarşamba

sevgili olmak


kursu mursu varsa gideceğim ben. bilmiyorum abi sevgili olmayı gerçekten bilmiyorum. acınası durumdayım resmen. fazla rahatım. kıskanmıyorum kıskanamıyorum gerçekten. kıskansam bile adama söylemek gelmiyor içimden. sonra bana karışılmasını da sevmiyorum. karışmasın lan anam babam karışmıyor. yani annem bana dışarı çıkarken çok içme diyen bi insanken hatta içme demesinin sebebi genelde grip ilaçları olmasıyken sevgilimin bana alkollü ortama girme demesi saçma geliyor siktir lan diyorum içimden. neyse en son deneyimimde gayet güzel gittiğine inandığım ilişki aslında güzel değilmiş. meğerse ben fazla boğmuşum adamı aramayarak.

gerçekten acınası bi durumum var. zor kadın tribi yapsam olmuyor yapanlar mutluyken ben elim boş dönüyorum. rahat olsam kendim gibi bu da olmuyor sadece seks gözüyle bakılıyor. e mak napıcam o zaman ben nasıl davrancam? nolur biz de sevişerek başlasak uzun yıllar sürse ilişkimiz. ne yani illa bakireyim diye mi kandırayım seni? o zaman mı değer vericeksin de sevgili olacağız? ilk sevişmemizi de reglime denk getireyim de kan da gör istersen hı? siktir git amk ya. neyse kendi kendime de konuşmaya başladım ben.

aslında suç da bende gibi. hani seven siken olayı. insanlara şans vermem gerektiğini hala öğrenemedim ama adını duyduğumda bile içim bi hoş olmayan adamla da olmuyor yani ne yapayım ben?

tavsiye alayım diyorum. ilk cümle sevişme oluyor. önce ilişki bi rayına otursun ondan sonra yap. e amk ya ten uyumumuz yoksa napıcaz o zaman? sevgili de öyle kolay terkedilen bir şey diil ki hele sevişemiyor lan bu diye terketmek çok adice olur yani.

insanlar nasıl uzun seneler ilişki yürütüyor hem de bunu dırdır yaparak yapıyor anlamıyorum. paso kavga eden arkadaşlarım var yıllardır beraber. kıskançlıktan birbirini yiyen insanlar var. hayatı sadece 2 kişiden ibaret canlılar var. sevgiliyi sikeyim arkadaşlarıma bişey olmasın tezini benimsemiş bi insanım ama gene de insan bunları gördükçe üzülüyor. lan 20yaşındasın 25inden önce evlenmeyi düşünüyorsun ama elle tutulur hiç ilişkin olmamış diyorum kendime. 20yaşımdayım ve yaşıtlarımın en az 2şer senelik ilişkileri var. 20yaşındayım ve yaşıtlarım sevgililerin salak salak kız tripleri atıyor. 20yaşındayım ve sadece beraber aynı evi paylaşacağım bi sevgili isterken yaşıtlarım eli memesine değdi diye sevgilisini neredeyse nikah masasına oturtacak. 20yaşındayım ve hayatım gerçekten çok güzelken kendi kendimi bunaltıyorum. beyaz atlı prens olmadığını biliyorum ama kara şovalye de yok ortalıkta. gri de olur bak gerçekten. böyle acıyorum işte kendime salak salak.

amaaan ne olduğunu bilmediğim bir fiil bir eylemdir sevgili olmak. öğrenemediğim. öğrenmek için çabalasam da beceremediğim. belki de zamanında değerini bilmediğim insanların bana bedduasıdır bu. belli mi olur?

25 Mart 2012 Pazar

gitarının teli olsaydım




bir adam vardı geçen sene mayıs ayında. ikinci seviştiğim adam. yarı ünlü. kendisi baterist idi. böyle çoğumuzun dinlediği konserline gittiği gruplarda falan çalmış. bir de baya ünlü bir şirkette de yöneticiydi. he yönetici dediğime bakmayın 25 yaşında daha. çok yakışıklı değildi amaaa çok karizmatikti. uzun saçları vardı. kolları dövme doluydu. bir gün yemek konusu açıldığında gel yap da yiyelim dedi şaka yollu. ben de yaparım ne var ki diyince 1 gün sonrası için sözleştik. her ne kadar adama senle sevişeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun desem de adam benle sevişeceğine emindi ki ben de kuaföre uğramadan gitmedim tabi. üsküdar’da iskeleden aldı beni. kıyafetime bi güzel laf etti. neymiş çok dekolteliymiş. önce alışveriş yaptık. alışveriş sırasında makarnayı almak için eğilirken beni bir anda durdurdu. bırak bırak ben alırım eğilme öyle oran buran açık dedi. alışveriş bittikten sonra evine geçtik. güzel bir evi vardı. sade, kırık beyaz döşenmiş, küçük, hoş bi ev. yer yatağı vardı. yer yatağına sevgim o günden kalmadır. çok rahat bir şey çünkü.

yemek yaptık beraber. bana karışıp durması sinir etse de beraber yemek yapmak keyifliydi. içilen 1 bira sonrası -o zamanlar dayanıksızdım- hafiften kafayı bulmuştum. onda kalmamı istiyordu ama ben gidiceğimi düşünüyordum. yine de yurt iznini ayarlamıştım. muhabbet ederken çok iyi masaj yaptığında bahsetti. bana masaj yapmak istediğini söyledi. açıkçası iyi bir masaja hayır diyemezdim ki demedim de zaten. yatağa yüz üstü yattım. herif de üzerimde tabi. bir masaj yapıyor var ya resmen mayıştım kaldım. kendimden geçtim. tabi kısa sürdü. dudaklarını sırtıma değdirmesiyle titremem ve kendime gelmem bir oldu. o dudaklarını değdirdikçe ben eridim bittim kendimden geçtim. dudaklarıyla beraber boynundaki asker künyesi de değdikçe bu sefer onun soğukluyla titredim. onun masajı memelerime doğru kayarken  dudakları da enseme ordan kulağıma yanağıma ve en sonunda da dudağıma geldi. ama ne gelmek. gerçekten güzel öpüşüyordu. ama been naptım çırılçıplak kaldıktan sonra yapamam dedim. her türk kızının klasik olayıdır. bakire de değildim lan. neden dediysem? neyse bir süre sakince yattıktan sonra bu sefer ben dayanamadım. adam bana arkası dönükken sırtını öpmeye başladım -erkeklerin genellikle etkilendikleri yer sırtlarıdır- ensesine geldiğimde yapma dedi. neden diye sordum. hoşuma gidiyor çünkü diyince devam ettim. o da bu sefer talimatlar vermeye başladı. ensesinden dudaklarına kadar onun talimatlarıyla ilerledim ve sonunda seviştik. -gerçi sevişmeden önce ufak birkaç sorun oldu ama olsun- ama ne sevişmek. hayatıma ondan sonra hiç onun kadar iyi sevişen girmedi. daha doğrusu girdi de orgazma ulaştıramadı beni. adam resmen seks tanrısıydı gözümde. ki ona göre de ben seks tanrıçasıydım. orgazmdan orgazma sürüklenirken o da orgazm olduktan sonra gelip yanıma yattı ve sarılarak bir süre dinlendik. sarılmayı çok sevdiğimi biliyordu. benim aksime o hiç sevmiyordu. yine de ben daha bir şey demeden dur geliyorum sarılcam diyerek geldi sarıldı ve dinlendik.

uzun boylu bir adamdı. bu yüzden tshirtü bana bol ve elbise gibi geliyordu. bu durum çok da hoşuma gidiyordu. öylece yatakta yatarken bu balkona çıktı tam olarak hatırlamadığım bi nedenle. balkonda 1 tane gitar vardı. onu aldı geldi ve yatağa oturdu. çalmaya başladı. seviştikten sonra size gitar çalan bir adam gibisi yoktur. o yarı çıplak gitar çalarken ben de kalktım arkasına yaslandım. sırtını öperken o çalmaya devam etti. sonra sadece arkasından sarılarak durdum ve onu dinledim. o kadar tatlı bi durumdu ki sanırım hayatım boyunca unutamadığım anlardan olarak kalacak.

müzisyen adamla sevişmek bir başka. hele o adamla sevişmek bambaşkaydı. üzerimde sadece onun tshirtüyle evde yalınayak dolaşmak kendimi seksi hissettirmişti. onla geçen 3 günüm de zaten mükemmel geçti.

satranç da oynayamazdım zaten ben




satranç oynamaya ilkokul 3 ya da 4te falan başlamıştım. o zamanlar arkadaşlarımla en büyük eğlencemiz okuldan önce kütüphaneye gidip satranç oynamaktı. öyle böyle değil ama deli gibi oynardık. saatler sürerdi. o zaman iyi de oynardım hani. bir sürü mat etme çeşidi bilirdim. ilk ilişkim gibiydi o satranç oynadığım dönemler. önüme gelenden hoşlanmamı saymazsak ilk ilişkim lise sondaydı. evet lise sonda. 17.5 yaşında bir kızken bir erkek girdi hayatıma. olmayınca olmuyordu işte. çirkin şansı her zaman işe yaramıyor. ama bunun altında her ne kadar önüme gelenden hoşlanıyordum desem de çok seçici olmamın da etkisi var. yani benden hoşlanan hiç mi olmadı elbette oldu ama işte kaçan kovalanır misali ben onu bir başkası beni derken 17yaşıma kadar geldim. o dönemde ygs hazırlıkları yapan sınavına 2 3 hafta kalmış ve okula gitmeyen bi öğrenciydim. günlerim dersane ve ev arasında geçiyordu. -o değil de 2 yıl olmuş şaka maka- sedat diye bir çocuk girmişti hayatıma. uzun boylu ve dövmeli idi. taa o zamana dayanır dövmeli adamlara zaafım -ki çocuktan ayrılamamın sebebi de dövmesi idi- çocuğun tek kusur sarışın olmasıydı ama lise bitmeden bir sevgilim olmalı diye düşündüğümden çok da takılmadım. sedatla geçen 2 hafta gayet güzeldi. çocuk peşimde dolanıyordu ve her şey benim istediğim gibiydi. tüm kıskançlıklarımı yapabiliyor ve sözümü dinletiyordum. kıskançlıklarına da göz yummuş gibi yapıyordum. tabi ben yine ben sıkıldım ve 2 hafta sonra çocuktan ayrıldımç sonra sınav geldi geçti tekrar başladık ama sevgili olarak değil. dedim sevgili olarak yapamıyoruz ama devam edelim takılalım edelim. bartın’da da ne takılınır ya her neyse böyle sanırım hazirana kadar gittik. en sonunda da mezuniyette çocukluk arkadaşım beni kucağına alıp havada döndürdü diye yaptığı kıskançlık sonucu ayrıldım bundan. sen kimsin gerizekalı benim arkadaşımdan kıskanıp laf edicek?! gerçi ben bu çocuğu aldatmış da olabilirim çünkü o ara çok yakışıklı bi çocuk benle ilgileniyordu. hep maymun iştahlı olmuşumdur zaten. biri gelsin biri gitsin. ne zaman daha yakışıklısı gelse ona kaydım ben. eh aşık olmayınca böyle oluyor ne yapayım yani?!

sanırım tek yaşadığım düzgün ilişki buydu. her türk kızı gibiydim ve sevgilim de her türk erkeği gibi beni çekiyordu. tabi yıllardır satranç oynamayan bendeniz yıllar geçtikçe satrancı unuttum. evet bildiğin unuttum. yani başlarken çok iyi başlıyordum da bir türlü sonu gelmiyordu. mat kısmına ulaşamıyor en fazla şah diyordum. istanbul’a geldikten sonraki ilişkilerim de böyle olmuştu. ilişkilere dair sanki her şeyi unutmuş gibiydim ki bunda o fatih itinin de etkisi çok büyüktür. öylesine heriflerle takılıyor günümü gün ediyor ama sonunu getiremiyordum. tabi erkekler için sonunu getirmek sevişmek iken benim için sevgili olmaktı. seviştik diye olmuyor desem o da değil sevişmediklerimle de olmadı. bir türlü dikiş tutturamadım. yani bunu da son 1 senede -gerçi daha tam 1 sene olmadı ama- hayatıma giren 14(yazıyla ondört) erkekten anlıyorum. bazılarıyla ikinci görüşmeyi bile yapmamış 2 ya da 3 tanesiyle sevgili olabilirmiş birçoğuyla sevişmiş ama yine de uzun süreli bir şey yaşamamıştım. yani en düzgün ilişkim geçenlerde biten izmirli herifle olandı. yaklaşık 2.5 ay sürmüş beyfendi 5gün aramayınca hesap sordum diye sevgilisini bunaltan kadın oluvermiştim.

neden çok seçici iken birden amaaan koyver gitsin moduna girdim hiç bilmiyorum. hani hala önüme gelenle görüşmüyor -yok görüşüyorum lan- önüme gelenle yatmıyorum -bu gerçek- ama yine de neden sonunu getiremediğimii bilmiyorum. yani ne var bende onu anlamıyorum. hani sadece sevişmek amaçlı yaklaşanları anlarım da diğerleriyle de olmuyor beceremiyoruz. yüzüme ideal hatunsun sen ya diyip diyip çekip gidiyorlar ya onu anlamıyorum. hani idealdim it noldu? zora gelince neden kaçtın acaba? sevişmek, kıskanç olmamak, rahat olmak, eğlenceli olmak, sorunsuz olmak… bunlar bir kadını ideal yapan şeyler değil bence. e ben de ideal kadın değilim doğal olarak. ama erkekler o kadar alışmış ki seksi ödül gibi görmeye ben çok rahat bir şekilde hadi sevişelim diyince bir korku sarıyor sanırım.

buldum evet. erkekler benden korkuyorlar bence. bu fazla rahatlığım korkutuyor onları. belki de ciddiyetsiz geliyorumdur. ama ne yapayım ben de arkalarından kezban dedikleri türk kızları gibi her türlü haltı yiyip bakireyim diye mi dolanayım ortalıkta? ya da emdikleri sütü burnundan mı getireyim? veya amaan bi maçı var herifin izlesin nolcak yerine sen beni sevmiyorsun artık diye ağzına mı sıçayım? yo dostum yo hiç bana göre değil bunlar. bir kere ben bile maç var diye planlarını iptal eden buluşmalarını erteleyen bi insanken bunu bir erkeğe yapamam ve ben bile sevişemeden duramıyorken bi adama ben bakireyim olmaz sevişemeyiz diye yalan söyleyemem yani ondan önce ben aldatırım gider sevişirim. ayrıca bakireyim diye bana değer verecek adam siktirsin gitsin yani.

neyse bakalım bi de şansımızı arkadaşımın arkadaşının kuzeniyle deneyelim. beğenmiş mi neymiş beni öyle dedi kız. bi buluşup görüşmek lazım. hem kendimle ilgili yazdığım hiçbi şeyi okumamış olarak bana taktiksel değil de kendisi gibi yaklaşacak olan biri. en azından ona biraz zor kadın ayağı çeksem belki daha düzgün bi ilişkim olur. olmaz mı? hı? en azından buluşmanın 10. dakkasında çocuğa tüm hayatımı anlatmıcam bu kez. biraz gizemli olayım ya. neyse eğer bu çocukla bir şey olursa satranca tekrar başlıcam. SÖZ!


not: çocuğu da beğenmedim gene olmadı iyi mi?

gelsin biscolatalar gitsin italyanlar




giydiğim her kıyafetin üzerimde aldığım günkü gibi durmaması üzerine büyük bir gazla başladığım diyetimin ilk günündeyim. evet evet ilk gün. dün gece kararı alınıp her ne kadar sabah koşusuna çıkmak unutulsa da -o saatlerde 352543534645. uykumu uyuyordum- doyurucu ama az kalorili kahvaltıdan sonra gidip diyet alışverişimi de yaptım. gerçi bu sefer kendim değil kızlarla başladık hani birbirimizi gazlarız gibi geliyor ama yine de zor. bu kaçıncı diyet başlangıcı bilmiyorum ama her seferinde sonu daha da çok kilo almakla bitiyor onu biliyorum. o yüzden bu seferkini olabildiğince uzatmaya ve yaza kadar devam ettirmeye karar verdim. gerçi her hafta yapılmak zorunda kalınan alışveriş bütçemi zorlayacak olsa da işin ucunda biscolatalar, italyanlar ve bilumum yakışıklı, kaslı, kılsız türk erkeği var. evet ayda en fazla 5 kilo verebileceğim bi diyetin ilk gününden bunları düşünmeye başladım. sanki bu erkekler de benim fazlalıklarımın gitmesini bekliyormuş gibi sanki ben o fazlalıklarda kurtulunca hoop anında geliverecekmiş gibi. neyse neden hayallerimin içine ediyorsam. gelirler belki belli mi olur. taş gibi hatunum.

işte günlerim böyle kendimi gaza getirmekle geçiyor diyet zamanları. asıcam dolabın kapağına da bi biscolata erkeği ohh mis. hava da bir güzel ya böyle ben iyice kendimden geçtim. hayallere dalıp gidiyorum. tabi tüm hayaller dümdüz bi göbek, bronz bir ten ve incecik bir vücut üzerine kurulu. böyle denize karşı oturmuşum bir salıncakta. uzatmışım bacakları, kafamda da bir şapka yanımda limonata kitap okuyorum. tabi bu hayallerin bu şekilde olmasının bir sebebi de finallerden önce veya sonra -hala kararsızım- gideceğim ayvalık tatili. ayvalık’taki arkadaşımın kalk gel demesi ve bana yaptıklarını ballandıra ballanıra anlatması üzerine kalkıp hemen gitmeyi düşündüm ama o kadar da kolay değilmiş tabi. okul var bir kere nereye gidiyorsam?!

ayvalık tatili ve erkekler üzerine kurulu hayallerimden sıyrılıp gerçek hayata döndüğümde şu an laptop için masa görevi görebilen göbeğimle karşılaşıyorum. hayır bir göbek bu kadar büyüyemez. hadi hamileleri anlarım içerde kocaman bebek var ama normal bi insanın göbeği nasıl büyür neden büyür?! büyümesin arkadaşımç o göbek dursun bir yere kadar büyüsün sonra da dursun. ama yok durduramıyoruz o büyüdükçe büyüyor. hayır mekik mi çekmedim yemekleri mi kesmedim ama yoook büyüdü de büyüdü. bu sefer de işe yaramazsa sikerim lan diyip bi daha uğraşmıcam. hayır bi de ben göbekten kilo alan bi insan da değildim ne oldu birdenbire böyle anlamadım.

arada kendimle kavga ediyor arada güzel hayallere dalıyor günüme devam ediyorum işte.

23 Mart 2012 Cuma

klasik bir türk kızı oluyorum bazen sıklıkla aslında hep



açıkçası 5 sene içinde evlenmek ve çocuk sahibi olmak istiyorum. sonra da kariyerime odaklanmak. çünkü kariyeri ilk sıraya koyarsam evlenmeyi unuturum biliyorum. ve kusura bakmayın kızlar sizin kadar cool değilim “ben evlenmicem yeaa” “evlilik bir saçmalık” falan diyemiyorum. gayet evlenip akşam yemeği hazırlamak haftasonları yemeğe arkadaşlarımı davet etmek istiyorum. tabi evlenmeden önce beraber yaşamamız lazım.
her neyse bu yazının asıl olayına gelirsek yolda sokakta barda kantinde okulda dünyanın herhangi bir noktasında yakışıklı bir herif gördüğümde 2 saniye içinde onun bana evlenme teklif edişimizi düğünümüzü evimizi çocuklarımızı falan hayal ediyorum. evet yapıyorum bunu. bunu yaparken de çok eğleniyorum. ona kendimce bi meslek veriyorum. ve hayalim böylece uzayıp gidiyor.
sonra düşünmeye başlıyorum ben sadece seks yaptığı adamlara bile seksten sonra aşık olmayı düşünmeyen bi hatunum değil evlenmek yani. geliyorlar sevişiyoruz ve gidiyorlar. genelde ben gidiyorum. ve bu durumdan rahatsızlık dahi duymuyorum. yani evine sadece 1 saat sevişmek için gittiğim şarap muhabbet derken evinde 2 saat kalıp sonra kendi yatağıma döndüğüm adam bile varken belki de evlenmeyi düşünmesi gereken son kişiyim ama içimde büyük bi evlenme sevdası var. böyle bi evimin kadını mutfağımın aşçısı yatağımın seks tanrıçası olayım da yaşayıp gideyim. bir erkek bir kız çocuğum olsun alışverişe çıkalım falan diye düşünüyorum. oysa hayatıma baktığımda ben daha çocuğum lan. daha yaşamam gereken çok şey var. ne biliyim çocuk lan bu hem bisürü bisürü sorumluluk demek nasıl bakarım? annem bakar diyorum ama bir çocuğun en çok annesine ihtiyacı vardır. işte böyle ikilemlerle geçiyor günlerim son aylarda. kafamda sürekli mutlu bi aile tablosu var.
reglim gene gecikti ve ben gene çocuk kafasına büründüm. hayatımı bile kurdum yani. okulu 1 sene dondurur eve çıkar işe girer çalışır para biriktiririm kızlar gelir işi yokken çocukla ilgilenir falan diye planladım her şeyi. gözümün önünde film gibi oynuyor şu an hayatım. regl günü asla şaşmayan biri olunca insan böyle düşüncelere sahip oluyor işte. bütün belirtiler var kan yok resmen kan istiyorum. 
stresin amına koyayım bize bi’ şey olmasın.

oha beni arkadaşlarıyla tanıştırdı kesin çok ciddi



bugüne kadar hangi adam beni arkadaşlarıyla tanıştırsa aramızda bir şey olabilir gözüyle baktım. evet o kadar salaktım. ama ne biliyim erkekler sadece yattıkları ya da arasında bir şey olmayacak hatunları neden gün yüzüne çıkarsın arkadaşlarıyla tanıştırsın ki dedim. ah ben kime dedim?! 
bizim bay rıfkı ile ikinci buluşmamızdı. gene aynı mekanda buluşmuş sarmaş dolaş öpüş kokuş oturup beyfendinin ben senden hoşlanmıyorumlarını dinlemiştim. ama beyfendi bunları benim elimi tutarak bana sarılarak ve beni öperek söylemişti. neyse ses çıkarmadım ben. e o da şaşırıp ne düşünüyorsun diye sordu bana. o an tek düşündüğüm oturduğumuz mekanın karşısındaki binanın camlarıydı gerçekten. ve ben dürüst insan hemen doğruyu söyleyip karşıdaki camları düşünüyordum dedim. onlara odaklanmışım. aynı bu muhabbet iki üç sefer daha oldu. sürekli karşıdaki camlar dikkatimi çekiyordu. 
o akşam bi arkadaşları gelecekti ve onda kalmayacaktım ama her nasılsa o plan iptal oldu ve bizim rotamız gene onun evi oldu. saat 10a doğru mekandan kalkıyorken ben bi tuvalete gittim baktım gene hesabı ödemiş bu sefer tepki gösterip e ben ödeyecektim dedikten sonra onun taksiyi en ödersin demesiyle mekandan çıktık. 
eve geldiğimizde ev arkadaşı evdeydi ama biz bi süre eve giremedik. çünkü anahtarı ev arkadaşındaydı ve çocuk kapıyı bir türlü açamadı. e biz de merdivende boş boş duracağımıza kapı her an açılabilir korkusuyla öpüşmeye başladık. ufak ufak masum masum. neyse en sonunda ev arkadaşı yanlış anahtarı taktığını anladı da kapıyı açabildi. 
eve girdiğimizde çocuk yemek yapıyordu eh biz de açtık zaten. yemeği ben devralıp onlara güzelce bi makarna ve snitzel yaptım. onlar da benim emirlerimle masayı toparladılar ve sofrayı kurdular. koyduk makarnaları yiyoruz. bu arada ev arkadaşıyla da muhabbet ediyoruz. bölümümü duyunca çocuğun çenesi baya açıldı zaten bir sürü soru falan. 
biz böyle odaya geçtik sonradan artık sevişelim modundayız falan. bu bi duş aldı geldi bornozuyla. herif bi de seksi zaten. bunu bornozunun iplerinden tutup kendime çektim ve neyse işte biz o gece de sevişemedik. bari sevişemiyoruz salona geçelim çocuklarla oturalım dedik. diğer ev arkadaşıyla falan da tanıştım böylece. 
gece yastıksız uyumak zorunda kaldım. beyfendi yastığın tamamını kaplıyor bi de uyurken gözüme dirsek attı. nasıl uyudum ben de bilmiyorum. uyanır uyanmaz da bana bi yastık alalım olmuyor böyle dedim iyi tamam alırız dedi. sevgili olmaya yaklaştık falan diye düşündüm tabi ben de şaşırmadı ve garipsemedi çünkü.
sabah ev arkadaşının sevgilisi de gelmiş kızla film izliyorlardı. uyandığımda kız sesleri geliyordu içerden. bu bana dönüp bizimki kıskanmış hemen kızı çağırmış dedi. neyse içeri gidip kızla da tanıştım. şu çakma sarışınlardandı ve çok kasıntı duruyordu. onlar film izlerken biz de oturduk himym izledik. bu tuttu beni kolunun altına aldı. eh arkadaşlarının yanında sevgili gibi de durduk. 
ama ben böyle düşünürken evden ayrılıp yurda döndükten 4 saat sonra acı gerçekle karşılaştım. beyfendi bana biz bi ilişki yaşayamayız olmaz diye mesaj attı. lan niye bi ikinci buluşmayı yaşadık o zaman hadi buluştuk neden eve gittik neden arkadaşlarınla tanıştım neden onların yanında sarıldık ettik. oysa bunlar sadece benim düşüncelerimdi. onun için normaldi. ben sadece abartıyordum. böylece başlamadan bi ilişki bitmiş oldu.

konsepte aykırı bi yazı: weblog

daha bugün hatırlamadığım birinin bloguna bakarken farkettiğim bi blogsözlük kendisi. bloggerların buluşup düşüncelerini paylaştığı bir yer. güzel bir yere de benziyor. şimdilik inceliyorum bünyesinde neler var neler yok ama yazmaya da başlarım bi süre sonra.

linkini de verelim tam olsun:

http://weblog.sozlukspot.com/

kahkaha atmaktan sevişemedik



bir adam vardı daha önce bahsetmiştim penisine rıfkı diyordum hai. neyse onunla yaşadığım ilk yatak olayını anlatmaya karar verdim.
aylarca süren yazışmaların kamera görüşmelerinin ardından ben istanbul’a dönünce görüşmeye karar verdik. bir cuma günü buluşacaktık. ben son hazırlıklarımı yapmıştım. zaten ağdam yapılmış olduğundan rahattım da zaten ama bir sorun vardı prezervatif sevmeyen bendenizin tehlikeli dönemiydi. adetin 2.haftasındaydım ve prezervatifle sevişmek zorundaydık. işte bunları düşünerek gittim buluşmaya. onun her yere geç kaldığını bildiğimden yarım saat geç gitmeyi düşünüyordum ama yapamadım. iyi ki de yapmamışım. 17:30daki buluşmamıza 2 dakika geç kaldım diye bana geç kaldın mesajı attı. meğerse herif benim için 15 dakika erken gelmiş. şaşırdım ve sevindim tabi. ama tek şaşkınlığım bu değildi. benim kamerada gördüğümden daha yakışıklı bir herif vardı karşımda. gözlükleri hariç. 
yıllardır erkeklere güneş gözlüğü yakıştıramadım. sevmiyorum yani ne biliyim. feminin geliyor bana güneş gözlüğü. erkekler takmasın istiyorum. ve herifte güneş gözlüğü vardı. neyse o çok da dert edilecek bir ayrıntı değildi.
buluştuktan sonra ben günlerdir alkol dışından bir şeygörmediğim için alkolsüz bir yere gitmeyi teklif ettim. taksim’in arka sokaklarından birinde bi mekana gittik çay içmeye. evet ilk buluşmamızda çay içiyorduk. neyse uzun süren muhabbetten sonra ikimiz de içkiyi çok sevdiğimizde hadi bir şeyler içmeye gidelim dedik. çıktık ordan bu sefer nevizade tarafına geçtik. onun sürekli gittiği mekanlardan birine oturduk. biralarımızı da söyleyip muhabbete devam etmeye başladık. saat ilerledikçe benim kalkma saatim yaklaşıyor o ise bende kal diyordu. bi ara lavaboya gitti geldi ve yanıma oturdu. yer değişimi de geldiğinden ilk öpüşme anını beklemeye başladım. önce kolunu uzattı koluna kafamı yasladım sonra böyle birbirimize çerez yedirmeler romantik anlar falan var hani. biliyorum ne romantik ne romantik diyorsunuz. her neyse. birden ağzıma fındık koyup çiğneme dedi ve o an beni öptü diliyle fındığı aldı tekrar geri verdi ve şimdi çiğne dedi. o an ağzım kullaklarıma vardı zaten. ilk öpüşmemiz cidden çok güzeldi. 
onda kalmaya karar verdikten sonra saat 10a doğru kalktık mekandan. sarmaş dolaş istiklale çıktık. öpüşe öpüşe gidiyoruz ama ona önüne bak diyip kendimi çekiyorum. o bi gözümle bakıyorum dese de biz sağa sola kaykılıyoruz sürekli. böyle güle oynaya gittik bi taksi bulduk elimden tutup taksiye doğru gitti ve bindik. takside de devam eden öpüşüp koklaşmadan sonra eve vardık. evi güzel ve büyüktü. 3 kişi kalıyorlardı ve o gün kimse yoktu. eve bira söyleyip salondaki koltukta oturup televizyon izlemeye başladık. bi ara gelip kucağıma yattı ben de saçlarıyla oynadım. sonra biraları yere koyup koltukta öpüşürken bir anda koltuktan düştük koltukta üstümüze tabi. biralar da halıya döküldü ama biz gülmekten ölüyorduk. tabi sevişemememizin nedeni bu kısım değil.
sonra odasına geçtik. yengeç burcu romantik erkeğimiz mumları yaktı ve güzel bir ortam oluşturdu. ben sevişmemeye odaklı o sevişelim kafasında derken bir şekilde soyunuk bulduk birbimizi. işte o an bize sevişemeyeceğimizi gösterdi. ilk tepkim ohaa bu çok büyük nasıl gircek lan oldu. aynen buydu. sonra da canım çok yanar yeaa diye ağlamaya başladım resmen. ama gülmekten ağlıyorum. baya kahkahalarla gülüyorum ben. sonra ben bıraktım tabi çocuğu döndüm bizim rıfkı’ya konuşuyoruz böyle muhabbet falan. bildiğiniz 3. kişi rıfkı. hani olur ya sevgililerin yanındaki 3. kişi. heh o bizim rıfkı işte. biz baya rıfkı’yla muhabbet ettik. arada sarstım kendisini falan derken çocuk da biraz bozuldu tabi. cinsel moddan tamamen çıktık zaten unuttuk sevişmeyi falan. gülmekten ölüyoruz olum ne sevişmesi. eh zaten prezervatif de olmadı. ev arkadaşınmış bi de prezervatif ama bizim rıfkı’nın kafasından bile girmedi yani o derece. neyse bizim beyaz zenciyle napalım yatalım uyuyalım bari dedik sarıldık uyuduk. tabi ben gece boyunca rıfkı’yla ilgilendim çocuğu da unuttum. 
işte penis dediğinin de bi normali olmalı yani. böyle kocaman olunca da sevişemiyorsun. 

22 Mart 2012 Perşembe

bana bu soruları hangi kafada soruyorsun

sevgilimin yanında izmir’deydim şubat ortasında. her şey iyi güzel gidiyordu. 15 şubat gecesi(allahtan sevgililer gününden sonra) elektrikler gitti. iyi uyuyalım dedik ama uyumayacağımıza emindim. neyse yataktayız güzel güzel konuşurken sevişmeye başladık. her şey buraya kadar güzel hiç bi sorun yok -açılmayan bilgisayar dışında- tam ben üsteyken bu saçmalamaya başladı.
-seni kim bozdu
-kaç kişiye verdin
-onlar nasıldı

saçma sorularla karşı karşıya kaldım. sustum. durdum. yavaşça üzerinden indim. yana geçtim ve arkamı dönüp ağlamaya başladım. kendimi resmen bi orospu gibi hissettim ki kim olsa aynı şekilde hissederdi. bu yanımdan kalktı açılmayan bilgisayarın yanına gitti ve murphy sağolsun o bilgisayar açıldı. bu bi de utanmadan bilgisayar ne zaman açılcağınız biliyor dedi ben daha bi sinir oldum. ama ses çıkarmıyorum ağlıyorum sadece. 
hiç sesini çıkarmadan bi süre oyun oynadı ben o sırada kalktım tuvalete gittim yüzümü falan yıkadım. odaya girerken yüzüme dahi bakmadı. sonra sakinleştim biraz. yatakta bağdaş kurdum oturdum bunu izlemeye başladım. 
-ağlaman bitti mi
+bitti
-emin misin
+hı hı
-sandığın şeyi kastetmedim ben
+ne kastettin peki ne anlamam gerekiyordu böyle bi soru sevişirken sorulmaz
-romantik bi akşam yemeğinde mi sorsaydım
+öyle mi dedim ben konusu gelir sorulur ama sevişmek iki kişiye ait özel bi alandır ve böyle sorular sorulmaz
-bak sana orospu muamelesi yapmadım
+öyle bir şey yaptığını düşünmedim zaten
-iyi o zaman. zaten öyle düşünsem seni buraya ikinci kez çağırmazdım hadi çağırdım diyelim sevgilim olarak çağırmazdım
+öyle biriyle sevgili olmazdın zaten sanırım
-aynen öyle. ve çok duygusalsın
+yahu evet duygusalım ama bu başka bi olay yani ayrıca ben ağlarken kalkıp oyun oynadın ya
-ya napiyim bana teselli olayı çok yapmacık geliyor ne dicem bilemiyorum
+ya gelip sarılsan bitcek her şey ama sen bunu bile yapmıyorsun.
böyle bi diyalog geçti aramızda sonrasında. tamamını hatırlamıyorum çünkü bir ara biraz sesimi yükseltmiştim. böyle saçma sapan şeylere de maruz kaldım işte. anlamıyorum bazen. sen nasıl bir erkeksin ki sevişirken böyle bi soru sorabiliyorsun. millet sevgilisinin geçmişinden korkup soramazken sen gelmiş sevişirken soruyorsun. sevişirken ya o en özel anda o en iki kişilik anda o en anda soruyorsun.

21 Mart 2012 Çarşamba

kahvaltıya diye çıkıp istanbul'u tavaf etmek



yaklaşık 12 yıldır sabah 6 dedin mi uyanan bir insanım ve hepsi okul yüzünden. bu o kadar işledi ki içime tatil günleri bile en geç 7de uyanıyorum ama 12ye kadar yatakta kalıyorum uyumasam da. neyse bugün okulu ekmişken ve sabah erken uyanmamışken akşama kadar yatmayı planlarken öğlen arkadaşımın 12’ye kadar hazır ol kahvaltı edicez komutuyla uyandım. kahvaltı eedeceğimiz yer de yurdun kantini. neyse kalktım üzerime bi gömlek kot geçirip dışarı çıktım. ne bir süslenme ne başka bir şey. ama 2 ders ekmiş ve sevgili acısı çeken kadınların fikirleri anında değişebildiğinden o olay yurt kantiniyle sınırlı kalmadı tabi. önce cadde turu mu yapsak sorusu geldi eh iyi derken sonra da yeniyıl hediyesi almaya foruma mı gitsek oldu eh ona da tamam derken metroda hadi salı pazarına gidelim dendin ve kadıköy’e geçildi. tabi biz hala kahvaltıdaki kıyafetlerimizleyiz yalnız.
kendimizi 1 saat içinde kadıköy’de bulduktan sonra kadıköy’ün bizim için önemi belirdi karşımızda. şimdi kadıköy’deki erkeklerin geneli istanbul’un diğer semtlerinden farklı. adamlar daha bir cool böyle daha bir karizmatik falan. hele uzun saçlıları acayipler. işte biz bunları düşüne düşüne salı pazarını bulduk. salı pazarı da benim memleketimdeki pazarlara hiç benzemiyor yalnız. o ne büyüklüktür nasıl bir şeydir. ben en son yoruldum dediğimde arkadaşım daha üçte birindeyiz demişti. ama hayatımda bir pazarda hiç bu kadar eğlenmemiştim. satıcılar çok acayipler. muhabbetleri çok güzel. hepsiyle durup durup muhabbet ettim. çok da eğlendim. 
bütün pazarı dolaşmanın verdiği yorgunluk ve akşama kadar sadece jelibon yemiş olmanın verdiği açlıkla kadıköy barlar sokağını da tavaf ettikten (uzun saçlı deri ceketli insanüstü varlıkları görüp göz gönül açtıktan sonra) ve son paramızı da bize şans getireceğine inandığımız şeylere verdikten sonra ışıl ışıl olmuş bir istanbul manzarası eşliğinde vapur sefası yaptık. istanbul akşam çok da güzelmiş bunu bir kez daha anladım. camiler, galata kulesi, ışıl ışıl gözüken mimari harikası yapılar… her şey vapurdan çok daha güzel görünüyor. hele zaten rüzgarlı havada dışarıda oturup sigara içip o mükemmel manzarayı izlemek bambaşka. sigaradan nefret eden bir insana bile sigara içirtti o durum. bir de beşiktaş’a yaklaşırken sağda boğaz köprüsü karşıda kız kulesi…hani insan vapurdan inmek istemiyor. orda öylece oturup onları izlemek istiyor.
sonuç olarak iki kadın bir araya gelince kararsızlık yerini kararlılığa bırakıyormuş bunu farkettim. çünkü kimse bir şeye hayır demiyor. anlık fikirler havada uçuşuyor ve gerçekleştiriliyor. hadi şunu yapalım dediğin an diğeri yapmaya başlamış oluyor. çok da güzel oluyor terapi gibi geliyor insana. hani bütün gün kafanı oyalayan şeyler olması okulu asmış olmana rağmen eğlencenin dibine vurman, şarkılar söyleyip dolaşman, vapur olayı başlı başına terapi zaten. hani moralin bozuksa vapura bin o yarım saat insana o kadar iyi geliyor ki. 
yalnız takılmayı sevdiğimi sanardım. hani ikinci bir fikirden nefret etme ve canım ne istiyorsa onu yapma fikrine çok bağlıydım. ama farkettim aslında canının istediği şeyleri arkadaşlarınla yapmak çok daha eğlenceliymiş. onlar senin bu yüzden arkadaşınmış. 
bugün birçok şeyi anlamamı sağladı yaptıklarım. arkadaşlarıma verdiğim değeri gördüm sonra onların bana verdiği değeri, yalnız takılmaktan vazgeçmem gerektiğini anladım. arkadaşınla yemek yerken onun tabağına da dalmanın güzel olduğunu. jelibon alırken sen şundan al ben bundan alayım beraber yeriz demenin keyfini farkettim. sonra kendi kendime salak salak acılar çektirdiğimi ve bunları aşabilmenin gene benim elimde olduğunu ve istanbul’un güzelliklerinin bana terapi gibi geldiğini anladım.
sonuç olarak cebimizde 5 kuruş para kalmadan geri döndüğümüz bu gezi bizi hem rahatlattı hem de benim çok şeyi anlamamı sağladı. gerçi giden para biraz canımızı yaksa da değdi.

internette tanıştık



şimdi uzun zamandır şöyle bir yanlış var. internette biriyle tanışan insanlara asosyal gözüyle bakılıyor. şimdi asosyal nedir:
tdk sosyal olmayan diyor. peki sosyal nedir:
topluma karışabilen toplumla ilgili olandır.
şimdi bunlara bakarsak ben internetten biriyle tanıştım diyelim. işte sözlük, tumblr vs gibi bir yerden sonra bu kişiyle buluştuğumda ne oluyor topluma karışmış oluyoruz.
internetten birileriyle tanışmayı seviyorum ama bu arkadaşım olmadığı için değil yazdığı şeyler hoşuma giden insanları yüzyüze de görmek istiyorum. kahve ya da bira eşliğinde oturup muhabbet etmek istiyorum. ha benim bunları yapabileceğim başka arkadaşlarım yok mu? tonlarca var. okuldan, yurttan, memleketimden. tek telefonla neden diye sormadan yanıma gelebilecek insanlar var. 
şöyle de bir şey var. netten tanıştığım birçok kişi hala hayatımda. artık muhabbet yerimiz net değil telefon ya da bilumum bar-cafe. çok iyi arkadaşlarım var her derdimi dinleyen. her hafta görüştüğüm insanlar var. artık nerden tanıştınız dediklerinde unutuyorum bazen sözlükten demeyi. çünkü o kadar alışmışım ki sanki hep varlardı onlar. 
bugüne kadar da hiç gocunmadım netten tanıştık demeye. ne var olabiliyor yani. benim sokakta, barda ya da okulda herhangi bir vakitte tanıştığım insanla nette tanıştığım insanın pek de farkı yok. ben istiklal’de de tanıştım bir ara birileriyle bir daha yüzlerini bile görmedim. ya da barda da tanıştık insanlarla feysten ekleşip bir daha konuşmadım.
he bunların içinde seviştiklerim de oldu. ee o da cinsel çekim işte. bi anda farkedemiyorsun ve olayın akışına bırakıyorsun kendini. ama gene de arkadaş olarak hayatımda kalmaya devam ettiler. mesela aylarca ara ara seviştiğim bi adam vardı. geçenlerde hesabımı kapattım ben dedi. ee banane dedim. ben sana ordan ulaşmıyorum ki zaten benden kaçamazsın yanibiliyorum senden kurtuluş yok dedi. ee olayı gerçek hayata aktardığın zaman asosyal değil sosyal oluyorsun.
bu arada aşık olduğum adamla da zirvelerden birinde tanıştım. sonra herif 7ayımı sikti hayatımı da mahvetti. ama çok aşık oldum çok dokundum çok seviştim.
kankalarım falan var mesela. hadi buluşalım sıkıldım dediğimde hemen tamam diyen. sonra buluşup saatlerce muhabbetin dibine vurduğumuz eğlendiğimiz her istediğimizi yaptığımız. bana değer veren insanlar var. ben mutlu olayım diye uğraşanlar.
yani nette tanıştığınız insanla olayı sadece net üzerinden devam ettiriyor ve evden çıkmıyorsanız herhangi bir arkadaşınız yoksa çevrenizde işte o zaman asosyalsiniz. ama kendi arkadaşlarınız haricinde hayatınızda yenilik istiyorsanız yazılarını beğendiğiniz bir insana mesaj atıp sonra da buluşmak gayet eğlenceli. hayatımda farklı insanlar olmasını seviyorum.
ve bugüne kadar görüştüklerimden kötü çıkan da olmadı açıkçası. sadece 2 kişi romantik yaklaşıp sevgili moduna girmek istiyormuş gibi davranıp sonra tek amacının sevişmek olduğunu gösterdi ki onları da siktir ediyorsunuz zaten. hani direkt gelip benim amacım bu deseler daha gururlu olurlar.
hadi gelin 2 bira içelim :)
not: bu yazı da duştayken geldi aklıma. çıkar çıkmaz yazayım dedim.

çıplak ayaklar



masumluğu hissettirir bana hep, çocukluğu hatırlatır.
evde halının üstünde, yurttaki halısız parkede, kızgın kumlarda, sahildeki kaldırımda, banyoda her yerde yalınayak bazen parmak uçlarında yürümek gibisi yok sanırım.
ya da gece müziği açıp yalınayak dans etmek. umursamazca etrafında dönmek sadece yerdeki soğukluğu hissetmek…
hafif de korkutur arada sırada. bahçe içindeki evimize giren ufak böcekler çıkar gecenin bir yarısı ortaya bazen ve ben yalınayak yürürken ya ayağıma değerse korkusuyla parmak uçlarımda o karanlıkta yeri görmeye çalışarak ufak ufak yürürken biri beni görse gülme krizine girebilir.
veyahut saatlerce sevişilmiş bi odada erkeğin o sana hep büyük gelen ve gelecek olan tshirtü üzerinde yataktan kalkıp tuvalete gitmek zorunda kalındığında çıplak ayaklarla ufak ufak masum masum yürümek..
yalınayak yürümek masumluktur, hayattır. yeni yağmur yağmış bir toprağa yalınayak basmak mutluluğu hissetmektir.
o ayağımızı sıkan ayakkabılar, rahatsız edici çoraplar, güzel görünmemizi sağlayan topuklular… hepsini siktir edip fütursuzca gecenin karanlığında ya da yeni doğan güne karşı çıplak ayaklarla yaşamı hissederek saatlerce yürümek gerek.

hayat ertelemeye gelmez

bir şeylere, birilerine takılıp nefes alan ama aslında yaşamayan insanlara söylenebilecek sözdür bu.
evet hayat ertelemeye gelmez. çünkü ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. bilsek sanırım çok daha farklı olurdur her şey. 
korkuyoruz bazen. ya takılıp düşersem ya acırsa bir yerim ya kanarsam diye. bir arkadaşım tökezlemekten korkarım diyordu bir yazısında. çünkü o ölümle yaşam arasındaki ince çizgi gibidir. çünkü düşersen kalkarsın ama tökezlersen ne yapacağını bilemezsin. korkularla yaşamak, kendine hep engel olmak, kendinden çok başkalarını düşünmek tökezlemektir. yaşamak ama yaşamamaktır. zordur.

mesela sarhoş olup sokaklarda sallana sallana yürümek, bağıra çağıra şarkılar söylemek; bunlar yaşamanın göstergesidir bence. çünkü o an tek düşündüğün kendindir. 

hayat da her şeyi denemek gerektiğini düşünüyorum. her zehri, her vitamini vücuda almak. her saçmalığı, her akıllılığı yapmak. her şeyi denemek işte. sonunu bildiğimiz, öleceğimizi bildiğimiz bir hayatta bir de onu ertelemek saçmadır. boş ama uzun yaşamaktansa kısa ama dolu yaşamak her zaman iyidir. bu salakça şeyler uğruna erken ölenler için uydurulmuş bir bahane değildir. kısa ve dolu yaşamak gerçekten yaşamak demektir.

arkadaşlar meme kıskanırsa

sütyensiz dolaşıyorum yurtta. sıkılıyorum sürekli sütyen takmaktan çünkü. neyse haliyle kızların da dikkatini çekiyorsun böylece. başladılar hiç de dik değil yere bakıyor diye. ben de çemkiriyorum saçmalamayın lan neresi değil gayet dikler işte kıskanmayın hadi çalışın sizin de olur diyorum. (bir süre baya çalıştım ben ağırlıklarla) sonra işte yok efendim biri yamukmuş da başka tarafa bakıyormuş da falan filan. ee ne var napiim biri diğerinden baya büyük ama dik sonuçta. neyse işte ben bir an çemkirdim:
- kızım siz beğenmeseniz de olur tapanlar var onlara
+ koca göbekli budaya da tapıyorlar ama
aafdsaghfhsg
sonra aynı muhabbet döner dolaşır bu sefer sarkık ama 90beden memeli arkadaşa gelir. seninkiler de sarkık işte lan baksana kuşak bağlıcan altına yakında falan diye çemkirilir. 
-sütyen sayesinde kandırıyorsun erkekleri. sevgilin bir açıcak sarkık. sonrası hayal kırıklığı
+ belki onun da şeyi kalkmaz
- o zaman siz yerçekimine yenik düşmüşsünüz
afadgfgshf
* çocuk olunca da dersin biz seni ne şartlarda yaptık diye.
- çocuğum olsun adını newton koyucam zaten.
bazen tek eğlencemiz memelerimiz oluyor.

bir şey okudum bir yerde

bir kadın 10dk muhabbet ettiği bir adamla seviştiğinden sonra da adamın bunun çantasına gizlice 200lira bıraktığından ve kadının da adamın demek istediği şeyi kabullendiğinden bahsediyordu
neyse şimdi kendi fikrime gelirse:
sevişmek fazlasıyla özel bir olaydır. ama bakın duygular falan değil olayın kendisi özel. yani ister 10 dk önce tanış ister 1 sene farketmez o cinsel çekim geldi mi kaçırmamak gerek. zaten olayın alt yapısı tamamen cinsel çekimle alakalıdır. 
karşındaki adamla farkında olmadan bir kıvılcım patlar arada. hani böyle o sana dokunsun, parmak uçlarını tüm teninde gezdirsin istersin. o konuştukça dudaklarının şeklini senin ağzında hayal edersin. ona dokunmak, dilini bedeninde boydan boya geçmek istersin. ve bunlar anlıktır. birkaç saniye içinde düşünülür.
sevişirken koparsın dünyadan o an hiçbir ahlak kuralı, hiçbir toplumsal değer, hiçbir yargı umrunda olmaz. o an sadece sen ve o adam umrunda olur. o an sadece o adamın dokunuşları umrunda olur. o an sadece ruhunun bedeninden çıktığını ve büyük bir zevkle diğer ruhla birleşmesi umrunda olur.
sevişmek özeldir. ve insana hem kendisini hem karşındakini özel hissettirir.

hayatımdaki en ilginç ilk öpücük vol 2

bugün itibariyle 25 gündür devam eden ilişkimin ilk öpücüğü bu. hemen anlatayım:
15:00 yerine 15:15 otobüsüne binmem beni izmir’e 2 saat geç ulaştırdı. otogardan beni almaya gelen sevgili kişisiyle ilk yemek yendikten(kumru ve bitiremedim) sonra eve geçildi. işte asıl olay eve geçme arasında yaşandı. biz arabadan indik eve yol aldık. dış kapıyı açtı ama ışık açık değildi ve ben bi anlık boşlukla merdivenlerden yuvarlandım. 3 takla attım kolumun üstüne düştüm ama sadece bacağımda 2 büyük morluk var başka da hiçbi şeyim yok.
neyse evde aileyle tanışıldı, muhabbet edildi ve yatma faslı geldi. geçtik odamıza giyindik yatağa girdik falan böyle. o ana kadar benii hiç öpme girişiminde bulunmadı ben de merakla bekliyordum. göğsünde yatıyordum güzel güzel. sonra bu bana otobüste öndeki koltuğu yatırdı mı diye sordu. ben de gayri ihtiyari kafamı biraz kaldırıp önümde dolap vardı diyordum ki dudaklarımız birleşti. büyük bir tutkuyla aldım ilk öpücüğümü. sonra çekilip iyi numaraydıdedim. sonrası da yorgunluğa rağmen güzel bir gece.
ve farkettim ki en çok hoşuma giden öpüşmeler böyle değişik şekilde olanlar. diğerleri çok sıradan.  

doğmamış kızıma mektup yazdım

sevgili kızım
evet evet kız olmanı istiyorum. ama en baştan şunu söyleyeyim büyük ihtimal bir baban olmayacak. çünkü herhangi birine onunla evlenebilecek kadar bağlanabileceğimi sanmıyorum. neyse

bak bebeğim umarım bana benzersin de böyle kıvır kıvır saçların olur. benim gibi savaşmadan asla pes etmeyen biri olursun da senle mükemmel tartışmalar yaşarız. benim senin mükemmel bir hayat yaşaman için elimden ne geliyorsa yapacağıma emin olabilirsin. ama bunun karşılığında da senin kendini mükemmel yetiştirmeni istiyorum. kendi fikirlerine her daim sahip çıkabilmeni ve onları bana karşı korkmadan savunabilmeni istiyorum. hayatını nasıl yaşamak istiyorsan öyle yaşamanı ve hiçbir erkeğe bağımlı olmamanı istiyorum.
ben sana bunların hepsini tek tek aşılayacağım merak etme sen.

sen geldiğinde yaşım kaç olur bilmiyorum ama eğer 5 sene içinde gelmezsen bir daha gelemezsin sanırım. 5 sene ne kadar kısa bir süre aslında di mi ama yine de ben sama erkenden kavuşmak istiyorum. beraber büyürüz nolcak?

seninle uzun alışverişler yapmak, lunaparka gitmek, akşam yemeklerine çıkmak, elinden tutup dondurma yemeğe götürmek istiyorum. hatta benim kızmama rağmen dondurmanın üzerine bir de çikolata iste ve benle bunun için tartış istiyorum. 

biliyorum dünyanın en tatlı şeyi olacaksın sen. minicik ellerini ve ayaklarını ultrasonda ilk gördüğümde heyecandan ölecek gibi olacağım ama korkma senin için uzun süre yaşayacağım. buna söz veriyorum. elimden geleni yapacağım.
sonra bir süre tekmelerinle rahatsız edeceksin beni biliyorum. sen tekme attığında ben ananeni arayıp anne tekme atmaya başladı diye sevinçle haber vericem. sonra doğumun yaklaştıkça onları ben doğuruyorum sen de doğuyorum diye kandıracaksın.
bu arada deden sana biraz mesafeli olabilir ama sen doğduktan sonra seni kucağına aldığında bu dünyada en sevdiği şey sen olacaksın korkma. seni omzuna alıp gezdirecek. elinden tutup pastanelere, parklara götürecek. 
bir de deli bir teyzen var. sanırım onu çok seveceksin. ee o da seni sevecek tabi. senle çok uğraşacak. oyuncak bebekmişsin gibi oynayacak senle.

bunların yanında sana teyzelik yapacak çok iyi arkadaşlarım var. onlar da merakla gelmeni bekliyorlar. nasıl bir şey olacaksın çok merak ediyorlar ve onlar da öz teyzen kadar deli. 

neyse işte hepimiz seni bekliyoruz bebeğim. büyük bir sevinç ve merakla hem de. senden tek istediğim geldikten sonra kendine baba aramaya çalışma. ben sana yeterim.

mektubuma son verirken tekrar diyorum seni çok seviyorum ve seveceğim.

ilk 30 gün

1.gün: tanışma
Okulun ilk günü
Selam ben deniz
Selam ben ege
Gülüşmeler vs.
neyse görüşürüz 
2.gün
Ne haber ya
İyidir senden
İyi valla nolsun
Tam giderken
ee şey numaranı istesem?
Haa tabi
Numara verilir
3.gün
Okula gelmeyen kıza ya da erkeğe mesaj atılır
Nasılsın? Gelmedin bugün?
İyiym saol kırıklık vardı biraz
Tamam geçmiş olsun bişeye ihtiyacın olursa haber ver
Tamam sağol
4.gün
Öğle yemeğini beraber yiyelim mi?
Tabi olur
5. gün
Ders biter
Havada çogzel bi kahve mi içsek bi yerlerde
olabilir tabi
Ortaköye gidilir güzel bi kahve içilir açıkhavada yürünür
6.gün
Kantinde bütün gün beraber geçirilir bi yandan ders çalışılırkne bi yandan muhabbet edilir
7.gün
Ya ben şu konuyu anlamadım yarın sabahtan kütüphanede çalışıcam da sen anladıysan yardıma gelsene
Ben de çok anlamadım ama olur gelirim beraber bakarız
Ok
8.gün (tabi gece mesajlaşma saatleri artmıştır artık)
Sabah mesaj gelir
uyandıysan önce bi kahvaltı mı etsek?
Olur tamam nerde?
Beşiktaşta
Ok 1 saate ordayım
Tamamdır
 Kahvaltıya gidilir garson gelir kız kahvaltı tabağı ister garson çayınız nasıl olsun derken erkek o çay sevmez kahve olsun bi de taze sıkılmış portakal suyu der
Kız etkilenir ve sadece gülümser
Erkek çayını nasıl içeceğini söylerken de tek şekerli açık diyerek kız girer araya
Gülüşmeler falan.
9.gün
Okula giderken seni alayım mı?
olur fark etmez
Beraber okula gelinir yolda muhabbet falan sonra küçük temaslar
Karşıdan karşıya geçerken erkeğin kızın belinden tutması vs.
10. gün
İltifatlar dozunu artırır. Daha yakın olunmaya başlanır. Kendi içinde şakalar oluşur.
11. gün
İlk kıskançlık tribi
Kıza biri yazılır ve erkek çok bozulur tüm gün surat asar.
Kız nedenini sorar ama cevap alamaz. Ufak tartışma olur.
12.gün
Kırgınlık hala devam eder
En büyük tartışma yaşanır ve erkek dayanamaz içindekileri söyler.
Kız hiçbir şey demeden gider
13.gün
Sabah kız mesaj atar
kahvaltı edelim mi?
Olur
Kızla buluşulur
Kızın gözlerinin içi güler ve karşıdan karşıya geçtikleri sırada kız çocuğun elini tutar.
Güzel bi gün geçirilir.
14.gün
Çocuk kızı evinden alır.
Elele okula gelinir artık ilişki resmen duyurulmuş olur.
15..gün
Sinemaya gidilir beraber. İlk öpüşme yaşanır o karanlıkta. İkisi de titrer.
16.gün
Gece çıkmaları başlar. Beraber mekana gidilir. Artık sevişgen mod hakimdir.
17.gün
Çocuk elinde çiçeklerle gelir kızın kapısına önce güzel bi kahvaltı edilip okula gidilir.
18.gün
Okuldan sonra bişeyler yapılır. Okulun yakınlarındaki cafeye uğranır.
19.gün
Her şey harika gider tabi. Gene aynı şeyler mekanlar, cafeler, kahvaltılar…
20.gün
İkinci kıskançlık tribi. Bu kez baya büyük. Büyük bi kavga. Kırıcı sözler.
21.gün
Barışma yemeği. Olaylar çözülür özürler dilenir ve ilk seks. Birlikte geçirilen ilk gece.
22.gün
Seks sonrası güzel bi kahvaltı. Sonra da kız eve bırakılır.
23.gün
Ayrı ayrı takılmalar başlanır. Erkek arkadaşlarla buluşacağım bahanelerine girer.
24.gün
Kız sıkılmaya başlar erkeğin her şeyi bilmesinden onun her şeyini bilmesinden.
25.gün
Gene sinema gene mekan gene aynı şey.
26.gün
Sen artık beni sevmiyorsun eskisi gibi değilsin tripleri.
27.gün
Sıkıldım ben bu ilişkiden çok üstüme geliyorsun ben boğuyorsun tripleri.
28.gün
Kavgalar sıklaşır iyice büyür saçma kıskançlıklar görüşmelerin azalması vs.
29.gün
Ayrı geçen ilk gün. Evde iyice düşünülür. Ayrılmak istendiğine karar verilir.
30.gün
Ssabah ilk iş ayrılma kararı söylenir ve yollar ayrılır.