16 Mayıs 2013 Perşembe

şu an bi yerlerde biriyle sevişen ya da belki biri yüzünden ağlayan belki de mükemmel bi ilişkisi olan sevgiliye

ben sevgili istemiyorum öncelikle bunu bil sevgilim.
arkadaşlarımın hepsi bunun beni mutsuz ettiğini söylüyor ama ben sevgili istemiyorum.
senle gökkuşaklarından yollar yapıp bulutlara yürümek istiyorum ben. hayatın daha anlamlı olduğu anlarda omzun yanımda olsun istiyorum. hayat bize darbeler indirirken senin kollarında ağlamak istiyorum. başka bir erkeğin ya da başka bir kadının aramıza giremeyeceğine adım gibi emin olmak ve senin elinden güvenle tutabilmek istiyorum.

çok netim sevgilim ben. alabildiğine net. her şeyin bi sebebi vardır benim için. her şeyi şu şu şu nedenelerden ötürü diye açıklayabilirim ve karşımdakinin böyle olmasını isterim. bana basit yalanlarla duygusal saçmalıklarla gelme sakın.

bi battaniye altında bütün bi kışı buz gibi bi odada sadece senin sıcaklığına sığınarak geçirebilirim sevgilim. kalbimin üstünde atan kalbinle kendimi daha güçlü hissedebilirim.

sevgilim bunalırım bazen ben. giderim uzaklara kaçarım tek sebebi saçmasapan kavgaları önlemek içindir. canım yanar ağlarım. sonra gelir hiçbi şey olmamış gibi devam ederim.

seni çok sevebilirim sevgilim ama sevgili olamam ben. o kafa yapısına henüz erişebilmiş değilim. denedim ama olmuyor o mantık bana uymuyor.

gel boşver sevgililiği biz belki güzen birkaç gün belki mükemmel birkaç hafta belki de muhteşem bi ömür geçirebiliriz. mesele zaman ve mekan değil sevgilim mesele sensin.

9 Mayıs 2013 Perşembe

bir şarkı iki kadın bir adam




çok garip bi geceydi. sanırım hayatımda ilk kez öyle bi gece yaşıyordum ve beklediğimden daha sakin davranıyordum. bir yanda eski sevgiliniz ve bi yanda eski sevgilinizin yazdığı 32 yaşında bi kadınla gece değişik olabiliyor. hiç sesimi çıkarmıyor sadece gözlemliyordum. sesimi çıkarsam rezillik çıkacak gibiydi çünkü ve bu en son istediğim şeydi. 21 yaşındaydım ama o an 35 yaşında bi kadının olgunluğuna sahiptim. belki de o yaştaki bi kadın bile benden daha farklı davranabilirdi. ama ben sessizce eğlendim. ufak salaş bi bar, dans eden insanlar, sevdiğiniz bildiğiniz şarkılar ve eski sevgilinizin yazdığı kadın. güzel kombinasyon değildi. rakı balık ve haydari gibi değildik orda üçümüz.

gece yavaş yavaş ilerlemeye insanlar yavaş yavaş gitmeye başlıyordu ve o şarkı başladı. cat stevens'ın o naif sesi kulaklarımdan girmekle kalmıyor kalbime dokunuyordu. ufak bi ışık yuvarlağının altında kendi kendime dans ederken adamın kadını dansa kaldırmaya çalışıp kaldıramadığını görmüştüm. zaten kadın geldiği andan itibaren yerinden 1 dakika bile kalkmadı sanırım. kasıntı biri değildi ama bu işler için fazla yaşlıydı bence. evet kıskanç bi kadınım. ama bu onun yaşlı olduğu ve gecenin 3ünde bi barda eğlenemediği gerçeğini değiştirmiyordu. plaza kadınlarından her daim nefret etmişimdir zaten. dansa kalkmayan kadını bırakıp benim yanıma gelen adamın elini belimde hissettikten sonra kaç dakika sürdüğünü bilmediğim ne konuştuğumuzu tam olarak hatırlamadığım bi dans serüveni başlamıştı. gecenin ikinci kadını olmuştum birdenbire. kanımdaki alkol miktarı fazla olduğundan ve her daim içmicem dememe rağmen dayanamayıp gene vodka içtiğimden mantıklı davranamıyordum. dans ettikçe başım dönüyor alkol kanıma daha da karışıyordu ve stevens'ın sesi iyice işime işliyordu.

şarkı bitti. adam kadına gitti. o ışığın altında tek başımaydım. gitmek istedim gidemedim. geceyi barın kapısındaki bodyguard'a aşk acımı anlatarak geçirdim. ağlamadım ama. tuttum kendimi. canım acısa da ağlamadım. sonra bi daha görüşmedik zaten. 2 küsur senelik karmaşıklık son bi dans ve son bi sevişmeyle bitmişti.

23 Nisan 2013 Salı

bir adam vardı kalbimde adı kaldı


2010 haziranında tanışmıştım bu adamla. sonra bir şeyler oldu sevgili olduk gibi oldu olamadık gibi oldu gitti bu kal demedim ben de. melislerden nefret sebebim olarak melis diye bi kızla sevgili oldu kıvırcık saçlı falan hoş bi kız. neyse sonra bir şeyler oldu macaristan’a yerleşti hayatı tümden değişti. biz kanka olduk iyi ki sevgili olarak devam etmemişiz dedirtti bana ama o her gece bi mektup yazardım istanbul’a ilk yerleştiğimde. bir gün göndericektim. bi sürü mektubum vardı elimde. sevgili olsaydık 1.yıldönümüze tekabül edecek gece olan gecede ona mektupları gönderdim internet aracılığıyla. şaşırdı bir şeyler oldu. sen bana hiç gitme demedin dedi. haklıydı demedim. ama o zamanlar birine gitme demenin anlamlı olabileceğini bilmiyordum. miraç’tan sonra birilerine gitme dedim ama onlar için de gitme lafı anlamlı olmadı. belki miraç için anlamlıydı sadece. bilemiyorum. 
2011’de miraç amerika’ya gitti. orada okumaya orada yaşamaya başladı. ailesi bi heves sandı. geri döner sandı ama dönmedi. devam etti. kendi ayakları üzerinde kaldı. biz de arada mailleşir olduk. çünkü ne feysbuk ne tivitır ne başka bir şey hiçbi sosyal alanda yoktu kendisi. elimde tek bi mail adresi vardı ona ulaşabileceğim. bazen haftada 1 bazen 2 3 gün üst üste bazen ayda 1 bazen 3 ayda 1 mail atardı. özlenmek hoşuna giderdi. ben de çok özlerdim onu. yaklaşık 7aydır bana mail atmıyor. yaklaşık 7aydır ona ulaşıyor mu ulaşmıyor mu bilmediğim mailler yazıyorum. demin yeni bi mail daha yazınca size miraç’tan bahsedeyim istedim. 
arada onun her noktasına kaykayıyla değdiği yollardan yürürüm beşiktaş’ta. ortaköy’e nazır okulunun oralarda gezer sanki bi kapıdan çıkıp koluma dokunup bana kocaman sarılacakmış gibi hissederim. 
hala bir şeyler için umut beslebilmemin tek sebebi ona attığım mailler. uzun aralardan sonra belki cevap gelir umudu cevap geldiğinde ise benim bi güce daha çok inanmamı sağlayan kurbağa prensim o benim. çocukluktan çıkıp genç olmamı sağlayan insan. hayatımdaki en sevdiğim dallamam. 
uzun zamandır kimseyi özlemiyor ve ağlamıyordum nerden geldiyse miraç aklıma geldi bi de ortaçgil açtım güzelce kendime acı çektiriyorum.

size çokomik bi hikaye anlatacağım


size çokomik bi hikaye anlatayım mı?
anlatayım evet.
bak şimdi 1hafta kadar önce biri vardı. yanında saatlerce konuşabildiğim cümlelerimi tamamlayan anlattığım şeyleri anlayan. böyle insanlarla muhabbet mükemmel ötesidir. sevişmek yerine sabaha kadar konuşabilirsiniz. sevişelim dedik. sevişirken bir şeyler oldu durduk bi tekrar muhabbet etmeye başladık. ağladım. nefret ederim ama ağladım. anlattığım adam olmak istedi. o ben olabilirim dedi önce duymadım bu cümleyi konuşmaya devam ettim sonra karnına yattım 
-denesek becerebilir miyiz sence
+ben de ondan korkuyorum ya beceremezsek ne olucak
-ne olur ki eskisi gibi devam ederiz ne olabilir en fazla
+hayatındaki erkeklerle aynı kefede olmak istemiyorum senin de benim hayatımdaki kadınlarla aynı kefede olmanı istemiyorum biraz zaman geçirelim beraber sinemaya falan gidelim
-olur tamam güzel olur sinemaya gideriz kitap okuruz yemek yaparız
bu muhabbetle uyuduk gece. sabah uyandık. her zamanki gibi görüşürüz diyerek ayrıldık.
2gün sonra mesaj attım. klasik beni özledin mi mesajımı ona da bunu neden sorduğumu anlatmıştım art niyet yok yani. cevap gelmedi. 1gün sonra bir mesaj daha attım benden kaçmasına gerek olmadığıyla alakalı. gene cevap gelmedi. ben de bıraktım. koyverdim. 
oysa olmuyorsa olmazdı kimseyi zorlayan bi tip de değildim. ama bana koyuyor bu durum. en azından hayatımdaki erkekler sinem yapamıcam ben diyordu. sessizce siktirip gitmiyorlardı. hayır kimseden bir şey beklemezken oluyor ya bunlar daha da deliriyorum. sanki ben sana hayalimdeki adam ol dedim. orda anlattım sen olmak istedin. sonra da sorunlu kız oluyorum ben lan nerden hani burda çıkardığım sorun? ya ben yapamıcam demek bu kadar zor olmamalı. insanların seviştikleri insanlara biraz saygısı olmalı en azından 2 kelime edebilmeli diye düşünüyorum ama boşa konuşuyorum.

19 Nisan 2013 Cuma

annemle cuma kavgası


-çocuğa yüklenme öyle benim olmadı da da noldu ders ders hayatımız ders oldu
+fena mı meslek sahibi oluyorsun işte
-sevgilisi olanlar meslek sahibi olmuyor mu?
+onlar becerebilmiş demekki
-ben becerip beceremeyeceğimi göremedim ki?!
+amaaan sen sevgili mi çekebiliyorsun zaten 2 kere arasa 3. de sıkıldım diyorsun katlanabiliyorsun sanki
-işte lisede sevgilim olmadı diye bence bu
evet ben seevgili çekemiyorum o yüzden de sevgili olmak istemiyorum zaten. hayatımdaki tüm erkeklere de bunu anlatmaya çalıştım. bak dedim sinemaya gidelim yemek yapalım sahaf dolaşalım sergiye tiyatroya konsere gidelim sevişelim aç kalalım yatakta beraber kitap okuyalım birlikte bi hobi edinelim gezelim fotoğraf çekelim ama sevgili olmamıza o sorumluluğa bulaşmamıza gerek yok. ben seni elinden tutup arkadaşlarımla tanıştırabileyim ve sadık kalalım yeter dedim inanın hepsine mükemmel bi ilişki tanımı olarak geldi bu. süperdi. ideal kadındım. sorunsuz dırdırsız. sonra noldu biliyor musunu? bi daha aramadılar. ben aradığımda soğuk insanlarla karşılaştım. hani ideal kadın? hani mükemmel ilişki? 
en son seviştiğim adamla da böyle oldu. o daha açık sözlü en azından arar ben istemiyorum der diye bekledim ama o da mesajlarımı karşılıksız bıraktı. aynı kefede olmak istemediği adamlarla aynı kefeye 1 numaradan giriş yaptı.
artık çok da koymuyor bu durum yenisine kadar üzülüyorum. sonra gene güzel bi gece geçirip mutlu oluyorum. sabahı düşünerek yaşamaktansa anlık mutluluğumun tadını çıkarıyorum.
ah be anne lisede sevgilim olsa böyle mi olurdu şimdi?

14 Nisan 2013 Pazar

çıplaklık sadece gerçekliktir


çıplakken edilen muhabbetlerin kimseyi etkileme amacı yoktur ve tamamen gerçektir. 
dizlerimi toplayıp kollarımın arasında aldığım an benim için ağlamak kaçınılmazdı ve öyle de oldu. biri beni sevsin istedim cümlesi içimde yankılanırken o sadece gözyaşlarımı görüyordu. en nefret ettiğim şeylerden biriydi bi erkeğin karşısında ağlamak ama çıplakken her şey gerçek ve olağandır. çıplakken siz gerçek sizsinizdir ve kendinizi bile kandırırken size çok benzeyen birini kandırmanız mümkün değildir.
bazen oturup muhabbet etmek orgazm olup boşalmaktan çok daha önemlidir ve öyle bi geceydi. susmadan saatlerce konuşabilirdim ki susmadan saatlerce konuşmuştum. sizi anlayan ne demek istediğinizi açıklamaya gerek duymadığınız insanlarla muhabbet etmek bi erkeğin kasıklarında vakit geçirmekten çok daha zevklidir her zaman.
lakin adamın biri size okkalı bi cümle kurduğunda sana sen burda değilsin kafan başka yerde dediğinde tüm büyü bozulabiliyor. neden dedin ki şimdi bunu diyorsun ne gerek vardı ki üst üste iki kere orgazm olup boşalıp uyuyup sabah da siktir olup gitmek varken neden yapıyorsun ki şimdi bunu diye düşünüyorsun. ama işte cümle ağızdan bi kere çıkıyor ve sen de kendini tutamayıp ağlamaya başlıyorsun. sebep basit; 2 senedir yaşadığım saçmasapan ilişkiler yarım yamalak seksler fiziksel anlamda sikilirken asıl sikilenin ruhum olduğunu farkettiğim zamanlar kendimden nefret ettiğim aylar kendimi sevemediğim zamanlar ve genel olarak kimsenin beni sevmemesi. sevilen bi kadın değilim olamadım olamayacağım. aşık olunası o mükemmel kadın değildim rakı içibilseydim belki olurdu diyorum bazen ama rakıyı sevmiyorum. tüm sorun rakıda bence. tadı daha güzel olsaydı ben de sevilesi bi kadın olurdum.
adamın biri seni sikmek yerine seni dinlemeyi tercih ediyor saçını okşuyor sana iyi geliyor sana sarılıyor bi kez daha ne kadar boka bulandığını farkediyorsun. içki şişelerinde hayat bulduğun seviştiğin herkesi unutmak istediğin aynaya bakmaktan korktuğun ölü gibi yaşadığın zamanları düşünüp kendine okkalı bi küfür ediyorsun. işte o adam seni böyle sorgulamalara itiyor boş boş yaşarken tekrar ne istediğini düşünmeye başlıyorsun. ne istiyorum ben bu hayattan?
cevapsız sorular kafamı iyice bulandırırken ve playlistim de sonuna gelmişken ben gideyim de bi çay koyayım en iyisi.

12 Nisan 2013 Cuma

beni biraz sabah sev


darmadağınık nereye gittiği belli olmayan hayatıma son hızla olmasa da çok hızlı bi şekilde dönüş yaptığım şu günlerde uykusuzluk, seks, bazı güzel şeyler, bazı kötü şeyler, bazen aşk, bazen hüzün yaşadığımı hissettiriyor. sıkıcı, düzenli ilişkilerden daha güzel gidiyor her şey dağınıkken. evet yara alıyorum evet kalbim binlerce kez paramparça oluyor aynen öyle binlerce parça değil binlerce kez paramparça oluyor ama bu bana yaşadığımı hissettiriyor. yaşam, sabah yüzüne bile bakmadan evinden ayrılacağım adamın dudaklarında saklı ya da seviştikten sonra sarılamayan adamın kasıklarında. yaşam bi adamın içime girerken gözlerinin aldığı şekilde saklı ya da göğsündeki ter damlalarında. 
kadınlığımı oral seks yaptığım adamın inlemeleri arasında bulurken kendimi tamamıyle kaybediyorum. ben sadece seks yaparken hissediyorum. güneşin doğması bile boş gelirken bana o sigara dumanıyla loş olmuş odada yarı kirli çarşaflarda ve tamamıyle rahatsız yatakta inlemelerim arasında hissediyorum tüm duyguları. aşk,hüzün,özlem, mutluluk…
sabah kalktığımda boğazıma dolan o katranı da burnuma dolan odadaki seks kokusunu da seviyorum. aşk için yaratıldığımı düşünmeyerek su içerken adama bakıyorum. ne kadar güzelsin diye içimden konuşurken gözlerini açıp bana bakıyor ve saati soruyor. hep aynı sahne. işte bu sahneyi ortalama 3 hafta da 1 farklı biriyle yaşıyormuşum istatistikler öyle diyor ben onların yalancısıyım. 
işin en kötü tarafı sabahki derin sessizlik. bak o olmasa belki her şey daha güzel olurdu. bi an şimdi biz neyiz tarzı bi espri yapmak istiyorum öyle anlarda. gece hiç susmazken ve beni yatağa atmak için tüm espri kozlarını entelektüel bilgilerini kullanırken sabahları sus pus olan adamları anlamıyorum. benden daha derin tribe giriyorlar resmen.
yine de bana yaşam sularından bir bardak verdikleri için onları hep seviyor ve her birine büyük bi tutkuyla yaklaşıyorum.

9 Nisan 2013 Salı

bazen ölmek güzeldir


bazılarımız bi kadına bazılarımız bi adama aşık.
aşk acısı çekip her şeye gülüp geçmeyi öğrendik çoğumuz.
artık her şey olağan gelmeye başladı şaşırma ve saatlerce ağlayıp depresyona girme evresini de atlattık.
artık hissetmiyoruz bile
tek olayımız duygusuz ama hissetmeyi başarabildiğimiz sevişmeler olmuş
ne boka yaşıyoruz lan siktirip gidelim

Memleketimizin Bu Güzide İnsanı Yana Yakıla Ne Arıyor?

Ahanda ben! Bu videoyu izlediğim anda nöbetçi eczane aradığım gece aklıma geldi! Ben izlerken çok güldüm çünkü hakikaten biz erkekleri yansıtıyor! Oldukça eğlenceli! Filmdeki adam evden ilk çıkışında çok heyecanlı, sanırım fiziksel aktivite içine girecek onun için bir şeyler arıyor olabilir. Siz anladınız onu. Yuh artık çapkınlık için nöbetçi eczane ararken polise de yakalanılır mı? Sonunda da kız adamın elinde öksürük şurubunu görünce nasıl bir hayal kırıklığına uğramıştır tahmin edebiliyorum. Tavsiyemdir izleyiniz.

http://www.alevlendirir.com/



Bir bumads advertorial içeriğidir.

5 Nisan 2013 Cuma

gözlerimi kapatıyorum


yatakta dağılmış uzun kıvırcık saçları gözümün önünde beliriyor. o kadar istedim ki burnumu saçlarına gömüp uyumayı, ellerimi sana sarıp köprücük kemiklerinde kaybolmayı, seni tam tebessümünden öpmeyi. 
bi insanlar aranızda 1cm bile yokken miller varmış gibi hissettiğiniz an canınızdan can gidiyor. sanki böyle bi rüyadaymışsınız da astral seyahatle onun yanına gelmişsiniz gibi sanki orda değilmişsiniz o bunların hiçbirinin farkında değilmiş gibi. sizi azıcık sarsa her şey bitecekmiş de işte bunu yapamıyormuş gibi. 
ellerimi saçlarında gezdirip huzurlu bi uyku çekmek yerine arkandan seni izleyip sonra sırtımı dönüp sabaha kadar üşüdüm. hava soğuk değildi üşümemin sebebi bu değil. aramızdaki buz dağları üşüttü beni. seksin sıcaklığından sonra serinlemek iyi gelir aslında ama buz dağları bunun abartılmış versiyonu. buz dolu bi küvet daha iyi gelirdi inan.
gözlerimi kapatıyorum sen beliriyorsun canım biraz daha acıyor sonra geçti diyip kendimi kandırıp şarkılarda kayboluyorum. can’ımı yakıyorsun.

Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor



Sanat, tıp ve iş dünyası, kalp hastası çocuklar için el ele veriyor. Ünlü ressam Renée Niklan’ın 17 eseri, 10-14 Nisan tarihlerinde Ekavart Gallery’de sergileniyor. Ekavart Gallery nerede diyenlere, işte adres:  The Ritz-Carlton Hotel, Süzer Plaza, No: 15, Gümüşsuyu-İstanbul. Sergi, çarşamba-cuma günleri 11.00-18.30, cumartesi günü ise 12.00-18.30 saatleri arasında gezilebilir.


Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.


Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.

Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.

Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.

Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan  “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…

Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

3 Nisan 2013 Çarşamba

tam tebessümünden öpmek istediğim adam


Hani hep yaşamak istediğim şeyleri farklı adamlarla yaşadım diyordum ya. Tam şu an saat 12yi8 geçiyorken yaşamak istediğim bi anı yaşamak istediğim adamla yaşıyorum. Tek fark aslında diğerleriyle ortak noktası bu adam da hayatımda olmaya devam etmicek. Karşımda gitarıyla eğlenirken ve ben kırmızı deri bi koltukta çay içip onu izlerken zaman dursa hayır demezdim.
Uzun kıvırcık saçları ve yeşil gözleriyle bana bakıp tebessüm edip çayından bi yudum alıp işine devam ederken ona hayranlıkla bakiyorum. İçimde ufacık bi umut yokken ufak bi aşk tohumu beliriyor ve ben tüm karamsarlığımla onun büyümesini engelliyorum.
Tam tebessümünden öpmek istediğim adam tam karşımdayken ben sevdiğim az bilinen bi yazarın kitabının arkasına bu cümleleri yazıyorum. Kafamın içinde müslüm gürses orhan gencebayla peşisira beni efkara sürüklerken odada bilmediğim, arabeskten millerce uzak güzel bi şarkı başliyor. Saat 12yi14 geçerken bi aşk daha bitiyor.

24 Mart 2013 Pazar

yaşanmayan aşktan bir parça

makyajımı silerken kapının kenarına yaslanmış beni izliyordu. tshirtlerini giymemi hep çok sevmişti. o beni hayranlıkla izlerken ben gene bir şeyler için çemkiriyordum. neyden bahsediyorduk tam hatırlamıyorum ama makyajımı silip elimi yıkarken o çoktan yatağa geçmişti. ellerimi yıkayıp üzerimde tshirtüyle salına salına yanına doğru gittim
-hadi yat artık uykum geldi bak saat kaç oldu sabah erken kalkıcaz
+tamam yatıyorum şu kremi süreyim
-ya her gece bu kadar krem sürmesen olmuyor mu
+sürmiyim de beni terket di mi
-ne alaka
+yıllar sonra anlarsın nedenini
-hadi ışığı kapa hadi
ışığı kapayıp bi çırpıda yanına yattım sıkıca sarıldım ona. beni göğsüne yatırıp her gece olduğu gibi şarkı söylemeye başladı kulağıma. yavaşça uykuya daldım. onun kollarında huzurlu bi uyku çekmeye koyuldum. o her geceki gibi saçlarımla oynayıp uykuyu beklerken ben çoktan bininci rüyamı görüyordum.

...


21 Mart 2013 Perşembe

senle beraber çayı da bıraktım sevgilim


iki çay söylemiştik orda biri açık 
keşke yalnız bunun için sevseydim seni

ucuz amerikan romantik komedilerindeki gibi bi aşk değildi bizimki. filmin sonunda kız ve erkek kavuşup evlenmiyorlardı. ya da ilk görüşte etkilenmemiştik birbirimizden. tamamiyle şans işi denilebilirdi.
havanın denizi dalgalandırabilecek derecede rüzgarlı olduğu güneşin hiç ısıtmadığı ama yüzlerimizi aydınlattığı günlerden biriydi. canım sıkılıyor ne yapsam diye düşünürken kendimi gene çaycıda bulmuştum. her zamanki gibi kalabalıktı ve gene o kalabalığın müzikaldeymiş hissi veren uğultusu vardı. müzikalleri sevmezdin. kendime bir çay söylemiş sigara tablamı çıkartıp sigara sarmaya başlamıştım. önceleri marjinal göründüğü için yaptığım bu sigara sarma işlemi sonraları çok hoşuma gitmiş güzel de bi tasarruf sağlamıştı. tasarruf konusunda da iyiydim bilirsin. 
çayımı getiren adamın çayımı masaya koyarkenki geçen süre zarfında sigaramın kağıdına dilimi gezdirmiş ve seni görmüştüm. evet güzel bi karşılaşma değildi özellikle dilim dışarıdayken. yemyeşil gözlerinle gözlerimin içine bakmış hafifçe gülümseyip arkadaşına geri dönmüştün ve dilim hala dışarıdaydı. bir an toparlanıp sigaramı yaktım. şekeri ikiye bölüp yarısını çaya attım. aslında çayı şekersiz severdim ama o yarım şeker çaya hafif bi tat verirdi ve bunu daha çok severdim. tüm bunları yaparken hala gözlerim senin üzerindeydi. ben sana dalmış çayımı sigaramı içiyorken sigaradan bi nefes çekip dışarı verme süresi boyunca senle gözgöze kaldık. bir an toparlanıp gülümseyip önümdeki gazeteye döndüm. o an gündemdeki olaylar 3.sayfa haberleri ekonomi hava durumu spor hiçbiri sen kadar ilgi çekici değildi. 
uzunca bi süre boyunca sanırım bir uçağın alana iniş süresi kadar bi süre boyunca ya da boğaziçi köprüsünden suya atlayan adamın suya düşüş süresinden daha kısa bi zaman boyunca bekledikten sonra ikinci çayımı söylemiş bu sefer şekeri kıramamıştım. kendimce uğraşırken gözümün önünde bi el gördüm. bembeyaz uzun parmaklar bana yarım bi şeker uzatıyordu kafamı kaldırıp yemyeşil gözlerine baktım 
-ben de yarım şekerli içiyorum hiç uğraşma bunu al
+teşekkür ederim
çok güzel gülüyordun. dudaklarının kıvrımı harikaydı. o an kafamda senle defalarca sevişmiş boy boy çocuklar yapmıştım. sana ise sadece gülümsemiştim. tam önüme dönerken çayını alıp ayağa kalktığını gördüm bi anda seni kendi masamda buldum. sorma gereği bile hissetmemiş yanımdaki tabureye oturuvermiştin. Bi anlık dumurdan sonra
-imam değilim aslında
+pardon?
-çayın diyorum çok açık.
Ufak bi kahkaha atmıştın. Kahkaha atmayı pek sevmezdin sen sadece tebessüm ederdin ama o an attığın kahkaha hala kulaklarımda yankılanır.
+midem kötü biraz demli çay iyi gelmez diye düşündüm
-sevdiğin şeyleri yaparken ölmek daha güzel olabilir ayrıca miden şu an için seni öldürmez korkma
+ya ölürsem tam şu an burada
-cesedin güzel olur sevinmen lazım
+nolur bana hızlı yaşa genç ölcülerden olduğunu söyleme
-her zaman duymak istediklerini duyamazsın
+onlardan mısın
-bunu bilemezsin
+söylersen bilirim
-belki yalan söyleyeceğim
+neden söyleyesin
-ilk nedenim seni etkilemek olabilir
Gözlerime uzunca baktın. Yemyeşil gözlerinde kaybolmak cennette yolunu bulamamak gibiydi. Hafif tebessüm ettin dudakların çok güzel kıvrılıyordu. Seni öperken de böyleydi hafif tebessüm eder dudak kıvrımından öpmem için bana fırsat tanırdın. Boğaziçi köprüsünden atlayan adamın suya düşüş süresi kadar bakıştıktan sonra
-klasik soruları sormamı ister misin
+hakkımda ne kadar az şey bilirsen o kadar iyi
-neden
+beni sevmen için
-o zaman az olabileceğini düşündüğün kadar şey anlat
+sinem. 21 yaşındayım. Genetik okuyorum. 3 senedir istanbuldayım. Bartınlıyım. Çay seviyorum.
-deniz 25 yaşındayım. Avukatım. Hatırlamadığım kadar uzunca süredir istanbuldayım İstanbulluyum. Çay seviyorum.
+avukatları pek sevmem
-neden
+biraz illegal işlere bulaştığımdan
-ne kadar illegal
+daha hiç gözaltına alınmadım ama illegal işte
-yardımcı olurum sorun olursa
Bak gene yaptın. Gene gülümsedin. Bi adamın dudak kıvrımına aşık olunur mu diye düşünmemiştim hiç ama olunuyormuş. Ben orda yaşayabilirdim sonsuza dek hem de.
Çaylar gelip gitmeye devam ederken saatler de su gibi akıp gidiyordu ve farkına varmadan hava kararmıştı. Günlerden cumartesiydi hava tam bir cumartesiye uygun olacak kadar güzeldi. Soğuk değil ama deri ceket giyilebilir. Deri ceket giyilebilen havaları severdim. Zaten benim için hava durumu tshirt giyilebilir askılı giyilebilir deri ceket giyilebilir mont giymek gerekir kot giymek gerekir siyah çorap giyilmeli ten rengi çorap giyilebilir şeklinde ifade edilirdi. Hiçbir zaman sıcak soğuk ılık olmamıştı ve en çok da bununla alay ederdin. Sana evden çıkmadan hava bugün tshirt giyilebilir durumda şu gömleğini giy dediğimde dudaklarıma küçük bi öpücük kondurur ya tshirt giyilemez hale gelirse diye sorardın. Flashbacklerden kurtulmam gerekiyor yazımı bitirebilmem için. Lafı uzatmayı da çok severim bilirsin.
Güzel bi cumartesi günü akşama kadar muhabbet etmişken ve ben hava kararmış içmelik duruma gelmiş gitmeliyim dediğimde planım olup olmadığını sormuştun. Bi planım yoktu senin yanında sonsuza dek kalabilir ve dudak kıvrımını izleyebilirdim. Planım olmak ister misin dediğimde yemyeşil gözlerinle gözlerime bakıp onaylamak için gözlerini kapadın. Hesabı ödeyip ordan kalkıp kendimizi caddenin kalabalık akışına bırakmış birbirini yeni tanıyan iki insan olarak deli gibi konuşuyor boş boş yürüyorduk. Bir otobüsün alibeyköy’den esenler’e gelebildiği süre boyunca yürüdükten sonra asla karşılaşmadığımız ama ikimizin de sık gittiği mekana oturduk. Karşımda oturup bana yemyeşil gözlerinle uzun uzun bakıyor arada gözünün önüne gelen saçı geriye itiyordun. Sadece seni izliyor seni dinliyor tek kelime etmiyordum.
-konuşmak ister misin
+hayır böyle güzel
-ne düşünüyorsun
İnsanlar beni önemli bir şey düşünüyor sanarken böyle anlarda ben hep alakasız şeyler düşünürdüm ve bundan nefret ederdin özellikle kavga ederken. Evi terk etmene sebep olan kavgamızda ne düşünüyorsun diye sorduğunda vazonun çizgilerini dediğimde vazoyu kafamın yanından duvara fırlattığın an olduğu gibi. Gerçi o hareket sana roma’dan aldığımız ağır ve büyük kül tablası olarak hem de omzuna isabet ederek geri dönmüştü ama olsun.
+arkandaki masada oturan kızın gözleri lens mi diye düşünüyordum.
-cidden mi
+evet cidden
Bozulduğunu fark edebiliyordum. Çünkü bozulduğunda tebessümün düz bi çizgi şeklinde olurdu kıvrım şeklinde değil.
O gece deli gibi sarhoş olup sabahın 3ünde eve dönmüştük. Senin evine. Beni davet ederken çok rahattın. Meydana çıktığımızda taksi çağırırken nereye gidiyorsun bana gidelim derken aşırı rahattın. Bu rahatlığın oldukça sinir bozucuydu. Sana defalarca anahtarını almadan şu evden çıkma dediğimde kapıyı açmak bu kadar zor gelmemeli derken ki rahatlığın kadar.
Çatı katı ufak mükemmel döşenmiş sade güzel bi evin vardı. Evini sevmiştim. Kendi evim kadar değil ama. Zaten sürekli kendi evime gitmeme sinir olurdun. Ama eve kırmızı deri bi koltuk almayı da reddederdin. Farkında mısın aslında hiç aynı frekansta değilmişiz. Senelerce nasıl yaşayabildik hala şaşırıyorum.
Beni evine davet ederken ki rahatlığın evde devam etmemişti. Bana yer yatağı hazırlayıp kendi odanda uyumaya başlamıştın. Yalnız uyumaktan nefret ederdim özellikle bilmediğim bi evde. Ve o gece yağmur yağıyordu. Bu da korkuyorum anlamına gelirdi. Gece, sabahki soğukluk suratsızlık ve daha nicelerini göze alarak yastığımla yanına gelip arkana sığınmıştım. Uyuyordun. Bana öyle gelmişti. Fark etmedin sanıyordum ve rahatça uyuyabilecektim. Ta ki arkamdan bana sarılana kadar. Belimden sıkıca sarılmış burnunu saçlarıma gömmüş
-neden bu kadar çok saçın var ya
+romantik bi anı bok etmekte başarılısın sanırım
-kesinlikle çok başarılıyımdır yalnız uyuyamadın mı
+beni eve çağırırken ki rahatlığın beraber yatalım demeye yetmedi mi
-…
+gök gürültüsünden ve karanlıktan korkuyorum ayrıca uyuyorsun sanıyordum
-seni içerde bırakmakla hata mı ettim diye düşünürken uyuyamadım
+tamam artık uyuyabiliriz öyleyse
-iyi geceler
+iyi geceler
Omzuma ufak bi öpücük bırakıp saçlarımın üstünde uyumaya başlamıştın. Nefesin omurgamdan kaburgalarıma doluyor ve nefesim oluyordu.
Sabah yalnız uyandığımda siktir gene mi aynı şey diyip giyinmeye başladığımda mutfaktan gelen ıslık sesini duymuyordum. Hazırlanıp kapıdan çıkacakken ıslık sesi kulağıma geldi. Bu şarkıyı biliyordum. Çok da seviyordum. Mutfağa ilerlediğimde karşımda en sevdiğim pijamanla krep yapıyordun. Bi süre seni izledikten sonra beni fark edip
-nereye gidiyorsun
+bi yere gitmiyorum
-ama kahvaltı pijamalarla yapılır.
Yıllarca buna inanmış ve tüm kahvaltılarımızı böyle yapmamızı sağlamıştın. Sana göre kahvaltı pijamalarla yapılırdı ve bu önemli ve değiştirilemez bi kuraldı. Bu yüzden sabahları erkenden uyanıyorduk.
Saatler süren Pazar kahvaltısından sonra gitmek için izin isteğimde
-bugün Pazar işin yoksa evde takılsak
+ne yapıcaz peki
-film izleriz kitap okuruz muhabbet ederiz oyun oynarız bolca çayımız ve sigaramız da var
+seni öpebilir miyim
-ne
+ne
-nasıl yani
+pardon sesli düşünüyordum sanırım özür dilerim unut gitsin ben de evime gideyim artık
Bu sırada kapıya yönelmiştim. Dilimi bazen böyle tutamıyordum. En olmadık zamanlarda en olmadık şeyleri söylüyor saçmalıyordum. Annene bu çorba neden bu kadar tuzlu iyot eksikliğim mi olduğunu düşünüyorsunuz dediğimdeki gibi mesela. Evet bunu dedim di mi ben. Ama çok tuzluydu ne yapabilirdim?
Ben kapıya doğru giderken sen birden belimden sarılmıştın. Hafifçe irkilmiş kafamı arkaya doğru atıp göğsüne dayamış kalp atışlarını dinliyordum. Kolların beni sıkıca sardıkça sana aşık olmaya başlıyordum.
-seni öpebilir miyim
+önce ben sordum
-bu bir cevap değil
Yavaşça sana dönüp ellerimi saçlarında gezdirip ordan yüzüne doğru ilerleyip yemyeşil gözlerine bakıyor gene kayboluyordum. O sevdiğim tebessümün yüzüne yerleşmişken dudak kıvrımından öptüm seni sonra yanağından sonra gözlerinden burnundan alnından çenenden… yüzünü bu şekilde talan ederken bi an çenemden tuttun. Gözlerini gözlerime diktin. Çenendeki parmaklarını yanağıma sürmeye başlayıp bana iyice yaklaştın. Aramızda 1 cm var ya da yoktu bi an bulutların üzerine çıktığımı hissettim. Ayaklarım tamamiyle yerden kesilmiş ruhum bedenimden ayrılmış ve bulutların üzerinde dans ediyordu. Dudaklarının tadını sevmiştim.
O gün 4 sene sonra deniz kenarı bi çaycıda iki üç kelimeyle ilişkimizi bitireceğimizi bilmeden mutlu olduğumuz ilk gündü. Birbirimize deli gibi aşık olduğumuzu sanıp asla hatalarımızı ve nefret ettiğimiz şeyleri görmeden geçirdiğimiz 3.5 sene ve sonrasında evde köşe kapmaca oynar gibi geçirdiğimiz kendi evimi senin evinden daha çok seviyorum bahanelerinde daha sık sarıldığım 6ay bizi beklemekteydi. Ama o an orda o evde dünyanın en mutlu ve en aşık çifti bizdik.



pazar görünümlü perşembe

cumartesi görünümlü çarşamba akşamından sonra psikopat kedi yüzünden zaten uyuyamış bendeniz bari gideyim de kadıköy’de kahvaltı yapayım diyerekten evden çıkıp kadıköy’e indim. hava tam istediğim gibiydi tam deri ceketlik. rıhtımdan gene kendimi ayaklarıma bırakarak my chef e gelip pazar görünümlü perşembe günü kahvaltımı yaptım uzunca bi çay sigara olayından sonra kanka kişisinin yanıma gelmesiyle güzel bi orta şekerli türk kahvesi içip kendimizi kadıköy’ün hafif yağmurlu eski kokan sokaklarına bırakıp aşağıya doğru yürüyüp akmar’a girip ufak bi kitap alışverişi de yaptıktan sonra gene nisan yağmuru kisvesi altında çiseleyen yağmura kendimizi bırakıp sigara eşliğinde bi de vapur sefası yaptık. sonrası mı sonrası iyilik sağlık.

8 Mart 2013 Cuma

ANKARA'nın en güzel yanı sana gelişi sevgilim


ankara’nın tam anlamıyla hüzün dolu otogarında güneşli güzel bi cuma günü saat 4 sularında ona sarılırken soğuk olduğumu hiç düşünmemiştim. bana göre yol yorgunluğu ona göre ise onu umursamamamdan kaynaklı bi soğuklukmuş bu. ama ben o an orda ona sarılırken onu koklarken aslında ne kadar doğru bi karar verdiğimi düşünüyordum onu sevmekle. evet bunları ona söylemedim nedenini ben de bilmiyorum ama afallamamın en büyük nedenlerinden biriydi bu. 
arabaya bindiğimizde sanki yıllardır hayatımdaymış da bi süre görüşmemişiz de ben yanına gitmişim gibi samimi ve gerçek bi öpücük kondurduk dudaklarımıza. o an bile soğuk muydum be sevgili? bana o çok samimi gelen öpücük sana gelmedi mi?
eve gidip soyunup dökünüp uyucam ben dediğimde tek başıma uyumayı hiç kastetmedim sana sıkıca sarılıp seni hissedip huzurlu bi uyku çekmeyi  planlıyordum. sana sarılırken o huzur yakaladım da. ellerinin tenime değdiği her an ben ayrı bi huzur ayrı bi mutlulukla doldum. evet sinir bozucu olabiliyorum bazen ama seviyorum seni be sevgili. hala duş almamış ve üzerimde en son senin kokun kalmış halimle seviyorum. sana kızgınken tüm kızgınlığıma rağmen gece bana arkanı döndüğünde sana sarılmış halimle seviyorum. senin göğsünde yatıp sen saçlarımla oynarken benim 450 km’ye küfreden halimle seviyorum. senin gözlerinin içine bakarken bana anlattığın hikayelerle seviyorum. saatlerce muhabbet ettikten sonra işte şimdi seviştik dediğimiz o an o saçım baçım dağılmış halimle seviyorum seni. seni zorlasam da çocukça davransam da beni umursadığın için seviyorum seni ve son olarak inan hiç romantik olmicak ama dar popolu ve koca göbekli halinle seviyorum seni. 
sana sarılmadığım her dakikaya küfrederek uyudum dün gece sevgili. keşke daha çok sarılsaydım daha çok öpseydim daha çok dokunsaydım… ama 2 3 hafta uzun süre değil di mi sevgili? göz açıp kapayıncaya kadar geçecek ve ben bu kez çok daha sıkı sarılıcam sana.

modern dünyada kadın


21. yüzyılın modern dünyasında erkekleştirilmiştir. bunun en büyük sebebi de sosyal medyadır. arkadaşım ben neden ofsaytı bilmek zorundayım ki? kadınların alayı ofsaytı öğrendi neden mi? erkeklerin gözüne girmek için. benim için futbol sevgili mutlu olsun diye ona hediye edilen forma kadar olmalıydı. holigan gibi maçta bağırıp küfretmek değil. 
sonra noldu şunu içen kadın candır bunu içen kadın canandır moduna girdiler kadın kısmı alkolik oldu çıktı. bi kadına en yakışan içki şaraptır ötesi de yok. bi kadın deli gibi içmesin 2 kadehten sonra çakırkeyf olsun öyle bardak bardak bira götürüp sağlam kalmasın. kadın naiftir yahu.
sonra oyun oynayan kadın dediler bi baktık kadınlar pesinden wowuna lolden bilmemneye her oyunu oynar olmuş. abi gitsin erkek arkadaşlarıyla oynasın pesini cartını curtunu banane. niye benle oynamak istiyor. bu paylaşım falan değil valla.
bence erkeklerde gizli bi gaylik var yoksa neden sevgililerinin futboldan anlayan onla deli gibi maç izleyip küfür eden onla deli gibi içen onla oyun oynayan bi kadın olmasını istesinler ki? arkadaşlar bizde iki x var hatırlatırım. gay olmak da kötü bir şey değil yani eğer böyleyse boşuna yormayın artık kadınları. sizin yüzünüzden kadınlığımızdan çıktık lan.

4 Mart 2013 Pazartesi

NIVEA yürekleri ağza getiren bir şakayla yeni Stress Protect deodorantı tanıttı

Havaalanında yaşanabilecek en büyük terslik veya en korkutucu deneyim ne olabilir dersiniz? Uçağınızı kaçırmak mı, bavulunuzu kaybetmek mi yoksa hava koşullarından dolayı günlerce havaalanında kalmak mı?

NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile.


Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

28 Şubat 2013 Perşembe

sevgilim beni gri bir pazar günü terket


güzel bi güne uygun her şey vardı ortamda. hafif rüzgarlı bi deniz kenarı, ufak masalar ve tabureler, masanın üzerinde 2 sıcak çay biri demli ve şekersiz diğeri tek şekerli, elimizden düşmeyen sigaralarımız ve martı sesleri… evet güzel bi güne uygun her şey vardı oturduğumuz yerde. bir biz uygun değildik o güzel güne yüzümüzden düşen bin parçalarla. 
yüzümden düşen bin parçadan birinin yere değeceği süre kadar sessiz kaldıktan sonra kafamı kaldırdım hafif gülümsedim ve bitti dedim. bir şebnem ferah şarkısındaki gibi bi bitti değildi bu. zor olmadan kısa ve net şekilde. bitti ve ben gidiyorum. iki şebnem ferah şarkısı çalmaya başladı o an kafamda ikisi de aynı anda. 
pazarları evden çıkmayı sevmezdim. ben genel olarak pazarları sevmezdim. günlerden pazardı ve güzel bi pazardı. bi pazara yakışmayacak kadar güzeldi gün. her şey uygundu. aslında pazar ayrılık için uygun bir gündü ama o gün pazara uygun değildi. pazar gibi değildi. güneş yüzümüzü aydınlatıyordu. birbirimize baka baka kararmıştık oysa ve ben gidiyordum kendi aydınlığıma.
çayımdan bi yudum alıp tekrar kafamı kaldırdım bu sefer o yüzünden düşen bin parçadan birinin yere değme süreci boyunca sessiz kalıp gitme demek istemiyorum dedi. gülümsedim. bizimki düzgün bi ayrılık değildi. o gün güzel bi gündü ayrılığa uygun olmayan ve bizim cümlelerimiz de ayrılığa uygun değildi. ben gidiyorum dediğimde gitme demeliydi ama o gitme demedi aslında gitmemi benden çok istedi. belki de benim gitmeme sebep olan oydu. ikilemlerimi çözdüğüm gün mutlu olacağım gündür.
çayından bi yudum alıp kafasını denize çevirdi. rüzgar saçlarını savuruyordu. geniş alnında saçları dağılıyor arada gözlerini kapatıyordu. bu kez uzunca bi süre sonra ikimiz aynı anda bozduk sessizliği. tekrar gülümsedim. gülümsemekten vazgeç dedi. ne yapacağımı bilmediğim zor zamanlarda gülümserdim o da bilirdi. bu kez ne yapmak istediğini biliyorsun git dedi. çayımı bitirdim. sigaramdan son bi nefes çektim ona doğru üfledim ve duman dağılmadan ordan kalkıp uzaklaştım. yüzümüzden düşen bin parçanın bir parçasının yere düşmesinden daha fazla süre boyunca orda oturdu.
ve gitti.

18 Şubat 2013 Pazartesi

yeni heyecanlar başlamadan biten ilişkiler farkına varılmayan duygular


uzun zamandır böylesine ağlamıyordum. belki rahatlatıyor belki de daha da geriyor bilmiyorum ama ağlamayı sevmiyorum. hele ki biri için ağlamayı.
insanın kendinin bile farkında olmadığı olmaması gerektiği şeyler vardır. yasaktır. dokunmamak gerekir. o duygu orada öylece durmalı körelmelidir yeşermemelidir. ama ben yeşerttim. gözyaşlarımla suladım hem de. engel olamadım. aslında mantıklı bi insanım. çok çabuk kaptırmam kendimi bir şeylere ama işte bazen oluyor bazen hepimiz dengesizleşiyoruz bazen bi adam geliyor sana sevgiyi ben vericem diyor sevgi arsızıyız ya sevgiye açız ya inanıyoruz ama bilmiyoruz ki o adam onu ilginç bir şey yaşamanın heyecanıyla söylüyor bilmiyoruz ki arkasında duramayacak sonra da böyle oluyor işte ele kalıyor gözyaşı ve yalnızlık.
pardon kuzenim yazmış modunda başlamadan biten ilişkiler ya da başladıktan sonra kusura bakma birbirimize göre değiliz lafları sonra bu kız neden güvensiz neden böyle e bana güvenebilecek tek bi dal bırakmadınız ki?! canımı yaktınız hunharca anlık zevklerinize duygularımı harcadınız sonra benden geriye bir şey kalmadı ki ben kendime bile güvenemezken birine nasıl güvenebilirim ki?
neyse olması gereken olur. uzun zamandır ağlamıyor ve uzun zamandır yazamıyordum bana tekrar yazı yazdırabilen adama selam olsun.

her erkeğin tek bir kadını vardır

erkekler hayatlarında bi kere aşık olurlar ve hayatlarını o kadına feda ederler. sonrasında hayatlarına giren kadınlar öylesine gelip geçer. önemli olmaz demiyorum ama o bi kadın kadar önemli olmaz. ona yaptıklarını yapmazlar. sizi de severler belki ama o kadın kadar sevemezler. siz ona o kadının hissettirdiklerini hissettiremezsiniz. 

erkeklerin piç olma nedenlerinden biri de bu tek kadındır. o kadın o kadar sikmiştir ki onun hayatını sonra adam eeh sikerim diyip kadınları bi hiç gibi görmeye başlamıştır. o yüzden ben bu herifi düzeltirim diye uğraşmayın hiç düzelmiyorlar olmuyor efendi adamlar iyidir onlarla takılın ve hayatlarını sikmeyin.

ayrıca bu adamlar da sizi çok sevmesini beklemeyin öyle güzel sözler uzun yazılar aşk mektupları… beklemezseniz üzülmezsiniz.

çarpık hayat

küçükken çarpıktım. annemler doktora götürmüş kemiklerime baktırmışlar. doktor anne karnındaki pozisyonunu koruyor büyüdükçe düzeltecek demiş. ama düzelmedi gençler. ııh. dedim demekki güvensizlikten kaynaklı bu. yoksa anne karnındaki pozisyonu niye korur bi insan. anne dedim güvensizliğim burdan geliyor demekki. 6yaşına kadar benle yattın ne güvensizliği dedi. lan 6 yaşına kadar senle yattım da kardeşim nasıl oldu en büyük kazığı senden yemişim herhalde millete güvenmem dedim. evet gençler çarpık insanlarla dalga geçmeyin onlar güvensiz insanlar bu yüzden anne karnındaki vücut formunu koruyorlar. zaten ben hep cenin pozisyonunda uyurum.

bademciklerim deli gibi şişti. doktor şaşırdı. bademciklerin çok kötü ama sen dinçsin ve ayaktasın dedi şaşırdım normalde yatak döşek yatman lazımdı dedi kan tahlili istedi. ölümüm yakındır gençler. anneme kötüye bir şey olmaz dedim sen ne kötülük yaptın diye sordu birinin elinden sevgilisini mi aldın dedi evet dedim ya bırak sen hayatta yapamazsın öyle bir şey seninkini elinden alırlar da farketmezsin dedi. ah anne istanbul bizi sikti baya da çakal yaptı be diyemedim.

ölmezsem yarın itiraflarıma devam edicem hadi sağlıcakla kalın.

26 Ocak 2013 Cumartesi

sigara beni bırakır mı sence


odanın en uzak köşesine koyuyorum sigarayı bazen sırf daha az içmek için kendime daha az zarar vermek için işte sen de onun gibisin sevgili korkma sana sevgim azaldığından değil bu uzaklığım sadece daha az canımı acıt diye bunlar. sana eskisi kadar şefkatle dokunmuyorsam eskisi gibi sarılmıyorsam canım yanmasın diye o kapkaranlık kuyuya geri dönmeyeyim diye. 
çok üşengeç bi insanım bilirsin belki. kalkıp sigarayı almaya üşenirim sanıyordum ama olmuyor özlüyorum sonra kalkıp bi tane yakıyorum yer değiştiriyorum. orda kalıyorum. içiyorum içiyorum içiyorum sonra boğazım ağrımaya başlıyor bırakıyorum gene uzaklaşıyorum. 
bazen sigarayı bırakıcam diyorum almıyorum yeni paket bu sefer başka markalarla aldatıyorum emektar camelımı. gidip winston içiyorum bazen lucky strike bazen parliament bazen marlboro bazen l&m sonra dayanamayıp gene kendime paket alıyorum. çünkü onlar benim sigaralarım değiller sevgili onlar anlık ve gelip geçiciler. bitiyorlar ve ben kürkçü dükkanıma geri dönüyorum. 
anlıyorsun beni değil mi? belki çok metafor kullandım ama demek istediklerim gayet açıktı. işte sevgili benim sigarayı bırakmam böyle bir şey. eğer bi gün sigara beni bırakmaya karar verirse o gün ölürüm.

24 Ocak 2013 Perşembe

hayatımdaki en kötü konser: yüzyüzeyken konuşuruz


öncelikle birileri soliste kaan tangöze ile tek ortak noktasının adı olduğunu söylemeli. yakışmıyor tatlım sana öyle mimikler el kol hareketleri nağmeler falan olmuyor yani sonra bas gitarın sapına falan çarpıyor elin. ayrıca sahne korkun varsa sahneye çıkmasan da olur gözler kapalı şarkı söylemek konuşurken seyirciye bakmak yerine bateristine bakmak falan yanlış işler. bi de sesinin çatlamamasın özen gösterirsen daha güzel olur.

ayrıca bateristiniz bateri çalma konusunda yeni galiba. kendisine burdan sen yenisin galiba tarzında bi espri yapmak istiyorum yani şarkıya yavaş girme yanlış girme vs vs. bi de stüdyoda prova yapar gibi çalmayaydınız daha güzel olurdu grup olarak. ben tonla amatör grup izledim ki bu grubun video kayıtlarına bayılmıştım çok güzel çok samimi idi ama canlı performans iğrençti. ayrıca sahnede rakı içme modası geçmedi mi ya sormak istiyorum?

hayal kahvesi gibi bi mekanın ses sisteminin iğrenç olması bi yana grup olarak da senkronize çalamıyorlar gibiydi. yani sesi melodi olarak alamadım ben. şimdi sen kimsin müzikten ne anlıyorsun diyenler olabilir ama yıllarca gitar çalmış lisede müzik odasından çıkmamış ve çok fazla konser görmüş çok da iyi bi müzik dinleyicisiyim ben kulağımın da iyi olduğunu düşünmekteyim.

hayal kahvesi gibi iyi müzisyenlerin çıktığı bi mekanın da bu kadar rezalet bi düzeneğinin olması beni şaşırttı. ben bası hiç duymadım mesela hele ilk başlarda sadece bateri duyuyordum gibi bu çok rahatsız ediciydi.

sonuç olarak 2.şarkıda gitmek isterken verdiğim para boşa gitmesin diye 1 saat 20dakika dinleyip sonra da ayh yeter diyip taksiye atlayıp geri döndüm yatağıma.

not: evde takılmaya devam etsin bu grup valla bak daha iyi.
not2: bi de sahneye 20dakika geç çıkmak büyük müzisyenlerin bile yaptığı bi iş değil seyirciye biraz saygı.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Durex'ten Yataktaki Performansınızı Ölçen Bir Uygulama: Sexmograf

Seksi bir kadından daha iyisi varsa, o da yatakta zıplayan seksi bir kadındır! Yukarıdaki videoda yatağı (hatta odayı!) sallayan Durex kızı Alina’yı görebilirsiniz. Bu kız bir teknoloji harikası olsa gerek... :)

Ama esas teknoloji harikası, Durex’in Sexmograf uygulaması... Bir mobil aplikasyon düşünün; yatağa telefonu koyduğunuzda titreşimleri algılayarak performansınızı ölçen! Gecenin sonunda kim tavşan, gol kralı veya makineli tüfek rozetini kapmak istemez ki? ‘Ses getirecek’ bu deneyimi siz de yaşamak istiyorsanız, uygulamayı buradan indirebilirsiniz: https://itunes.apple.com/us/app/sexmograf/id507055633?mt=8

Mobil aplikasyonun yanı sıra; Sexmograf’ın bir de oyununu yapmışlar. Yatağı ve odayı sallamak yetmez; oyunda bir de web sitesini sallıyoruz! Daha çok tıkladıkça daha yüksek performans gösterdiğimiz sitede, Alina’nın sürpriz videolarıyla da karşılaşıyoruz. “Sen iste Alina, ben tıklarım” diyenler buraya: http://www.durexsexmograf.com/ Yatağı da performans tablosunu da sallarım diyorsanız Sexmograf’a!

Kim bilir Durex daha ne sürprizler yapacak... Takipte olmak isteyenler Facebook hayran sayfasına: https://www.facebook.com/Durex.Turkiye





Bir bumads advertorial içeriğidir.

14 Ocak 2013 Pazartesi

karalamalar #7


hayatım kadıköy’ün sokakları gibi bazen.
dolambaçlı, karışık, birbirine benzer…
hangi yoldan nereye gideceğimi bilemez halde yürüyorum sıklıkla.
ayaklarım götürüyor çoğunlukla.
kadıköy’de keşfettiğim ufak cafeler gibi kendi hayatımla ilgili kendimle ilgili şeyler keşfediyorum arada seviyorum onları arka cebe atıyorum ilerde lazım olur diye.
sonra yürümeye devam ediyorum.
günler bir bir geçerken sigaralar yanıp sönerken kaç demlik çay gidiyor ben de bilmiyorum. 

karalamalar #6


hani kafamı sırtına koyduğumda çenemin yerleştiği yer vardı ya sevgili
işte senden sonra kime arkasından sarılsam çenemi koyacak bi yer aradım
ama yoktu bulamadım
dünyanın bi puzzle olduğunu düşün sevgili
işte benim yanımdaki parça sendin
ama o senin ben de bir başkasının diğer parçasıydım
nereye koyulursam koyayım benim parçam sendin sevgili
ve kimsenin sırtında benim çenem için yer olmayacak

karalamalar #5


birini sevsem çiğköfteyi ya da lahmacunu sevdiğim gibi
birini özlesem gitarımı ya da sigarayı en olmadı çay içmeyi özlediğim gibi
birini hissetsem dinlediğim müzikleri hissettiğim gibi
birine sarılabilsem mp3çalarıma sarıldığım gibi
birini öpebilsem kitaplarımı öptüğüm gibi

çaresizliğimin farkında değil misiniz?
insanlardan nasıl koptuğumun
tüm soyut kavramları sadece eşyalara hissetmek nasıldır biliyor musunuz?
peki ya bu nasıl can yakıyor anlayabilir misiniz?
bu terkedilmekten reddedilmekten sevilmemekten çok daha kötü bir şey
hissedebilirken mutlu olun sevilmemek bile hissedememekten daha güzel