29 Kasım 2011 Salı

hazır olmak

aslında insan hiçbir zaman hiçbir şeye hazır olmaz. yani sadece olur işte. zaten olması gereken de bu yani. hazırlık aşamasında illa ki bir aksilik çıkar çünkü.
mesela ben 2aya yakın ilk cinsel deneyimim için uğraştım. evet 2ay. kendimi hazırlamaya çalıştım. işte kıyafetler arıyorsun yeni iç çamaşırlarına bakıyorsun falan. ve 2 ay boyunca da hep sorun çıktı. ayarladığımız zaman görüşemedik. spontane buluşmalarımızda da bir bok olmadı. olamadı demek daha doğru olur sanırım. yani o farklı bir adamdı zaten. beni isteyip istemediğinden bile emin değildim. sadece ben şu ilk saçmalığı yüzünden ilkimin o olmasını istiyordum ki bazen ben bile zorladım onu. o olmaz dedikçe ben istiyorum dedim. ama her seferinde hazır değilsin dedi canımın müthiş yanmaları sonucu kendimi çektiğimde. ya da beni soyup vazgeçtiği bile oldu pişman olurum diye. aslında hep korktu o. küçük bir kızın ilk erkeği olmaktan korktu. onu bir kadın yapmaktan korktu. işte böyle 2 ay geçti. bazen acıdan kıvrandım yatakta. hazır olamıyordum işte ne kadar kendimi hazırlasam da olamıyordum. beceremiyordum bu işi. korkuyordum kafamdan binlerce düşünce geçiyordu.
sonra tatil için evime döndüm. dönerken otobüste telefonda kavga ettik. bir daha asla görüşmeyecektik. ben gene savaştım onun için. bir şekilde ikna ettim. 1 ay boyunca tek kelime dahi etmeyecektim ona ama geldiğimde görüşecektik. geldim sabahın bir körü. gelir gelmez de ona mesaj attım. cevap geldi falan. sonra bir 8 mart günü görüştük. karlı bir 8 mart. şort giydim o gün. gömlek deri ceket falan. gittim yanına. eve girdim kapıyı açıp yüzüme bile bakmadan yatağına gitti o gene. sonra yatağa yattım yanına. ıslanmışsın dedi. sarıldı falan. bana giyecek bir şeyler versene dedim. eşofman ve kazak verdi. üzerimi değiştirmek için kalktığımda arkamdan gelip boşver ben ısıtırım seni dedi yatağa girdik birden. ama ben çektim kendimi. olmaz dedim. bunun için gelmedim buraya. iyi peki sen bilirsin diyip bıraktı beni. ben gene üzerimi değiştim. çok komik olmuştum. paçalarım yerlere sürünüyordu. kollarım zaten görünmüyordu. dalga geçti önce benle. çok komik oldun diye. neyse işte normal normal yatıyorduk biz. sonra ne olduysa oldu. zaten onla yatağa girdiğimde biterdi bütün sorunlar. kaç kere kavga etmeye gittiğimde yatakta bitti sonumuz. 
-emin misin
+evet istiyorum
bu diyalogtan sonra. kendimi rahatlatmaya çalıştım. gene olmamasından korkuyordum. ama onun gözlerine içine baka baka canım acıya acıya oldu. evet. müthiş bir acı. hani o acıyı tarif etmem imkansız. daha önce hiç duymadığım bir acı. zarınızın yırtıldığını hissetmek nasıldır bilir misiniz? canınız çok tatlıysa bilmeyin derim. evet o yırtılmayı hissettim ben. dibine kadar hissettim. İçimden gelen sesi duydum o derece.
Sonrası mı? İlkinde bir şey hissedilmezmiş zaten. Ben de bir bok hissetmedim. İnsan içindeki şeyi hissetmez mi? Hissetmiyor işte. Hiçbir bok hissetmedim. 5 dakka falan sürdü zaten. O da çıktı gitti. Sonra geldi yanıma uzandı. Yorgana sarılmış biçimde yatıyordum. Canım yanıyordu hala. Bacaklarımı karnıma çekmiş vaziyette yatıyordum. Sonra duş al istersen dedi alırım dedim. Tek başıma duş aldım. Tek başıma. İki damla kan geldi benden. O da duşta aktı gitti. Akıp giden kanıma baktım. Kuş gibi hafiflemiş hissediyordum. Sanki büyük bir yükten kurtulmuş gibiydim.
Bornozla yanında yattım bir süre. Sonra kalktım bişeyler giydim üstüme. Sadece kazak vardı. Zaten kocaman geliyordu kazak bana. Sonra okula gitmem gerekdedi. Giyinip çıktık evden. İki yabancı gibiydik. Minibüste, metrobüste… yakın bile durmuyorduk birbirimize. Ben indim o devam etti. Sonra etrafa alaycı bakışlar atarak yürümeye başladım. İnsanlar bana bakıyorlardı o karlı günde şort giymeme şaşırıyorlardı. Laf atanlar falan oldu. Ama ben hiç umursamadan yürüdüm. Yüzümde salak bir gülümseme vardı. Nedenini bilmediğim salak bir gülümseme bir de hafifleme işte.
Ben o adama aşıktım. Ve ne yaşamış olursak olalım asla da pişman olmadım ve olmayacağım. Hala derim iyi ki de ilk onla olmuş. O olmasa ben ben olmazdım.

biri aşk mı dedi

hayatımızı siken orospu çocukları yüzünden artık inanmamaya başladığımız şeydir. bir ergen yakarışı değil bu. hani elele tutuşup sonra işte saçma salak bir şeyden kavga edip ayrılıp aşk acısı çeken kızın yakarışı hiç değil. lisede miyiz amk?! neyse

inanmıyorum aşka. inanamıyorum. çünkü hiçbir büyüsü, etkileyiciliği, anlamıyok. ben sana aşığım dediğin adam sana sarılıp seni öperken ben sana bir şey hissetmiyorum derse neyine inanacaksınız amk aşkın?! hıı neyine?! o an sizin ona aşık olmanız hiçbir bok ifade etmiyor. 
aylarca beraber uyuduğun adam seni aslında sevmiyor. sen ona ben senle mutsuz da olurum diyorsun ama umrunda olmuyor. o kafası eserse yanına çağırıyor seni esmezse aramıyor bile. genelde sarhoşken sabahın bir körü arıyor zaten.

sonra ne mi oluyor? kendini hiçbir şey hissetmeden yaşanan sevişmelerin içinde buluyorsun. sevişmek senin için aşkla yapılan bir şey iken artık sadece ihtiyaç oluyor. sadece hormonlarının seni ele geçirmesi sonucu yaşadığın şey oluyor. oysa sen doğru adam, aşık olduğum adam diye diye kimseyi öpmemiştin bile. öpüşmek bile senin için özelken sonra bir bakmışsın sadece ihtiyaç oluyor her şey. 

böylece aşka inanmıyorsun işte. yanında yatan adama dokunduğunda bir bok hissetmiyorsun. kalbin çarpmıyor. sadece hormonlar harekete geçiyor işte. o da anca sevişmeni sağlıyor o kadar.

masumiyetti aşk. midende kelebekler uçuşmasıydı. yemeden içmeden kesilmekti. kalbinin ritminin düzensizleşmesiydi. bazen gecelerce ağlamaktı. saçmasapan şeyler yapmaktı aşk.
şimdi yemeden içmeden sadece kilo vermek için kesiliyorsun, kalbinin ritmi de hastalığından dolayı değişiyor. 

2011 biterken hala aşk denen şeye inanmanın mallığını öğretiyor sana hayatını siken adam.

aşk acısı: placebo

placebo olduğunu anlamak uzun sürmeyen şey.

ama anlayana kadar büyük ölçüde saçmalanabiliyor orası kesin. garip bir şey bu. asla yapmam dediğin şeyleri yapıyorsun bazen. birilerinin senin için yaptığında sikine takmayacağın şeyleri sen başkası için yapıyorsun. aynı kısır döngüden bahsetmicem. hep aynı şey. biri senin seni seviyorumlarına susar sen bir başkasınınkine susarsın. ve bu dünyadaki en büyük sessizliktir.

neyse bir arkadaşım aşk acısı altında yaşadığım şeyin kendisininkinden farkını anlattı bana. sen bedenine zarar veriyorsun dedi. *durdum ve elim enseme gitti. dövmelerine hayran kaldığım bir herife aşık olduğumu düşündüğüm zamanlardan birinde dövme yaptırmıştım kendime. sırf ona daha çok benzemek içindi sanırım. pişman olmadım ama hiç.
*sonra düşündüm saçlarım geldi aklıma. o da bir aşk acısının kurbanıydı. belime kadar saçlarım vardı benim. kestirmeye kıyamadığım. şimdi kısacıklar. 
*sonra kilo almalarım. aşk acısı çekiyorum ya diyip yiyip içip yataktan çıkmadığım anlar. 

en sonunda anladığım şey şu oldu şu siktiğimin dünyasında kimse bizden daha önemli değil. gerizekalı bir herif için ağlamaya cidden değmiyormuş. çünkü seni senden başka kimse düşünmez. o kendini bile düşünmüyordur senin onu düşündüğün kadar. 
o yüzden sadece placebo‘dan ibaret olan bu şeye fazla da kaptırmamak lazım.hayat fazla güzel.

her erkek aldatır

şimdi eğri oturup doğru konuşalım istisnalar kaideyi bozmaz da diyelim ve başlayalım. her erkek aldatır. hiiiç öyle benimki yapmaz ya da ben yapmam lan demeyin. yapıyorlar amk. yapıyorsunuz.
nerden biliyorsun lan diyenlere de cevabımı vericem şimdi. 
ben sadece 1 kere aldatıldım. en azından benim bildiğim bu.haberim olmadan yapılmışsa bilemem. bir kere de aldatılmaya sebep oldum. sırf hırsım uğruna eski sevgilimin benden sonra çıktığı kızı aldatmasına neden oldum. hem de benle. bu olaydan sonra sevgilisi olan erkeklere hiç yaklaşmadım amaaaa onları bir şekilde etkileyebilldiğimi gördüm. yani sayısını ben de unuttum artık bu tiplerin. ben eğleniyordum egom tatmin oluyordu ama sonra da acıyordum onların kız arkadaşlarına. 
neyse işte her erkeğin aldatabileceğini ben kendi deneyimlerimle gördüm. yani en aşığım diyen erkek bile yapıyor bunu. 3 senelik ilişkisi olan erkek bile yapıyor ya da sevgilisiyle tanıştığım sevgilisini tanıdığım adamlar dahi yapıyor. 
o yüzden sevgilim olmadığı için mutluyum da aslında. her şey başlamadan bitiyor iyi oluyor. benim ilişkilerim hep başlamadan bitti ama başka bir kadın için bitti.
öyleyken böyle işte.

şarap kafasıyla sevişmek

şarap kafasının acayip bir şey olduğunu defalarca tekrarlamış olmam gerek. hani o hafif baş dönmesi, midedeki farklı tatlar, ağızdaki değişik koku ve elinde kadehle fonda çalan teoman. teoman’ı hep şaraba yakıştırdım ben ya da şarabı teoman’a farketmez. ikisi de biribirini tamamlıyor işte.
nedense canım şarap istemişti o gece. 2 bira içmiştim gün içinde ama o gece hafif bir melankoliklik vardı. gecenin bir vaktiydi sanırım gidip şarap aldım. meyveli yoktu ben de köpeköldürenlerin en iyisi olan “cumartesi” aldım bir cumartesi gecesi.
odada iki ses vardı biri counter oynayan adamın bilgisayarından gelen ses diğeri ise teoman. çok uyumlu değil mi?
2.kadeh şarabımı içerken adam kalkıp yanıma geldi. şarap kadehini elimden aldı. vermek istemedim önce direndim ama işin ucunda güzel şeyler varken bıraktım kadehi elimden. sonrası güzel bir gece.
işin önemli tarafı şarap kafasıyla her şey daha güzel oluyormuş. zaten yarı kendinden geçmiş bir haldesin, çok güzelsin, kafan mükemmel bir durumda ve bütün bunların yanında bir de büyük hazlar yaşıyorsun. nice orgazmlar geçiyor gecenin içinden. ve teoman fonda söylemeye devam ediyor. eşlik ediyor o da senin bu güzelliğine, çığlıklarına… duyduğun hazzı daha da artırıyor. 
sonrası mı? sonrası yüzde ufak bir tebessüm, sıcacık bir beden ve mükemmel bir uyku.

kadıköy'de kendimi buluyorum

hiç öyle kaybeden edebiyatı falan yapmıyorum ama muhabbet ettiğim bazı insanlar rock’n’roll kuşağından olduğumu falan söylüyorlar hoşuma gidiyor. aslında farklılık da istemiyorum alabildiğine sıradanım ama işte bu bile bir değişik geliyor onlara.
neyse kadıköy’den bahsedicem. 
kendimi iyi hissediyorum orda. sağlam ve cool hissediyorum ayrıca. acayip bir havası var oranın. böyle deri ceketli uzun saçlı herifler var çok seksiler :) yani ne bileyim işte orası sanki kaybetmekten korkmayan insanların yeriymiş gibi. içip sıçıp eğlenip deniz kenarında sabahı gören sonra ne bileyim evlerine yatmayan giden falan. en çok da bu yüzden kadıköy’de eve çıkmak istiyorum. zaten eve sabaha karşı girerim paso ben eminim. 
geçenlerde gene 2 gün kalınca kadıköy’de, oraya olan aşkım depreşti. tam da yeni deri ceket almıştım. sonra gittim ona uygun şal ve şu çok istediğim iki ucu da açık berelerden aldım. ayağımda da postallar. saçlarım zaten mor. ee farklı oluyorsun abi. yürüyüşün değişiyor, kendine güvenin geliyor ve kadıköy’desin lan. beat kuşağının, kaybedenlerin, metalcilerin yeri. bir dönem satanistlere ev sahipliği yaptığı söylenen pasajı var. işte bütün bunları toplayınca kadıköy benim için en yaşanılası yer oluyor.
bir gün çıkıcam olum ben orda eve. böyle ev mükemmel olucak zaten her gece de kadıköy barlarına akıcam dağıtıcam :)

bir herife tekrar tekrar aşık olmak

anlamıyorum amk ben bu durumu. herifle bir insanın yaşayabileceği en kötü şeyleri yaşamışsın, sayıp sövmüşsünüz, sen aşkından ölürcesine savaşmış ama sonuç alamamışsın ve tüm bunlara rağmen her seferinde artık bir şey hissetmiyorum diye kendini inandırdığında o herifi gördüğün an bitiyor her şey. hooop başa dönüyorsun. tekrar aşık ediyor seni ve bunun için hiçbir şey yapmıyor. sadece gülümsemesi yeterli. herif tatlı tatlı gülümsüyor sen uzaktan seyrediyorsun ve gene ben bu herife aşığım lan diyorsun. aşığım yani yapcak bir şey yok sadece aşık.
onun sana kötü davranışlarını unutup sadece iyileri hatırlıyorsun. söylediği güzel sözleri, sırf senle uyumak için seni çağırdığı zamanları, attığı aylarca sakladığın güzel mesajları. sonra bir pişmanlık kaplıyor. ona dair her şeyi sildiğini hatırlayıp pişman oluyorsun. ama yapmam gerekti diyorsun. yapmazsam devam edemezdim. sonra bakıyorsun lan gene devam edemiyorsun ki. herifi gördüğün an hayat duruyor. hayat o anda duruyor. hayat onun gülümsediği anda duruyor. hayat sen ona sarılıp hüngür hüngür ağlarken duruyor. hayat o sana sarılırken duruyor. hayat o seni öptüğünde duruyor. hayat öpmeye doyamadığın boyna küçük bir öpücük kondurduğunda duruyor.
sonra anlıyorsun. hiçbir zaman bitmeyecek ona aşkın. hiçbir zaman devam etmeyecek hayat. daha doğrusu normal devam etmeyecek. çünkü hayat onun olduğu yerde durdu. şimdi devam eden sen değilsin. sen orda bıraktın ruhunu, kendini. dar bir sokağın kenarında, bir barın orta yerinde bıraktın her şeyi. 
hayatını mahveden adama tekrar tekrar aşık olan saf aşık olarak devam edeceksin bundan sonra hayatına.

20 kasım 2011 galatasaray beşiktaş maçı

28 kasım 2010
beşiktaş galatasaray maçı. iüsözlük zirvesi. pera cafe.
beşiktaş yensin diye dua etmiştim bir galatasaraylı olarak. çünkü sen gelcektin eğer yenerse. ilk orda gördüm seni. ilk orda kıskandım. ilk orda içime işledin.
18 kasım 2011
tp şeysi. tezgah bar.
aradan geçen 4 ay sonra ilk defa seni görmek. gülüşünü özlemişim. kokunu da. son bir öpücük. uzun uzun. hiç bitmeyecekmiş gibi.
bugün 20 kasım. maç var. keşke defalarca yaptığın gibi gene arayıp beni deli etsen. o bad sesinle marşlar söylesen. gene gelsen.

ünlü t-shirtü yaktım

esas oğlan çakmağını çıkarır ve yakar elimi tutup:
+ elini ateşte ne kadar tutabilirsin
- hemen çekerim
+ ama ben senin elini ateşte bekletebilirim işte bana yaklaşmak da bu demek. uzak dur.
- sen elimden tutacaksan o ateşte yanabilirim
bu diyalogtaki esas oğlana aşıktım aylardır. hayatıma bir sürü kişi girdi ama ben gene onu istedim onu bekledim. her çağırdığında gittim. her kovduğunda gittim. kendime saygı denen şeyi unutmuştum zaten ben. 
10 ay..10 aydır yıkanmayan bir tshirte sahiptim. ve yıkamamamın tek sebebi onun kokusu olmasıydı. en kötü zamanlarımda o tshirtle uyur rahat etmeye çalışırdım. uyku problemi olan biriyim ben. ilk başlarda sesi sonraları kokusu beni uyutur oldu. onun evinden çıkıp yurda döndüğümde bir süre duş almazdım. sırf kokusu üstümde ve o gece rahat uyuyayım diye. sonra o gitti hiç gelmediği hayatımdan. o tshirt kaldı bana sadece. bir de 5 aydır yıkanmayan bir bira bardağı. neyse o başka bir konu.
hayatıma başkaları da gitti. onlar gittiklerinde ben o tshirtle ağladım. ben aslında hep ona ağladım. her bedende onu aradım. herkes o gibi olsun istedim. hep sorguladım onları o yüzden. onunkiler gibi cevaplar almayı bekledim. ama kimse ona benzemedi, benzemiyordu. sonra da ona ağladım bir akşam hepsi senin yüzünden diyee. terkedildiğim gecelerden biriydi.
sarhoşum, ağlamışım, kapının önündeyim. kapıyı çalmaya korkuyorum. geleceğimi biliyor ama gene de korkuyorum. merdivenlere oturup bir mesaj atıyorum.
- ben geldim
kapı açılıyor. sıcak bir tebessüm. elimdeki poşeti kaldırıp ona uzatıyorum.
+ yeterince içmedin mi? gerçi 2 birayla bu hale gelmişsindir sen.
- içtiiiiim evet 2 tane.
gülümsüyorum. içeri geçiyorum. yanıma geliyor oturuyor. ve ben ağlamaya başlıyorum.
- hepsi senin yüzündeeeeeeeen!! 
sonrasında uzun uzun dökülen gözyaşları ve uzun uzun gelen öpücükler.
neyse işte son görüşmeydi o. sonra ağlamadım bir daha. 
asıl konuya dönersek; aylar sonra onu görüp ona sarılıp ağlamak iyi geldi. iyi geldi amaa sonrasında gelen uzun öpücük bana iyi gelmeyecekti. sonrasında hiç tanımadığım birinden aldığım sevgilisi var mesajı her şeyi tetikledi. kalktım saçlarımı kesmeyi düşündüm önce. sonra vazgeçtim tshirtü aldım elime. arkadaşıma gittim benle gelcen mi yakıcam bunu dedim. koşa koşa geldi zaten. pijamalarımla dışarı çıktık bir köşeye eğildik ve tshirtü yakmaya başladık. sonra uzun uzun izledim tshirtün yanışını ve vazgeçmek için hiçbir girişimde bulunmadım. baya bir süre yanarken izledim arkadaşım da olayı fotoğrafladı. gitti tshirt. bitti yandı kül oldu. çıplak hissediyorum kendimi. garip bir duygu. ama o tshirt artık yok. uyumamı sağlayan şey yok. bitti.