21 Mart 2013 Perşembe

senle beraber çayı da bıraktım sevgilim


iki çay söylemiştik orda biri açık 
keşke yalnız bunun için sevseydim seni

ucuz amerikan romantik komedilerindeki gibi bi aşk değildi bizimki. filmin sonunda kız ve erkek kavuşup evlenmiyorlardı. ya da ilk görüşte etkilenmemiştik birbirimizden. tamamiyle şans işi denilebilirdi.
havanın denizi dalgalandırabilecek derecede rüzgarlı olduğu güneşin hiç ısıtmadığı ama yüzlerimizi aydınlattığı günlerden biriydi. canım sıkılıyor ne yapsam diye düşünürken kendimi gene çaycıda bulmuştum. her zamanki gibi kalabalıktı ve gene o kalabalığın müzikaldeymiş hissi veren uğultusu vardı. müzikalleri sevmezdin. kendime bir çay söylemiş sigara tablamı çıkartıp sigara sarmaya başlamıştım. önceleri marjinal göründüğü için yaptığım bu sigara sarma işlemi sonraları çok hoşuma gitmiş güzel de bi tasarruf sağlamıştı. tasarruf konusunda da iyiydim bilirsin. 
çayımı getiren adamın çayımı masaya koyarkenki geçen süre zarfında sigaramın kağıdına dilimi gezdirmiş ve seni görmüştüm. evet güzel bi karşılaşma değildi özellikle dilim dışarıdayken. yemyeşil gözlerinle gözlerimin içine bakmış hafifçe gülümseyip arkadaşına geri dönmüştün ve dilim hala dışarıdaydı. bir an toparlanıp sigaramı yaktım. şekeri ikiye bölüp yarısını çaya attım. aslında çayı şekersiz severdim ama o yarım şeker çaya hafif bi tat verirdi ve bunu daha çok severdim. tüm bunları yaparken hala gözlerim senin üzerindeydi. ben sana dalmış çayımı sigaramı içiyorken sigaradan bi nefes çekip dışarı verme süresi boyunca senle gözgöze kaldık. bir an toparlanıp gülümseyip önümdeki gazeteye döndüm. o an gündemdeki olaylar 3.sayfa haberleri ekonomi hava durumu spor hiçbiri sen kadar ilgi çekici değildi. 
uzunca bi süre boyunca sanırım bir uçağın alana iniş süresi kadar bi süre boyunca ya da boğaziçi köprüsünden suya atlayan adamın suya düşüş süresinden daha kısa bi zaman boyunca bekledikten sonra ikinci çayımı söylemiş bu sefer şekeri kıramamıştım. kendimce uğraşırken gözümün önünde bi el gördüm. bembeyaz uzun parmaklar bana yarım bi şeker uzatıyordu kafamı kaldırıp yemyeşil gözlerine baktım 
-ben de yarım şekerli içiyorum hiç uğraşma bunu al
+teşekkür ederim
çok güzel gülüyordun. dudaklarının kıvrımı harikaydı. o an kafamda senle defalarca sevişmiş boy boy çocuklar yapmıştım. sana ise sadece gülümsemiştim. tam önüme dönerken çayını alıp ayağa kalktığını gördüm bi anda seni kendi masamda buldum. sorma gereği bile hissetmemiş yanımdaki tabureye oturuvermiştin. Bi anlık dumurdan sonra
-imam değilim aslında
+pardon?
-çayın diyorum çok açık.
Ufak bi kahkaha atmıştın. Kahkaha atmayı pek sevmezdin sen sadece tebessüm ederdin ama o an attığın kahkaha hala kulaklarımda yankılanır.
+midem kötü biraz demli çay iyi gelmez diye düşündüm
-sevdiğin şeyleri yaparken ölmek daha güzel olabilir ayrıca miden şu an için seni öldürmez korkma
+ya ölürsem tam şu an burada
-cesedin güzel olur sevinmen lazım
+nolur bana hızlı yaşa genç ölcülerden olduğunu söyleme
-her zaman duymak istediklerini duyamazsın
+onlardan mısın
-bunu bilemezsin
+söylersen bilirim
-belki yalan söyleyeceğim
+neden söyleyesin
-ilk nedenim seni etkilemek olabilir
Gözlerime uzunca baktın. Yemyeşil gözlerinde kaybolmak cennette yolunu bulamamak gibiydi. Hafif tebessüm ettin dudakların çok güzel kıvrılıyordu. Seni öperken de böyleydi hafif tebessüm eder dudak kıvrımından öpmem için bana fırsat tanırdın. Boğaziçi köprüsünden atlayan adamın suya düşüş süresi kadar bakıştıktan sonra
-klasik soruları sormamı ister misin
+hakkımda ne kadar az şey bilirsen o kadar iyi
-neden
+beni sevmen için
-o zaman az olabileceğini düşündüğün kadar şey anlat
+sinem. 21 yaşındayım. Genetik okuyorum. 3 senedir istanbuldayım. Bartınlıyım. Çay seviyorum.
-deniz 25 yaşındayım. Avukatım. Hatırlamadığım kadar uzunca süredir istanbuldayım İstanbulluyum. Çay seviyorum.
+avukatları pek sevmem
-neden
+biraz illegal işlere bulaştığımdan
-ne kadar illegal
+daha hiç gözaltına alınmadım ama illegal işte
-yardımcı olurum sorun olursa
Bak gene yaptın. Gene gülümsedin. Bi adamın dudak kıvrımına aşık olunur mu diye düşünmemiştim hiç ama olunuyormuş. Ben orda yaşayabilirdim sonsuza dek hem de.
Çaylar gelip gitmeye devam ederken saatler de su gibi akıp gidiyordu ve farkına varmadan hava kararmıştı. Günlerden cumartesiydi hava tam bir cumartesiye uygun olacak kadar güzeldi. Soğuk değil ama deri ceket giyilebilir. Deri ceket giyilebilen havaları severdim. Zaten benim için hava durumu tshirt giyilebilir askılı giyilebilir deri ceket giyilebilir mont giymek gerekir kot giymek gerekir siyah çorap giyilmeli ten rengi çorap giyilebilir şeklinde ifade edilirdi. Hiçbir zaman sıcak soğuk ılık olmamıştı ve en çok da bununla alay ederdin. Sana evden çıkmadan hava bugün tshirt giyilebilir durumda şu gömleğini giy dediğimde dudaklarıma küçük bi öpücük kondurur ya tshirt giyilemez hale gelirse diye sorardın. Flashbacklerden kurtulmam gerekiyor yazımı bitirebilmem için. Lafı uzatmayı da çok severim bilirsin.
Güzel bi cumartesi günü akşama kadar muhabbet etmişken ve ben hava kararmış içmelik duruma gelmiş gitmeliyim dediğimde planım olup olmadığını sormuştun. Bi planım yoktu senin yanında sonsuza dek kalabilir ve dudak kıvrımını izleyebilirdim. Planım olmak ister misin dediğimde yemyeşil gözlerinle gözlerime bakıp onaylamak için gözlerini kapadın. Hesabı ödeyip ordan kalkıp kendimizi caddenin kalabalık akışına bırakmış birbirini yeni tanıyan iki insan olarak deli gibi konuşuyor boş boş yürüyorduk. Bir otobüsün alibeyköy’den esenler’e gelebildiği süre boyunca yürüdükten sonra asla karşılaşmadığımız ama ikimizin de sık gittiği mekana oturduk. Karşımda oturup bana yemyeşil gözlerinle uzun uzun bakıyor arada gözünün önüne gelen saçı geriye itiyordun. Sadece seni izliyor seni dinliyor tek kelime etmiyordum.
-konuşmak ister misin
+hayır böyle güzel
-ne düşünüyorsun
İnsanlar beni önemli bir şey düşünüyor sanarken böyle anlarda ben hep alakasız şeyler düşünürdüm ve bundan nefret ederdin özellikle kavga ederken. Evi terk etmene sebep olan kavgamızda ne düşünüyorsun diye sorduğunda vazonun çizgilerini dediğimde vazoyu kafamın yanından duvara fırlattığın an olduğu gibi. Gerçi o hareket sana roma’dan aldığımız ağır ve büyük kül tablası olarak hem de omzuna isabet ederek geri dönmüştü ama olsun.
+arkandaki masada oturan kızın gözleri lens mi diye düşünüyordum.
-cidden mi
+evet cidden
Bozulduğunu fark edebiliyordum. Çünkü bozulduğunda tebessümün düz bi çizgi şeklinde olurdu kıvrım şeklinde değil.
O gece deli gibi sarhoş olup sabahın 3ünde eve dönmüştük. Senin evine. Beni davet ederken çok rahattın. Meydana çıktığımızda taksi çağırırken nereye gidiyorsun bana gidelim derken aşırı rahattın. Bu rahatlığın oldukça sinir bozucuydu. Sana defalarca anahtarını almadan şu evden çıkma dediğimde kapıyı açmak bu kadar zor gelmemeli derken ki rahatlığın kadar.
Çatı katı ufak mükemmel döşenmiş sade güzel bi evin vardı. Evini sevmiştim. Kendi evim kadar değil ama. Zaten sürekli kendi evime gitmeme sinir olurdun. Ama eve kırmızı deri bi koltuk almayı da reddederdin. Farkında mısın aslında hiç aynı frekansta değilmişiz. Senelerce nasıl yaşayabildik hala şaşırıyorum.
Beni evine davet ederken ki rahatlığın evde devam etmemişti. Bana yer yatağı hazırlayıp kendi odanda uyumaya başlamıştın. Yalnız uyumaktan nefret ederdim özellikle bilmediğim bi evde. Ve o gece yağmur yağıyordu. Bu da korkuyorum anlamına gelirdi. Gece, sabahki soğukluk suratsızlık ve daha nicelerini göze alarak yastığımla yanına gelip arkana sığınmıştım. Uyuyordun. Bana öyle gelmişti. Fark etmedin sanıyordum ve rahatça uyuyabilecektim. Ta ki arkamdan bana sarılana kadar. Belimden sıkıca sarılmış burnunu saçlarıma gömmüş
-neden bu kadar çok saçın var ya
+romantik bi anı bok etmekte başarılısın sanırım
-kesinlikle çok başarılıyımdır yalnız uyuyamadın mı
+beni eve çağırırken ki rahatlığın beraber yatalım demeye yetmedi mi
-…
+gök gürültüsünden ve karanlıktan korkuyorum ayrıca uyuyorsun sanıyordum
-seni içerde bırakmakla hata mı ettim diye düşünürken uyuyamadım
+tamam artık uyuyabiliriz öyleyse
-iyi geceler
+iyi geceler
Omzuma ufak bi öpücük bırakıp saçlarımın üstünde uyumaya başlamıştın. Nefesin omurgamdan kaburgalarıma doluyor ve nefesim oluyordu.
Sabah yalnız uyandığımda siktir gene mi aynı şey diyip giyinmeye başladığımda mutfaktan gelen ıslık sesini duymuyordum. Hazırlanıp kapıdan çıkacakken ıslık sesi kulağıma geldi. Bu şarkıyı biliyordum. Çok da seviyordum. Mutfağa ilerlediğimde karşımda en sevdiğim pijamanla krep yapıyordun. Bi süre seni izledikten sonra beni fark edip
-nereye gidiyorsun
+bi yere gitmiyorum
-ama kahvaltı pijamalarla yapılır.
Yıllarca buna inanmış ve tüm kahvaltılarımızı böyle yapmamızı sağlamıştın. Sana göre kahvaltı pijamalarla yapılırdı ve bu önemli ve değiştirilemez bi kuraldı. Bu yüzden sabahları erkenden uyanıyorduk.
Saatler süren Pazar kahvaltısından sonra gitmek için izin isteğimde
-bugün Pazar işin yoksa evde takılsak
+ne yapıcaz peki
-film izleriz kitap okuruz muhabbet ederiz oyun oynarız bolca çayımız ve sigaramız da var
+seni öpebilir miyim
-ne
+ne
-nasıl yani
+pardon sesli düşünüyordum sanırım özür dilerim unut gitsin ben de evime gideyim artık
Bu sırada kapıya yönelmiştim. Dilimi bazen böyle tutamıyordum. En olmadık zamanlarda en olmadık şeyleri söylüyor saçmalıyordum. Annene bu çorba neden bu kadar tuzlu iyot eksikliğim mi olduğunu düşünüyorsunuz dediğimdeki gibi mesela. Evet bunu dedim di mi ben. Ama çok tuzluydu ne yapabilirdim?
Ben kapıya doğru giderken sen birden belimden sarılmıştın. Hafifçe irkilmiş kafamı arkaya doğru atıp göğsüne dayamış kalp atışlarını dinliyordum. Kolların beni sıkıca sardıkça sana aşık olmaya başlıyordum.
-seni öpebilir miyim
+önce ben sordum
-bu bir cevap değil
Yavaşça sana dönüp ellerimi saçlarında gezdirip ordan yüzüne doğru ilerleyip yemyeşil gözlerine bakıyor gene kayboluyordum. O sevdiğim tebessümün yüzüne yerleşmişken dudak kıvrımından öptüm seni sonra yanağından sonra gözlerinden burnundan alnından çenenden… yüzünü bu şekilde talan ederken bi an çenemden tuttun. Gözlerini gözlerime diktin. Çenendeki parmaklarını yanağıma sürmeye başlayıp bana iyice yaklaştın. Aramızda 1 cm var ya da yoktu bi an bulutların üzerine çıktığımı hissettim. Ayaklarım tamamiyle yerden kesilmiş ruhum bedenimden ayrılmış ve bulutların üzerinde dans ediyordu. Dudaklarının tadını sevmiştim.
O gün 4 sene sonra deniz kenarı bi çaycıda iki üç kelimeyle ilişkimizi bitireceğimizi bilmeden mutlu olduğumuz ilk gündü. Birbirimize deli gibi aşık olduğumuzu sanıp asla hatalarımızı ve nefret ettiğimiz şeyleri görmeden geçirdiğimiz 3.5 sene ve sonrasında evde köşe kapmaca oynar gibi geçirdiğimiz kendi evimi senin evinden daha çok seviyorum bahanelerinde daha sık sarıldığım 6ay bizi beklemekteydi. Ama o an orda o evde dünyanın en mutlu ve en aşık çifti bizdik.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder