iki çay söylemiştik
orda biri açık
keşke yalnız bunun
için sevseydim seni
ucuz amerikan romantik komedilerindeki gibi bi aşk değildi bizimki. filmin sonunda kız ve erkek kavuşup evlenmiyorlardı. ya da ilk görüşte etkilenmemiştik birbirimizden. tamamiyle şans işi denilebilirdi.
havanın denizi dalgalandırabilecek
derecede rüzgarlı olduğu güneşin hiç ısıtmadığı ama yüzlerimizi aydınlattığı
günlerden biriydi. canım sıkılıyor ne yapsam diye düşünürken kendimi gene
çaycıda bulmuştum. her zamanki gibi kalabalıktı ve gene o kalabalığın
müzikaldeymiş hissi veren uğultusu vardı. müzikalleri sevmezdin. kendime bir
çay söylemiş sigara tablamı çıkartıp sigara sarmaya başlamıştım. önceleri
marjinal göründüğü için yaptığım bu sigara sarma işlemi sonraları çok hoşuma
gitmiş güzel de bi tasarruf sağlamıştı. tasarruf konusunda da iyiydim
bilirsin.
çayımı getiren adamın çayımı masaya
koyarkenki geçen süre zarfında sigaramın kağıdına dilimi gezdirmiş ve seni
görmüştüm. evet güzel bi karşılaşma değildi özellikle dilim dışarıdayken.
yemyeşil gözlerinle gözlerimin içine bakmış hafifçe gülümseyip arkadaşına geri
dönmüştün ve dilim hala dışarıdaydı. bir an toparlanıp sigaramı yaktım. şekeri
ikiye bölüp yarısını çaya attım. aslında çayı şekersiz severdim ama o yarım
şeker çaya hafif bi tat verirdi ve bunu daha çok severdim. tüm bunları yaparken
hala gözlerim senin üzerindeydi. ben sana dalmış çayımı sigaramı içiyorken
sigaradan bi nefes çekip dışarı verme süresi boyunca senle gözgöze kaldık. bir
an toparlanıp gülümseyip önümdeki gazeteye döndüm. o an gündemdeki olaylar
3.sayfa haberleri ekonomi hava durumu spor hiçbiri sen kadar ilgi çekici
değildi.
uzunca bi süre boyunca sanırım bir uçağın
alana iniş süresi kadar bi süre boyunca ya da boğaziçi köprüsünden suya atlayan
adamın suya düşüş süresinden daha kısa bi zaman boyunca bekledikten sonra
ikinci çayımı söylemiş bu sefer şekeri kıramamıştım. kendimce uğraşırken
gözümün önünde bi el gördüm. bembeyaz uzun parmaklar bana yarım bi şeker
uzatıyordu kafamı kaldırıp yemyeşil gözlerine baktım
-ben de yarım şekerli içiyorum hiç uğraşma
bunu al
+teşekkür ederim
çok güzel
gülüyordun. dudaklarının kıvrımı harikaydı. o an kafamda senle defalarca
sevişmiş boy boy çocuklar yapmıştım. sana ise sadece gülümsemiştim. tam önüme
dönerken çayını alıp ayağa kalktığını gördüm bi anda seni kendi masamda buldum.
sorma gereği bile hissetmemiş yanımdaki tabureye oturuvermiştin. Bi anlık
dumurdan sonra
-imam değilim
aslında
+pardon?
-çayın diyorum çok
açık.
Ufak bi kahkaha
atmıştın. Kahkaha atmayı pek sevmezdin sen sadece tebessüm ederdin ama o an
attığın kahkaha hala kulaklarımda yankılanır.
+midem kötü biraz
demli çay iyi gelmez diye düşündüm
-sevdiğin şeyleri
yaparken ölmek daha güzel olabilir ayrıca miden şu an için seni öldürmez korkma
+ya ölürsem tam şu
an burada
-cesedin güzel olur
sevinmen lazım
+nolur bana hızlı
yaşa genç ölcülerden olduğunu söyleme
-her zaman duymak
istediklerini duyamazsın
+onlardan mısın
-bunu bilemezsin
+söylersen bilirim
-belki yalan
söyleyeceğim
+neden söyleyesin
-ilk nedenim seni
etkilemek olabilir
Gözlerime uzunca
baktın. Yemyeşil gözlerinde kaybolmak cennette yolunu bulamamak gibiydi. Hafif
tebessüm ettin dudakların çok güzel kıvrılıyordu. Seni öperken de böyleydi
hafif tebessüm eder dudak kıvrımından öpmem için bana fırsat tanırdın. Boğaziçi
köprüsünden atlayan adamın suya düşüş süresi kadar bakıştıktan sonra
-klasik soruları
sormamı ister misin
+hakkımda ne kadar
az şey bilirsen o kadar iyi
-neden
+beni sevmen için
-o zaman az
olabileceğini düşündüğün kadar şey anlat
+sinem. 21
yaşındayım. Genetik okuyorum. 3 senedir istanbuldayım. Bartınlıyım. Çay
seviyorum.
-deniz 25
yaşındayım. Avukatım. Hatırlamadığım kadar uzunca süredir istanbuldayım
İstanbulluyum. Çay seviyorum.
+avukatları pek
sevmem
-neden
+biraz illegal
işlere bulaştığımdan
-ne kadar illegal
+daha hiç gözaltına
alınmadım ama illegal işte
-yardımcı olurum
sorun olursa
Bak gene yaptın.
Gene gülümsedin. Bi adamın dudak kıvrımına aşık olunur mu diye düşünmemiştim
hiç ama olunuyormuş. Ben orda yaşayabilirdim sonsuza dek hem de.
…
Çaylar gelip
gitmeye devam ederken saatler de su gibi akıp gidiyordu ve farkına varmadan
hava kararmıştı. Günlerden cumartesiydi hava tam bir cumartesiye uygun olacak
kadar güzeldi. Soğuk değil ama deri ceket giyilebilir. Deri ceket giyilebilen
havaları severdim. Zaten benim için hava durumu tshirt giyilebilir askılı
giyilebilir deri ceket giyilebilir mont giymek gerekir kot giymek gerekir siyah
çorap giyilmeli ten rengi çorap giyilebilir şeklinde ifade edilirdi. Hiçbir
zaman sıcak soğuk ılık olmamıştı ve en çok da bununla alay ederdin. Sana evden
çıkmadan hava bugün tshirt giyilebilir durumda şu gömleğini giy dediğimde
dudaklarıma küçük bi öpücük kondurur ya tshirt giyilemez hale gelirse diye
sorardın. Flashbacklerden kurtulmam gerekiyor yazımı bitirebilmem için. Lafı
uzatmayı da çok severim bilirsin.
Güzel bi cumartesi
günü akşama kadar muhabbet etmişken ve ben hava kararmış içmelik duruma gelmiş
gitmeliyim dediğimde planım olup olmadığını sormuştun. Bi planım yoktu senin
yanında sonsuza dek kalabilir ve dudak kıvrımını izleyebilirdim. Planım olmak
ister misin dediğimde yemyeşil gözlerinle gözlerime bakıp onaylamak için
gözlerini kapadın. Hesabı ödeyip ordan kalkıp kendimizi caddenin kalabalık
akışına bırakmış birbirini yeni tanıyan iki insan olarak deli gibi konuşuyor
boş boş yürüyorduk. Bir otobüsün alibeyköy’den esenler’e gelebildiği süre
boyunca yürüdükten sonra asla karşılaşmadığımız ama ikimizin de sık gittiği
mekana oturduk. Karşımda oturup bana yemyeşil gözlerinle uzun uzun bakıyor
arada gözünün önüne gelen saçı geriye itiyordun. Sadece seni izliyor seni
dinliyor tek kelime etmiyordum.
-konuşmak ister
misin
+hayır böyle güzel
-ne düşünüyorsun
İnsanlar beni
önemli bir şey düşünüyor sanarken böyle anlarda ben hep alakasız şeyler
düşünürdüm ve bundan nefret ederdin özellikle kavga ederken. Evi terk etmene
sebep olan kavgamızda ne düşünüyorsun diye sorduğunda vazonun çizgilerini
dediğimde vazoyu kafamın yanından duvara fırlattığın an olduğu gibi. Gerçi o
hareket sana roma’dan aldığımız ağır ve büyük kül tablası olarak hem de omzuna
isabet ederek geri dönmüştü ama olsun.
+arkandaki masada
oturan kızın gözleri lens mi diye düşünüyordum.
-cidden mi
+evet cidden
Bozulduğunu fark
edebiliyordum. Çünkü bozulduğunda tebessümün düz bi çizgi şeklinde olurdu
kıvrım şeklinde değil.
…
O gece deli gibi
sarhoş olup sabahın 3ünde eve dönmüştük. Senin evine. Beni davet ederken çok
rahattın. Meydana çıktığımızda taksi çağırırken nereye gidiyorsun bana gidelim
derken aşırı rahattın. Bu rahatlığın oldukça sinir bozucuydu. Sana defalarca
anahtarını almadan şu evden çıkma dediğimde kapıyı açmak bu kadar zor gelmemeli
derken ki rahatlığın kadar.
Çatı katı ufak
mükemmel döşenmiş sade güzel bi evin vardı. Evini sevmiştim. Kendi evim kadar
değil ama. Zaten sürekli kendi evime gitmeme sinir olurdun. Ama eve kırmızı
deri bi koltuk almayı da reddederdin. Farkında mısın aslında hiç aynı frekansta
değilmişiz. Senelerce nasıl yaşayabildik hala şaşırıyorum.
Beni evine davet
ederken ki rahatlığın evde devam etmemişti. Bana yer yatağı hazırlayıp kendi
odanda uyumaya başlamıştın. Yalnız uyumaktan nefret ederdim özellikle
bilmediğim bi evde. Ve o gece yağmur yağıyordu. Bu da korkuyorum anlamına
gelirdi. Gece, sabahki soğukluk suratsızlık ve daha nicelerini göze alarak
yastığımla yanına gelip arkana sığınmıştım. Uyuyordun. Bana öyle gelmişti. Fark
etmedin sanıyordum ve rahatça uyuyabilecektim. Ta ki arkamdan bana sarılana
kadar. Belimden sıkıca sarılmış burnunu saçlarıma gömmüş
-neden bu kadar çok
saçın var ya
+romantik bi anı
bok etmekte başarılısın sanırım
-kesinlikle çok
başarılıyımdır yalnız uyuyamadın mı
+beni eve
çağırırken ki rahatlığın beraber yatalım demeye yetmedi mi
-…
+gök gürültüsünden
ve karanlıktan korkuyorum ayrıca uyuyorsun sanıyordum
-seni içerde
bırakmakla hata mı ettim diye düşünürken uyuyamadım
+tamam artık
uyuyabiliriz öyleyse
-iyi geceler
+iyi geceler
Omzuma ufak bi
öpücük bırakıp saçlarımın üstünde uyumaya başlamıştın. Nefesin omurgamdan
kaburgalarıma doluyor ve nefesim oluyordu.
…
Sabah yalnız
uyandığımda siktir gene mi aynı şey diyip giyinmeye başladığımda mutfaktan
gelen ıslık sesini duymuyordum. Hazırlanıp kapıdan çıkacakken ıslık sesi
kulağıma geldi. Bu şarkıyı biliyordum. Çok da seviyordum. Mutfağa ilerlediğimde
karşımda en sevdiğim pijamanla krep yapıyordun. Bi süre seni izledikten sonra
beni fark edip
-nereye gidiyorsun
+bi yere gitmiyorum
-ama kahvaltı
pijamalarla yapılır.
Yıllarca buna
inanmış ve tüm kahvaltılarımızı böyle yapmamızı sağlamıştın. Sana göre kahvaltı
pijamalarla yapılırdı ve bu önemli ve değiştirilemez bi kuraldı. Bu yüzden
sabahları erkenden uyanıyorduk.
Saatler süren Pazar
kahvaltısından sonra gitmek için izin isteğimde
-bugün Pazar işin
yoksa evde takılsak
+ne yapıcaz peki
-film izleriz kitap
okuruz muhabbet ederiz oyun oynarız bolca çayımız ve sigaramız da var
+seni öpebilir
miyim
-ne
+ne
-nasıl yani
+pardon sesli
düşünüyordum sanırım özür dilerim unut gitsin ben de evime gideyim artık
Bu sırada kapıya
yönelmiştim. Dilimi bazen böyle tutamıyordum. En olmadık zamanlarda en olmadık
şeyleri söylüyor saçmalıyordum. Annene bu çorba neden bu kadar tuzlu iyot
eksikliğim mi olduğunu düşünüyorsunuz dediğimdeki gibi mesela. Evet bunu dedim
di mi ben. Ama çok tuzluydu ne yapabilirdim?
Ben kapıya doğru
giderken sen birden belimden sarılmıştın. Hafifçe irkilmiş kafamı arkaya doğru
atıp göğsüne dayamış kalp atışlarını dinliyordum. Kolların beni sıkıca sardıkça
sana aşık olmaya başlıyordum.
-seni öpebilir
miyim
+önce ben sordum
-bu bir cevap değil
Yavaşça sana dönüp
ellerimi saçlarında gezdirip ordan yüzüne doğru ilerleyip yemyeşil gözlerine
bakıyor gene kayboluyordum. O sevdiğim tebessümün yüzüne yerleşmişken dudak
kıvrımından öptüm seni sonra yanağından sonra gözlerinden burnundan alnından
çenenden… yüzünü bu şekilde talan ederken bi an çenemden tuttun. Gözlerini
gözlerime diktin. Çenendeki parmaklarını yanağıma sürmeye başlayıp bana iyice
yaklaştın. Aramızda 1 cm var ya da yoktu bi an bulutların üzerine çıktığımı
hissettim. Ayaklarım tamamiyle yerden kesilmiş ruhum bedenimden ayrılmış ve
bulutların üzerinde dans ediyordu. Dudaklarının tadını sevmiştim.
O gün 4 sene sonra
deniz kenarı bi çaycıda iki üç kelimeyle ilişkimizi bitireceğimizi bilmeden
mutlu olduğumuz ilk gündü. Birbirimize deli gibi aşık olduğumuzu sanıp asla
hatalarımızı ve nefret ettiğimiz şeyleri görmeden geçirdiğimiz 3.5 sene ve
sonrasında evde köşe kapmaca oynar gibi geçirdiğimiz kendi evimi senin evinden
daha çok seviyorum bahanelerinde daha sık sarıldığım 6ay bizi beklemekteydi. Ama
o an orda o evde dünyanın en mutlu ve en aşık çifti bizdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder