21 Mart 2012 Çarşamba

kahvaltıya diye çıkıp istanbul'u tavaf etmek



yaklaşık 12 yıldır sabah 6 dedin mi uyanan bir insanım ve hepsi okul yüzünden. bu o kadar işledi ki içime tatil günleri bile en geç 7de uyanıyorum ama 12ye kadar yatakta kalıyorum uyumasam da. neyse bugün okulu ekmişken ve sabah erken uyanmamışken akşama kadar yatmayı planlarken öğlen arkadaşımın 12’ye kadar hazır ol kahvaltı edicez komutuyla uyandım. kahvaltı eedeceğimiz yer de yurdun kantini. neyse kalktım üzerime bi gömlek kot geçirip dışarı çıktım. ne bir süslenme ne başka bir şey. ama 2 ders ekmiş ve sevgili acısı çeken kadınların fikirleri anında değişebildiğinden o olay yurt kantiniyle sınırlı kalmadı tabi. önce cadde turu mu yapsak sorusu geldi eh iyi derken sonra da yeniyıl hediyesi almaya foruma mı gitsek oldu eh ona da tamam derken metroda hadi salı pazarına gidelim dendin ve kadıköy’e geçildi. tabi biz hala kahvaltıdaki kıyafetlerimizleyiz yalnız.
kendimizi 1 saat içinde kadıköy’de bulduktan sonra kadıköy’ün bizim için önemi belirdi karşımızda. şimdi kadıköy’deki erkeklerin geneli istanbul’un diğer semtlerinden farklı. adamlar daha bir cool böyle daha bir karizmatik falan. hele uzun saçlıları acayipler. işte biz bunları düşüne düşüne salı pazarını bulduk. salı pazarı da benim memleketimdeki pazarlara hiç benzemiyor yalnız. o ne büyüklüktür nasıl bir şeydir. ben en son yoruldum dediğimde arkadaşım daha üçte birindeyiz demişti. ama hayatımda bir pazarda hiç bu kadar eğlenmemiştim. satıcılar çok acayipler. muhabbetleri çok güzel. hepsiyle durup durup muhabbet ettim. çok da eğlendim. 
bütün pazarı dolaşmanın verdiği yorgunluk ve akşama kadar sadece jelibon yemiş olmanın verdiği açlıkla kadıköy barlar sokağını da tavaf ettikten (uzun saçlı deri ceketli insanüstü varlıkları görüp göz gönül açtıktan sonra) ve son paramızı da bize şans getireceğine inandığımız şeylere verdikten sonra ışıl ışıl olmuş bir istanbul manzarası eşliğinde vapur sefası yaptık. istanbul akşam çok da güzelmiş bunu bir kez daha anladım. camiler, galata kulesi, ışıl ışıl gözüken mimari harikası yapılar… her şey vapurdan çok daha güzel görünüyor. hele zaten rüzgarlı havada dışarıda oturup sigara içip o mükemmel manzarayı izlemek bambaşka. sigaradan nefret eden bir insana bile sigara içirtti o durum. bir de beşiktaş’a yaklaşırken sağda boğaz köprüsü karşıda kız kulesi…hani insan vapurdan inmek istemiyor. orda öylece oturup onları izlemek istiyor.
sonuç olarak iki kadın bir araya gelince kararsızlık yerini kararlılığa bırakıyormuş bunu farkettim. çünkü kimse bir şeye hayır demiyor. anlık fikirler havada uçuşuyor ve gerçekleştiriliyor. hadi şunu yapalım dediğin an diğeri yapmaya başlamış oluyor. çok da güzel oluyor terapi gibi geliyor insana. hani bütün gün kafanı oyalayan şeyler olması okulu asmış olmana rağmen eğlencenin dibine vurman, şarkılar söyleyip dolaşman, vapur olayı başlı başına terapi zaten. hani moralin bozuksa vapura bin o yarım saat insana o kadar iyi geliyor ki. 
yalnız takılmayı sevdiğimi sanardım. hani ikinci bir fikirden nefret etme ve canım ne istiyorsa onu yapma fikrine çok bağlıydım. ama farkettim aslında canının istediği şeyleri arkadaşlarınla yapmak çok daha eğlenceliymiş. onlar senin bu yüzden arkadaşınmış. 
bugün birçok şeyi anlamamı sağladı yaptıklarım. arkadaşlarıma verdiğim değeri gördüm sonra onların bana verdiği değeri, yalnız takılmaktan vazgeçmem gerektiğini anladım. arkadaşınla yemek yerken onun tabağına da dalmanın güzel olduğunu. jelibon alırken sen şundan al ben bundan alayım beraber yeriz demenin keyfini farkettim. sonra kendi kendime salak salak acılar çektirdiğimi ve bunları aşabilmenin gene benim elimde olduğunu ve istanbul’un güzelliklerinin bana terapi gibi geldiğini anladım.
sonuç olarak cebimizde 5 kuruş para kalmadan geri döndüğümüz bu gezi bizi hem rahatlattı hem de benim çok şeyi anlamamı sağladı. gerçi giden para biraz canımızı yaksa da değdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder