13 Aralık 2011 Salı

t-shirtü yaktım

esas oğlan çakmağını çıkarır ve yakar elimi tutup:
+ elini ateşte ne kadar tutabilirsin
- hemen çekerim
+ ama ben senin elini ateşte bekletebilirim işte bana yaklaşmak da bu demek. uzak dur.
- sen elimden tutacaksan o ateşte yanabilirim
bu diyalogtaki esas oğlana aşıktım aylardır. hayatıma bir sürü kişi girdi ama ben gene onu istedim onu bekledim. her çağırdığında gittim. her kovduğunda gittim. kendime saygı denen şeyi unutmuştum zaten ben. 
10 ay..10 aydır yıkanmayan bir tshirte sahiptim. ve yıkamamamın tek sebebi onun kokusu olmasıydı. en kötü zamanlarımda o tshirtle uyur rahat etmeye çalışırdım. uyku problemi olan biriyim ben. ilk başlarda sesi sonraları kokusu beni uyutur oldu. onun evinden çıkıp yurda döndüğümde bir süre duş almazdım. sırf kokusu üstümde ve o gece rahat uyuyayım diye. sonra o gitti hiç gelmediği hayatımdan. o tshirt kaldı bana sadece. bir de 5 aydır yıkanmayan bir bira bardağı. neyse o başka bir konu.
hayatıma başkaları da gitti. onlar gittiklerinde ben o tshirtle ağladım. ben aslında hep ona ağladım. her bedende onu aradım. herkes o gibi olsun istedim. hep sorguladım onları o yüzden. onunkiler gibi cevaplar almayı bekledim. ama kimse ona benzemedi, benzemiyordu. sonra da ona ağladım bir akşam hepsi senin yüzünden diyee. terkedildiğim gecelerden biriydi.
sarhoşum, ağlamışım, kapının önündeyim. kapıyı çalmaya korkuyorum. geleceğimi biliyor ama gene de korkuyorum. merdivenlere oturup bir mesaj atıyorum.
- ben geldim
kapı açılıyor. sıcak bir tebessüm. elimdeki poşeti kaldırıp ona uzatıyorum.
+ yeterince içmedin mi? gerçi 2 birayla bu hale gelmişsindir sen.
- içtiiiiim evet 2 tane.
gülümsüyorum. içeri geçiyorum. yanıma geliyor oturuyor. ve ben ağlamaya başlıyorum.
- hepsi senin yüzündeeeeeeeen!! 
sonrasında uzun uzun dökülen gözyaşları ve uzun uzun gelen öpücükler.
neyse işte son görüşmeydi o. sonra ağlamadım bir daha. 
asıl konuya dönersek; aylar sonra onu görüp ona sarılıp ağlamak iyi geldi. iyi geldi amaa sonrasında gelen uzun öpücük bana iyi gelmeyecekti. sonrasında hiç tanımadığım birinden aldığım sevgilisi var mesajı her şeyi tetikledi. kalktım saçlarımı kesmeyi düşündüm önce. sonra vazgeçtim tshirtü aldım elime. arkadaşıma gittim benle gelcen mi yakıcam bunu dedim. koşa koşa geldi zaten. pijamalarımla dışarı çıktık bir köşeye eğildik ve tshirtü yakmaya başladık. sonra uzun uzun izledim tshirtün yanışını ve vazgeçmek için hiçbir girişimde bulunmadım. baya bir süre yanarken izledim arkadaşım da olayı fotoğrafladı. gitti tshirt. bitti yandı kül oldu. çıplak hissediyorum kendimi. garip bir duygu. ama o tshirt artık yok. uyumamı sağlayan şey yok. bitti. 

grip yansımaları

6 ay önceydi. bana hayatımdan çık git demesinin üzerinden 1 ay geçmişti. bu kez dayanamayıp gitmiştim ve 1 ay boyunca onu hiç aramamıştım. nasıl dayandım ben bile bilmiyorum. sonra o mesaj attı bir gün. şaşırdım. konuştuk ve ben o olduğuna inanmadım. onun cümleleri değildi çünkü. inanmadığımı da ona belirttim. sonra aradı. sesi bile bir garipti. sevdiğim adam değildi o. nedeni de artık düzgün bir insan olmaya karar vermesi ve askerlik öncesi hazırlıklarıydı. neyse burası tekrar nasıl konuşmaya başladığımızın özetiydi.

hastaydım. 15 mayıs gibi başladıydı gribim sanırım. belki birkaç gün daha önce. yataktan zar zor kalkıyordum ve travesti sesine sahiptim. o günlerde bir de banyoda bayılma vakası geçirmiştim. koskoca şehirde yalnızdım. bayıldığımda da yalnızdım. tek başına ayılmak baya zor bir şey. ikimiz de birbirimizi twitterdan gizli gizli takip ediyorduk. o da beni ediyordu ve sürekli yazdıklarımı bahane ederek arıyordu. hastalığımın nasıl olduğunu soruyordu. bayıldığımda aradı. üst üste her gün aradıktan sonra bir 19 mayıs sabahı aradı ve kalk bana gel sen iyileşemiyorsun, ben çorba bir şey yapar iyileştirmeye çalışırım dedi. koşa koşa gittim. ben, ona hiçbir şey hissetmediğini düşünen ben koşa koşa gittim.3 4 gün bende kal hem halletmemiz gereken şeyler var 1günde halledilmezdedi. yurttan iznimi alıp onun kollarına attım kendimi. kapıyı açtığında farklı biriydi karşımdaki. kısacık saçları, bakışları farklıydı. sarıldım sıkıca. ilk defa kapıyı açıp içeri geçmedi zaten bekledi beni. 
hem en mutlu hem de en berbat anlarımı yaşadığım odasına geçtik yatıp uyuduk. saatler geçiyordu ben uyuyamıyordum. oysa küçücük bir çocuk gibi göğsümde yatıyordu. bana sıkı sıkı sarılmıştı. onu ilk defa öyle görüyordum. bana ilk defa böyle hissederek sarılıyordu. ilk defa beni sevdiğini düşünmüştüm. küçücük bir çocuk gibiydi. o gözlerin açtığında gözlerimi kapatıyordum ben ve dudağıma minik bi öpücük kondurup tekrar göğsüme yatıyordu. o an onu kandırdığımı düşündüm. ben ona bir şey hissetmiyordum. 1 ayımı kendimi buna inandırarak geçirmiştim. hissedemezdim. 
kalktım bir anda yataktan sessizce giyindim. çekip gitmem gerekiyordu ordan. gitmeliydim. tam çıkarken gözlerini açtı. yanına uzanıp küçücük bir öpücük kondurdum dudaklarına. gitmem gerek görüşürüz dedim. (onu son görüşüm bu olur diye düşünüyordum) çıktım gittim. ilk otobüsle de bartın’a döndüm. 

şimdi 6 ay sonra ben hastalıktan ölüyorum. 1 haftadır yataktan çıkmadım. geçen gün bayıldım. ama o telefon asla gelmeyecek biliyordum. aramaz. aramazdı. aramadı. tek başıma iyileşmeye çalışıyorum. ama aklıma sürekli bu olay geliyor. 6ay önce kaçırdığım fırsat geliyor. halletmemiz gereken şeyin ne olduğunu hala bilmiyorum.
hastayım be adam. çok hastayım. ama sen yoksun artık. hiç de olmayacaksın.


bu da yazının şarkısı
http://www.youtube.com/watch?v=0F7H-X0uKHg

adam

senden başkasına yakıştıramadığım isim sıfat her ne boksa işte. herkeste eğreti duran bi sana yakışan. 
çok yaktın canımı be adam. kimsenin hissedemeyeceği kadar kimsenin aklının alamayacağı kadar yaktın.
sen en mutlu günüm en kötü gecemdin be adam. ne sensiz olabildiğim ne de senle kalabildiğim.
adam sen benim hayal kuramadığım hayallerimdin. göremediğim rüyalarım.
kimselere dokunamadım sana dokunduğum gibi, hissedemedim kimseyi senin gibi be adam. olmadı dene dedin denedim olmadı.
ben sensiz olamıyorum. herkeste seni ararken nasıl olacağım zaten.
kimse senin gibi tutmuyor sigarasını ya da bira bardağını. kimse senin gibi bakmıyor adam. kimse senin gibi gülmüyor. kimse senin gibi uyumuyor. kimse senin gibi öpmüyor. kimse de senin bana bir şeyler anlatırken ya da gösterirken ya da dinletirkenki heyecan yok. senin o benim nefret ettiğim ama senin asla vazgeçmediğin söylediklerini belgeleme kanıtlama heyecanı kimsede yok be adam.
adam sen hiç masum değildin. senin masumluğunu almışlardı senden seni acıtarak ve sen aynısını bana yaptın. biliyorum biliyorum ben istedim büyümeyi. ama böyle değildi be adam. sen de biliyorsun böyle değildi. 
yine durup dururken ara istiyorum be adam. sırf uyu diye aradım de ve ara istiyorum. yüzüme kapat sonra. ben kızayım sen de yüzüne tutma o zaman telefonu de. 
gelme de geliyim be adam. zaten ne zaman dinledim ki seni? ben geliyim gene kavga etmek için ama sen yat uyu şuraya de sonra her şeyi unutup sıcaklığında erisin buzlarım. 
korkuyorum dediğimde korkarsan kork de ve sev beni be adam. biliyordum sevdin beni. büyük bir aşkla değil belki ama sevdin. kendinden korudun çünkü. insan sevmediği bir insanı kendinden bile korumaya çalışmaz.
adam sen bu kadar özelken benim hayatımdaki hiçbir insan beni aşka inandıramayacak. aşk sensin ve aşk sende kaldı.

come as you are,as you were 
as ı want you to be

sarılmak diye de bir şey var

benim için bir 15 aralık 2010 bir de 18 kasım 2011deki özel olandır.

sarılmak bir insana kendini iyi hissettirmektir bazen. kısa veya uzun farketmez o huzuru hissettirdiniz mi her şey biter. zaman durur o an. her şey durur. dünya dönmeyi bırakır ve sadece siz kalırsınız. 

son öpüşmemiz de ilk öpüşmemiz gibiydi. yine giderayak sarılmıştım ona ve o gene ayaklarımı yerden kesmişti. aynı şekilde oldu. hiçbir farkı yoktu. tıpatıp aynıydı. ama sondu. ardından ben kendi yoluma gidecektim. onun yoluna girmeye çalışmayacaktım. 
parmak uçlarımda durup sarıldım ona uzun uzuuun sıkıca. kokusunu içime çeke çeke. o doyamadığım boynunu öpe öpe.
ona sarılmak dünyanın en huzurlu en güvenli yerinde olmak gibiydi. her şeyi ve herkesi unuturdum. bir barın ortasında ama gerçekten ortasında, kimseye aldırmadan birine sımsıkı sarılmak sadece onu hissetmek sadece onu görmek garip bir şey. yani gün içinde bir sürü kişiye bir şekilde sarılıyorsun ama bu çok başka. hissettirdikleri bambaşka.

ve farklı olarak benim genelde sağ tarafımda bir kalp olmazdı. kalbimin üstünde atan bir kalp olurdu. uyurken kalbini kalbimin üstüne koyardı. üst üste atarlardı. gecenin sessizliğinde çok rahat duyulabilirdi o güçlü ses. birlikte atarlarken daha güçlüler. 

we lost.

bira bardakları iyidir

demin 5 aydır yıkanmayan 30luk bardağımın yıkandığını görünce anılarım depreşti. bir bira bardağı size neler hatırlatabilir düşündünüz mü hiç? bana hayatımın en güzel gecelerinden birini ve en berbat sabahlarından birini hatırlıyor. benim berbat sabahımın bir adamın mezun olmasını sağlamasını anlatıyor.

bir zirve sonrası idi onu görmem. ben gerizekalı ben doğum gününü unutmuştum hem de o doğum gününü benle geçirmeyi bile düşünmüşken. o gece garip bir his sabahlamamı söylemişti bana. ama o garip his telefonu 1 saat geç görmemi de sağladı. 
sabah saat 4 falandı onu galatasaray lisesinin önünde elinde demin gözüme ilişen bardakla gördüğümde. evet elinde bardakla içerek yürüyordu herif. öyle de manyak.
o önden ben arkasından 2 arkadaş daha arkamızdan yürürken bu gece bana bütün içkiler bedava dediğinde anladım yaptığım salaklığı. doğum günüydü ve ben unutmuştum. 
kapının önünde merdivenlerde sarıldım ona sıkıca unuttum di mi dye. biliyordum zaten dedi. başka da laf etmedi. bense o gece ona kendimi affettirmek istercesine sıkı sıkı sarılıyordum. o da bana haddiden fazla iyi davranıyordu. teoman diyor ya birbirimize sarhoş olmadan dokunamaz olmuştuk diye o da öyleydi kafası güzelleşmeden asla iyi şeyler söylemezdi.
yanımda benden hoşlandığını söyleyen bir herif daha vardı ve adım gibi eminim ki o herif yüzünden de iyi davranıyordu. 

o gece yaptığım şımarıklığın da haddi hesabı yoktu zaten. önce bira bardağına el koymam sonra plakta ben bu bardaktan içcem diye tutturmam en sonunda da herkesi metroya bıraktıktan sonra elini tutup hadi istiklal’i turlayacağız demem. dahası da var gerçi kıskançlık krizine bile girmiştim o gün.

6 ay bir şekilde beraber olduğunuz adamla elele yürümediğinizi farkettiğinizde garip oluyor tabi. istiklal’de geçen ömrümüzde istiklal’de hiç elele yürümemişiz. sonra onun liseli miyiz amk tepkisini hatırlıyorum. banane diyip zorla yürütmüştüm. sonra bir köşe dibinde benden dilediği özürleri hatırlıyorum. tüm yaptıklarım için sana çektirdiğim acılar için söylediklerim için… yanlış zamanda geldin be diyişini hatırlıyorum. çok yanlış zamanda geldin…
gülümseyerek ağlamak nasıldır biliyorsunuzdur çoğunuz. ama ne mutluluktan ne başka bir şeyden. sadece bir adam aylarca hayatını siken ama aşık olduğun adam konuşurken hem usul usul ağlıyor hem de gülümsüyorsun.

bir bira bardağı size neler hatırlatabilir ki? alt tarafı bir bardak.
bana bardağı dolduralım diyen taksiciyi hatırlıyor. sonra o taksiye binmeden önce kaç taksiyi beğenmediğini, takımlarını sorduğunu. sonra her zamanki gibi taksiden evin önünde değil de sokağın girişinde indiğini.
bir bira bardağı bana hadi bitir de kalkalım dediğim için buna mı değer veriyorsun diyerek yere boşalttığın bardağı hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana sırf o çocuk benden hoşlanıyor diye beni öpmeye çalışmanı ve ben engelleyince çok mu umrunda sanki demeni hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana sana toka bulup attığım tribi hatırlatıyor. oysa ki senin hiçbir şeyi atmadığını bildiğim halde o toka bana salakça kıskançlık krizimi ve senin ilk defa tribimi çekip bana yaptığın açıklamayı hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana sonu gelmeyen huzurlu uykularımızı hatırlatıyor küçük öpücüklerle süslediğimiz.
bir bira bardağı bana senden nefret ettiğim sabahı hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana cebimde para yokken ve atm bulamayacağımı bildiğim halde evinden sinirle çıktığımı anlatıyor ve dakikalarca nereye gideceğimi nerden otobüs geçtiğini aradığımı.
bir bira bardağı bana beni o gün evden gönderdiğin için sınava çalışıp mezun olduğunu hatırlatıyor.
bir bira bardağı bana seni hatırlatıyor be işte. her şeyiyle seni. sana sıkı sıkı sarıldığımı. beni sana sarılmış gören o dev gibi adamın bu nerden çıktı be diye sormasını. deli gibi kıskandığım o en yakın kız arkadaşını. eski sevgililerini. hayatını mahveden kadınları. hala saklayıp saklamadığını bilmediğim ve artık hiç dolmayacak çakmağı. ve benim sana olan ölümsüz aşkımı.

bira bardakları iyidir.

bir çakmak vardı noldu ona

benim vardı bir tane. daha doğrusu ona almıştım ve kötü geçen bi gün sonrasaı ona vermek yerine sigaraya başlamıştım. 8ocakta falan başladım sanırım sigaraya da. neyse ona aldığım çakmakla yaktım tüm sigaralarımı onu düşünürken içtiğim sigaraları.

9 ya da 10 temmuz gibi o çakmağı ona verdim. sonra da mesaj attım;
o çakmak boş. sigaraya başladığım gün o çakmakla yaktım sigaraları. ve bir gün yeniden başka kimliklerle başka insanlar olarak karşılaşırsak ve başlayabilirsek doldururuz o çakmağı ama o güne kadar boş kalsın.

tamam dedi ben de doldurmicam durcak öyle.

eşyalara fazla anlam yüklüyorum ben. nedenini bilmediğim bir şekilde fazlaca değer veriyorum onlara. hepsi birer anıya aitler ve bir anda karşıma çıkıyorlar. canımı yakmıyorlar ama sadece gülümsetiyorlar ve footğraf kareleri şeklinde anılarımı karşıma getiriyorlar. 

çakmaklar sadece bir şey yakmak için değildir. bazen özel bir şeyi beklemenizi sağlayan eşyalardır.

29 Kasım 2011 Salı

hazır olmak

aslında insan hiçbir zaman hiçbir şeye hazır olmaz. yani sadece olur işte. zaten olması gereken de bu yani. hazırlık aşamasında illa ki bir aksilik çıkar çünkü.
mesela ben 2aya yakın ilk cinsel deneyimim için uğraştım. evet 2ay. kendimi hazırlamaya çalıştım. işte kıyafetler arıyorsun yeni iç çamaşırlarına bakıyorsun falan. ve 2 ay boyunca da hep sorun çıktı. ayarladığımız zaman görüşemedik. spontane buluşmalarımızda da bir bok olmadı. olamadı demek daha doğru olur sanırım. yani o farklı bir adamdı zaten. beni isteyip istemediğinden bile emin değildim. sadece ben şu ilk saçmalığı yüzünden ilkimin o olmasını istiyordum ki bazen ben bile zorladım onu. o olmaz dedikçe ben istiyorum dedim. ama her seferinde hazır değilsin dedi canımın müthiş yanmaları sonucu kendimi çektiğimde. ya da beni soyup vazgeçtiği bile oldu pişman olurum diye. aslında hep korktu o. küçük bir kızın ilk erkeği olmaktan korktu. onu bir kadın yapmaktan korktu. işte böyle 2 ay geçti. bazen acıdan kıvrandım yatakta. hazır olamıyordum işte ne kadar kendimi hazırlasam da olamıyordum. beceremiyordum bu işi. korkuyordum kafamdan binlerce düşünce geçiyordu.
sonra tatil için evime döndüm. dönerken otobüste telefonda kavga ettik. bir daha asla görüşmeyecektik. ben gene savaştım onun için. bir şekilde ikna ettim. 1 ay boyunca tek kelime dahi etmeyecektim ona ama geldiğimde görüşecektik. geldim sabahın bir körü. gelir gelmez de ona mesaj attım. cevap geldi falan. sonra bir 8 mart günü görüştük. karlı bir 8 mart. şort giydim o gün. gömlek deri ceket falan. gittim yanına. eve girdim kapıyı açıp yüzüme bile bakmadan yatağına gitti o gene. sonra yatağa yattım yanına. ıslanmışsın dedi. sarıldı falan. bana giyecek bir şeyler versene dedim. eşofman ve kazak verdi. üzerimi değiştirmek için kalktığımda arkamdan gelip boşver ben ısıtırım seni dedi yatağa girdik birden. ama ben çektim kendimi. olmaz dedim. bunun için gelmedim buraya. iyi peki sen bilirsin diyip bıraktı beni. ben gene üzerimi değiştim. çok komik olmuştum. paçalarım yerlere sürünüyordu. kollarım zaten görünmüyordu. dalga geçti önce benle. çok komik oldun diye. neyse işte normal normal yatıyorduk biz. sonra ne olduysa oldu. zaten onla yatağa girdiğimde biterdi bütün sorunlar. kaç kere kavga etmeye gittiğimde yatakta bitti sonumuz. 
-emin misin
+evet istiyorum
bu diyalogtan sonra. kendimi rahatlatmaya çalıştım. gene olmamasından korkuyordum. ama onun gözlerine içine baka baka canım acıya acıya oldu. evet. müthiş bir acı. hani o acıyı tarif etmem imkansız. daha önce hiç duymadığım bir acı. zarınızın yırtıldığını hissetmek nasıldır bilir misiniz? canınız çok tatlıysa bilmeyin derim. evet o yırtılmayı hissettim ben. dibine kadar hissettim. İçimden gelen sesi duydum o derece.
Sonrası mı? İlkinde bir şey hissedilmezmiş zaten. Ben de bir bok hissetmedim. İnsan içindeki şeyi hissetmez mi? Hissetmiyor işte. Hiçbir bok hissetmedim. 5 dakka falan sürdü zaten. O da çıktı gitti. Sonra geldi yanıma uzandı. Yorgana sarılmış biçimde yatıyordum. Canım yanıyordu hala. Bacaklarımı karnıma çekmiş vaziyette yatıyordum. Sonra duş al istersen dedi alırım dedim. Tek başıma duş aldım. Tek başıma. İki damla kan geldi benden. O da duşta aktı gitti. Akıp giden kanıma baktım. Kuş gibi hafiflemiş hissediyordum. Sanki büyük bir yükten kurtulmuş gibiydim.
Bornozla yanında yattım bir süre. Sonra kalktım bişeyler giydim üstüme. Sadece kazak vardı. Zaten kocaman geliyordu kazak bana. Sonra okula gitmem gerekdedi. Giyinip çıktık evden. İki yabancı gibiydik. Minibüste, metrobüste… yakın bile durmuyorduk birbirimize. Ben indim o devam etti. Sonra etrafa alaycı bakışlar atarak yürümeye başladım. İnsanlar bana bakıyorlardı o karlı günde şort giymeme şaşırıyorlardı. Laf atanlar falan oldu. Ama ben hiç umursamadan yürüdüm. Yüzümde salak bir gülümseme vardı. Nedenini bilmediğim salak bir gülümseme bir de hafifleme işte.
Ben o adama aşıktım. Ve ne yaşamış olursak olalım asla da pişman olmadım ve olmayacağım. Hala derim iyi ki de ilk onla olmuş. O olmasa ben ben olmazdım.

biri aşk mı dedi

hayatımızı siken orospu çocukları yüzünden artık inanmamaya başladığımız şeydir. bir ergen yakarışı değil bu. hani elele tutuşup sonra işte saçma salak bir şeyden kavga edip ayrılıp aşk acısı çeken kızın yakarışı hiç değil. lisede miyiz amk?! neyse

inanmıyorum aşka. inanamıyorum. çünkü hiçbir büyüsü, etkileyiciliği, anlamıyok. ben sana aşığım dediğin adam sana sarılıp seni öperken ben sana bir şey hissetmiyorum derse neyine inanacaksınız amk aşkın?! hıı neyine?! o an sizin ona aşık olmanız hiçbir bok ifade etmiyor. 
aylarca beraber uyuduğun adam seni aslında sevmiyor. sen ona ben senle mutsuz da olurum diyorsun ama umrunda olmuyor. o kafası eserse yanına çağırıyor seni esmezse aramıyor bile. genelde sarhoşken sabahın bir körü arıyor zaten.

sonra ne mi oluyor? kendini hiçbir şey hissetmeden yaşanan sevişmelerin içinde buluyorsun. sevişmek senin için aşkla yapılan bir şey iken artık sadece ihtiyaç oluyor. sadece hormonlarının seni ele geçirmesi sonucu yaşadığın şey oluyor. oysa sen doğru adam, aşık olduğum adam diye diye kimseyi öpmemiştin bile. öpüşmek bile senin için özelken sonra bir bakmışsın sadece ihtiyaç oluyor her şey. 

böylece aşka inanmıyorsun işte. yanında yatan adama dokunduğunda bir bok hissetmiyorsun. kalbin çarpmıyor. sadece hormonlar harekete geçiyor işte. o da anca sevişmeni sağlıyor o kadar.

masumiyetti aşk. midende kelebekler uçuşmasıydı. yemeden içmeden kesilmekti. kalbinin ritminin düzensizleşmesiydi. bazen gecelerce ağlamaktı. saçmasapan şeyler yapmaktı aşk.
şimdi yemeden içmeden sadece kilo vermek için kesiliyorsun, kalbinin ritmi de hastalığından dolayı değişiyor. 

2011 biterken hala aşk denen şeye inanmanın mallığını öğretiyor sana hayatını siken adam.

aşk acısı: placebo

placebo olduğunu anlamak uzun sürmeyen şey.

ama anlayana kadar büyük ölçüde saçmalanabiliyor orası kesin. garip bir şey bu. asla yapmam dediğin şeyleri yapıyorsun bazen. birilerinin senin için yaptığında sikine takmayacağın şeyleri sen başkası için yapıyorsun. aynı kısır döngüden bahsetmicem. hep aynı şey. biri senin seni seviyorumlarına susar sen bir başkasınınkine susarsın. ve bu dünyadaki en büyük sessizliktir.

neyse bir arkadaşım aşk acısı altında yaşadığım şeyin kendisininkinden farkını anlattı bana. sen bedenine zarar veriyorsun dedi. *durdum ve elim enseme gitti. dövmelerine hayran kaldığım bir herife aşık olduğumu düşündüğüm zamanlardan birinde dövme yaptırmıştım kendime. sırf ona daha çok benzemek içindi sanırım. pişman olmadım ama hiç.
*sonra düşündüm saçlarım geldi aklıma. o da bir aşk acısının kurbanıydı. belime kadar saçlarım vardı benim. kestirmeye kıyamadığım. şimdi kısacıklar. 
*sonra kilo almalarım. aşk acısı çekiyorum ya diyip yiyip içip yataktan çıkmadığım anlar. 

en sonunda anladığım şey şu oldu şu siktiğimin dünyasında kimse bizden daha önemli değil. gerizekalı bir herif için ağlamaya cidden değmiyormuş. çünkü seni senden başka kimse düşünmez. o kendini bile düşünmüyordur senin onu düşündüğün kadar. 
o yüzden sadece placebo‘dan ibaret olan bu şeye fazla da kaptırmamak lazım.hayat fazla güzel.

her erkek aldatır

şimdi eğri oturup doğru konuşalım istisnalar kaideyi bozmaz da diyelim ve başlayalım. her erkek aldatır. hiiiç öyle benimki yapmaz ya da ben yapmam lan demeyin. yapıyorlar amk. yapıyorsunuz.
nerden biliyorsun lan diyenlere de cevabımı vericem şimdi. 
ben sadece 1 kere aldatıldım. en azından benim bildiğim bu.haberim olmadan yapılmışsa bilemem. bir kere de aldatılmaya sebep oldum. sırf hırsım uğruna eski sevgilimin benden sonra çıktığı kızı aldatmasına neden oldum. hem de benle. bu olaydan sonra sevgilisi olan erkeklere hiç yaklaşmadım amaaaa onları bir şekilde etkileyebilldiğimi gördüm. yani sayısını ben de unuttum artık bu tiplerin. ben eğleniyordum egom tatmin oluyordu ama sonra da acıyordum onların kız arkadaşlarına. 
neyse işte her erkeğin aldatabileceğini ben kendi deneyimlerimle gördüm. yani en aşığım diyen erkek bile yapıyor bunu. 3 senelik ilişkisi olan erkek bile yapıyor ya da sevgilisiyle tanıştığım sevgilisini tanıdığım adamlar dahi yapıyor. 
o yüzden sevgilim olmadığı için mutluyum da aslında. her şey başlamadan bitiyor iyi oluyor. benim ilişkilerim hep başlamadan bitti ama başka bir kadın için bitti.
öyleyken böyle işte.

şarap kafasıyla sevişmek

şarap kafasının acayip bir şey olduğunu defalarca tekrarlamış olmam gerek. hani o hafif baş dönmesi, midedeki farklı tatlar, ağızdaki değişik koku ve elinde kadehle fonda çalan teoman. teoman’ı hep şaraba yakıştırdım ben ya da şarabı teoman’a farketmez. ikisi de biribirini tamamlıyor işte.
nedense canım şarap istemişti o gece. 2 bira içmiştim gün içinde ama o gece hafif bir melankoliklik vardı. gecenin bir vaktiydi sanırım gidip şarap aldım. meyveli yoktu ben de köpeköldürenlerin en iyisi olan “cumartesi” aldım bir cumartesi gecesi.
odada iki ses vardı biri counter oynayan adamın bilgisayarından gelen ses diğeri ise teoman. çok uyumlu değil mi?
2.kadeh şarabımı içerken adam kalkıp yanıma geldi. şarap kadehini elimden aldı. vermek istemedim önce direndim ama işin ucunda güzel şeyler varken bıraktım kadehi elimden. sonrası güzel bir gece.
işin önemli tarafı şarap kafasıyla her şey daha güzel oluyormuş. zaten yarı kendinden geçmiş bir haldesin, çok güzelsin, kafan mükemmel bir durumda ve bütün bunların yanında bir de büyük hazlar yaşıyorsun. nice orgazmlar geçiyor gecenin içinden. ve teoman fonda söylemeye devam ediyor. eşlik ediyor o da senin bu güzelliğine, çığlıklarına… duyduğun hazzı daha da artırıyor. 
sonrası mı? sonrası yüzde ufak bir tebessüm, sıcacık bir beden ve mükemmel bir uyku.

kadıköy'de kendimi buluyorum

hiç öyle kaybeden edebiyatı falan yapmıyorum ama muhabbet ettiğim bazı insanlar rock’n’roll kuşağından olduğumu falan söylüyorlar hoşuma gidiyor. aslında farklılık da istemiyorum alabildiğine sıradanım ama işte bu bile bir değişik geliyor onlara.
neyse kadıköy’den bahsedicem. 
kendimi iyi hissediyorum orda. sağlam ve cool hissediyorum ayrıca. acayip bir havası var oranın. böyle deri ceketli uzun saçlı herifler var çok seksiler :) yani ne bileyim işte orası sanki kaybetmekten korkmayan insanların yeriymiş gibi. içip sıçıp eğlenip deniz kenarında sabahı gören sonra ne bileyim evlerine yatmayan giden falan. en çok da bu yüzden kadıköy’de eve çıkmak istiyorum. zaten eve sabaha karşı girerim paso ben eminim. 
geçenlerde gene 2 gün kalınca kadıköy’de, oraya olan aşkım depreşti. tam da yeni deri ceket almıştım. sonra gittim ona uygun şal ve şu çok istediğim iki ucu da açık berelerden aldım. ayağımda da postallar. saçlarım zaten mor. ee farklı oluyorsun abi. yürüyüşün değişiyor, kendine güvenin geliyor ve kadıköy’desin lan. beat kuşağının, kaybedenlerin, metalcilerin yeri. bir dönem satanistlere ev sahipliği yaptığı söylenen pasajı var. işte bütün bunları toplayınca kadıköy benim için en yaşanılası yer oluyor.
bir gün çıkıcam olum ben orda eve. böyle ev mükemmel olucak zaten her gece de kadıköy barlarına akıcam dağıtıcam :)

bir herife tekrar tekrar aşık olmak

anlamıyorum amk ben bu durumu. herifle bir insanın yaşayabileceği en kötü şeyleri yaşamışsın, sayıp sövmüşsünüz, sen aşkından ölürcesine savaşmış ama sonuç alamamışsın ve tüm bunlara rağmen her seferinde artık bir şey hissetmiyorum diye kendini inandırdığında o herifi gördüğün an bitiyor her şey. hooop başa dönüyorsun. tekrar aşık ediyor seni ve bunun için hiçbir şey yapmıyor. sadece gülümsemesi yeterli. herif tatlı tatlı gülümsüyor sen uzaktan seyrediyorsun ve gene ben bu herife aşığım lan diyorsun. aşığım yani yapcak bir şey yok sadece aşık.
onun sana kötü davranışlarını unutup sadece iyileri hatırlıyorsun. söylediği güzel sözleri, sırf senle uyumak için seni çağırdığı zamanları, attığı aylarca sakladığın güzel mesajları. sonra bir pişmanlık kaplıyor. ona dair her şeyi sildiğini hatırlayıp pişman oluyorsun. ama yapmam gerekti diyorsun. yapmazsam devam edemezdim. sonra bakıyorsun lan gene devam edemiyorsun ki. herifi gördüğün an hayat duruyor. hayat o anda duruyor. hayat onun gülümsediği anda duruyor. hayat sen ona sarılıp hüngür hüngür ağlarken duruyor. hayat o sana sarılırken duruyor. hayat o seni öptüğünde duruyor. hayat öpmeye doyamadığın boyna küçük bir öpücük kondurduğunda duruyor.
sonra anlıyorsun. hiçbir zaman bitmeyecek ona aşkın. hiçbir zaman devam etmeyecek hayat. daha doğrusu normal devam etmeyecek. çünkü hayat onun olduğu yerde durdu. şimdi devam eden sen değilsin. sen orda bıraktın ruhunu, kendini. dar bir sokağın kenarında, bir barın orta yerinde bıraktın her şeyi. 
hayatını mahveden adama tekrar tekrar aşık olan saf aşık olarak devam edeceksin bundan sonra hayatına.

20 kasım 2011 galatasaray beşiktaş maçı

28 kasım 2010
beşiktaş galatasaray maçı. iüsözlük zirvesi. pera cafe.
beşiktaş yensin diye dua etmiştim bir galatasaraylı olarak. çünkü sen gelcektin eğer yenerse. ilk orda gördüm seni. ilk orda kıskandım. ilk orda içime işledin.
18 kasım 2011
tp şeysi. tezgah bar.
aradan geçen 4 ay sonra ilk defa seni görmek. gülüşünü özlemişim. kokunu da. son bir öpücük. uzun uzun. hiç bitmeyecekmiş gibi.
bugün 20 kasım. maç var. keşke defalarca yaptığın gibi gene arayıp beni deli etsen. o bad sesinle marşlar söylesen. gene gelsen.

ünlü t-shirtü yaktım

esas oğlan çakmağını çıkarır ve yakar elimi tutup:
+ elini ateşte ne kadar tutabilirsin
- hemen çekerim
+ ama ben senin elini ateşte bekletebilirim işte bana yaklaşmak da bu demek. uzak dur.
- sen elimden tutacaksan o ateşte yanabilirim
bu diyalogtaki esas oğlana aşıktım aylardır. hayatıma bir sürü kişi girdi ama ben gene onu istedim onu bekledim. her çağırdığında gittim. her kovduğunda gittim. kendime saygı denen şeyi unutmuştum zaten ben. 
10 ay..10 aydır yıkanmayan bir tshirte sahiptim. ve yıkamamamın tek sebebi onun kokusu olmasıydı. en kötü zamanlarımda o tshirtle uyur rahat etmeye çalışırdım. uyku problemi olan biriyim ben. ilk başlarda sesi sonraları kokusu beni uyutur oldu. onun evinden çıkıp yurda döndüğümde bir süre duş almazdım. sırf kokusu üstümde ve o gece rahat uyuyayım diye. sonra o gitti hiç gelmediği hayatımdan. o tshirt kaldı bana sadece. bir de 5 aydır yıkanmayan bir bira bardağı. neyse o başka bir konu.
hayatıma başkaları da gitti. onlar gittiklerinde ben o tshirtle ağladım. ben aslında hep ona ağladım. her bedende onu aradım. herkes o gibi olsun istedim. hep sorguladım onları o yüzden. onunkiler gibi cevaplar almayı bekledim. ama kimse ona benzemedi, benzemiyordu. sonra da ona ağladım bir akşam hepsi senin yüzünden diyee. terkedildiğim gecelerden biriydi.
sarhoşum, ağlamışım, kapının önündeyim. kapıyı çalmaya korkuyorum. geleceğimi biliyor ama gene de korkuyorum. merdivenlere oturup bir mesaj atıyorum.
- ben geldim
kapı açılıyor. sıcak bir tebessüm. elimdeki poşeti kaldırıp ona uzatıyorum.
+ yeterince içmedin mi? gerçi 2 birayla bu hale gelmişsindir sen.
- içtiiiiim evet 2 tane.
gülümsüyorum. içeri geçiyorum. yanıma geliyor oturuyor. ve ben ağlamaya başlıyorum.
- hepsi senin yüzündeeeeeeeen!! 
sonrasında uzun uzun dökülen gözyaşları ve uzun uzun gelen öpücükler.
neyse işte son görüşmeydi o. sonra ağlamadım bir daha. 
asıl konuya dönersek; aylar sonra onu görüp ona sarılıp ağlamak iyi geldi. iyi geldi amaa sonrasında gelen uzun öpücük bana iyi gelmeyecekti. sonrasında hiç tanımadığım birinden aldığım sevgilisi var mesajı her şeyi tetikledi. kalktım saçlarımı kesmeyi düşündüm önce. sonra vazgeçtim tshirtü aldım elime. arkadaşıma gittim benle gelcen mi yakıcam bunu dedim. koşa koşa geldi zaten. pijamalarımla dışarı çıktık bir köşeye eğildik ve tshirtü yakmaya başladık. sonra uzun uzun izledim tshirtün yanışını ve vazgeçmek için hiçbir girişimde bulunmadım. baya bir süre yanarken izledim arkadaşım da olayı fotoğrafladı. gitti tshirt. bitti yandı kül oldu. çıplak hissediyorum kendimi. garip bir duygu. ama o tshirt artık yok. uyumamı sağlayan şey yok. bitti. 

31 Ekim 2011 Pazartesi

15 aralık 2010



sabahın köründe arardı hep. gene sabahın köründe aramıştı. mesajlarımın hiçbirini görmemiş olarak. sonra dur dedi bakayım mesajlara. sonra anlattı anlattı ve umrumda değil hissettiklerin dedi benim için sorun da değil dedi. tamam dedim. benim için de sorun yok. sonra nasıl olduysa sinemaya geldi laf. ben de gidicem benle gel dedim. ıh mıh etti öğlen konuşuruz dedi. peki dedim. ama gelecekti biliyorum bi’ şekilde ikna edecektim. buz gibi hava. yağmur yağıyor. ve ben incecik bi ceketleyim. güzel görüneceğim ya. hay kafamı sikeyim. neyse ikna ettim gelecekti.
en yakın arkadaşımla taksim’e geçtik. belli saate kadar beni yalnız bırakmayacaktı. bi’ de tavsiyeler, taktikler veriyordu. sinemada şöyle öpüşülür böyle öpüşülür diye. lan ben film izlerken başka bi’ şeyle ilgilenememki.. hava buz gibi. donuyoruz. vakit geçsin diye istiklal’i turladık da bi’ kaç kere. sonra gitti o ve ben o soğukta beklemeye başladım atlas pasajının içinde. hep tam vaktinde gelirdi. ne 5 dakika erken ne geç. gene vaktinde geldi. biletlerimizi almıştım ben. girdik sinemaya. başlayana kadar muhabbet ettik konuştuk uzun uzun. film başladı. turist’i izleyecektik o gün beraber. gittik oturduk yerimize. bi’ an bi’ el hissettim n’oldu diye döndüm bi’ hışımla (lan bi’ de aşık olduğum adam düşün yani) bi’ şey yok saç vardı onu aldım korkma tecavüz etmeyeceğim dedi. güldüm sadece. sonra film başladı. arada mısır aldı geldi al ağzın boş durmasın dedi. arada ona bakarak izliyordum filmi. hareketlerini izliyordum. ama alt yazılı filmdi. ondan dolayı uzun süre bakamıyorsun da. film bitti. çok siktiriboktan bi’ sondu ki o da ikinci yarı anladığından bahsetti. nasıl anladın ya diye şaşırmıştım. sonra çıktık ordan galatasaray’a doğru yürümeye başladık. johhny depp’in diğer filmlerinden bahsediyordu. benim yaşımın tutmadığı filmlerden. sonra da dalga geçiyordu. konuşa konuşa tezgah’a geldik. bi’ şeyler içecektik. geçtik oturduk masalardan birine. sohbet etmeye başladık. gene filmlerden bahsediyorduk. neyse cam kenarında masa boşalınca oraya geçtik. bi’ farklılık vardı onda. daha iyi davranıyordu. değişikti yakındı. sonra sigara içmek için dışarı çıktı ben de yanında çıktım tabi. gene aynı şeyleri konuşuyorduk. birlikte olamayız vs vs diyordu. gidicem ben yokum diyordu. ‘git ama gitme’ dedim hep kal sadece kal. nasıl olduğu önemsiz ama kal dedim. elini uzattı elimi uzattım. ilk o an elimi tuttu. bi’ şey diyemedim kaldım öylece. tam elini çekerken daha sıkı tuttum gitme dedim gitme kal. sonra içeri geçtik. sessizce onu izlemeye başladım. şoktaydım çünkü. sessizce oturdum o konuştu anlattı dinledim uzun uzun. saat 21:30adoğru gitme vaktimde yaklaşmışken bi’ kere daha sigara molası verdi. ben çıktım dışarda üstümü giyinip hazırlanıyordum durdu sarıldık sarıldım çekildim bi’ an dudaklarımız birleşti. hayatımda aldığım ilk öpücüktü. daha önce kimseye izin vermemiştim. engel olmuştum. ama o an hiçbir şey yapmadım. tek yaptığım utanarak boynuna sarılmak oldu. sonra tekrar uzun bi’ öpüşme. hiçbir şey yapamamıştım lan. dudaklarımı bile hareket ettiremedim ben. beceriksizlik böyle olsa gerek. neyse gitmem gerekti ama gitmek istemiyordum. gitmek istemiyorum dedim bende kal dedi peki dedim. onun yanında olmak istiyordum zaten. 
not: editlicem bunu bi’ ara daha devamı var ama yoruldum.

mükemmelmişim de haberim yokmuş



lan ben etrafta çirkinim çirkinim diye dolanırken aslında alakası yokmuş. değilmişim de haberim yokmuş lan. dün gece çocuğun biriyle muhabbet ederken farkettim. 3 senelik ilişkisi var bi’ de bunun. iyice sardı bana dedim sevgiline yazık senin; bana benim sevgilime değil tüm sevgililere yazık dedi. oha diyip kaldım bi’ an. eyvallah gözlerimi ben de seviyorum ama gözlerime anlam yüklemeye çalışan insanlara anlam veremiyorum ben. yok kaybolmak güzel olurdu yok derin derin baksan falan fisman dolanıyor millet etrafta. bunu kendimi övmek için de yazmıyorum he anlam veremediğim için yazıyorum. eyvallah hoşuma da gitti çocuğun dedikleri de gene etik değil olum sevgilisi var çocuğun. saçmalık yani bu. tek bi’ kişi de değil bu. hadi bekar olanlara çok tepki göstermiyorum da sevgilisi olanlar n’olur yaklaşmasın istiyorum. bazen sadece gözlerden mi oluşuyorum diye de düşünmüyorum değil hani ama bunun için de babama sonsuz teşekkür ederim. sayende babacım sayende.
bi’ de şey var bak ona da anlam veremiyorum. sıradan bi’ insanım ben. bunu herkese de söylüyorum ama ne bok varsa herkes bi farklılık bulmaya çalışıyor bende. yok lan yok arama. var sende bi’ farklılık diyorlar lan ben göremiyorum sen nasıl gördün? 19 senedir hatta 20 olacak bu vücuda, beyne sahibim ben. sokaktan geçen insanlardan pek de farkım yok yani. ama aramaya inanmakdenilen şeyi çok uyguluyor sanırım bu herifler bulucaklar farkı yakında. ben de merakla bekliyorum.
not: kendini açaltarak prim yapmak değil bu. ben kendim hakkındaki gerçekleri dürüstçe dile getiriyorum ama kimseyi inandıramıyorum.