13 Temmuz 2011 Çarşamba

iki yabancı



‘insana en çok kasığındaki yara izini bile bildiğin adamın yanından bir yabancı gibi geçmesi koyar’ diye okudum geçen bir yerde.
mümkün müdür bu? seviştiğin adam bir yabancı olabilir mi? çok uzun yıllar görmesen belki diyeceğim ama gene mümkün değil ya. ben hala insanların duygu olmadan sevişemediğine inananlardanım ve seviştiğin adamın yüzünü unutman mümkün değil. isterse bin sene geçsin sanki 5 dakika önce görmüşsün gibi hatırlarsın o yüzü. bir zamanlar aşkından öldüğün, derin acılar çektiğin adamın yüzünü unutamazsın. erkek için de geçerli bu. polyannacılık belki ama erkekler de duygusuz sevişmiyor bence ve seviştikleri kadınların da yüzlerini unutacaklarını sanmıyorum. fazla ütopik oldu bu sanırım ama bence öyle.
düşünüyorum da diyelim ki aradan çok uzun yıllar geçmiş. barda bir adamı kesiyorsun. ne hoşmuş diye düşünüp uzun uzun bakıyorsun. bir şeyler tanıdık geliyor belki. kafandan yüzündeki iz ne kadar tanıdık lan diye geçiriyorsun ama alkolün de etkisiyle farkına varamıyorsun. arkadaşını dürtüp adamı gösterdiğinde (arkadaşlar eski sevgilileri asla unutmaz) acı gerçekle karşılaşıyorsun. arkadaşın kuracağı cümle şu: eski sevgilin lan! adama bir daha bakıyorsun. o tanıdık gelen ama farkına varamadığın şeylerin farkına varıyorsun. bir zamanlar dokunduğun ten, öptüğün dudaklar, uyuduğun omuz… böyle bir şey mümkün mü yani? bunun mümkün olabilmesi için hafıza sildirme denen işlemin yapılabilmesi gerekir ki şu şartlarda bu hala mümkün değil.
olaya çok farklı bir açıdan bakarsak; ya yabancıymış gibi davranıyorsa? yani yanından geçerken seni görmezden gelmişse? görmek istememişse? işte o zaman iş değişiyor ve sanırım koyan da bu olsa gerek. hani bir zamanlar aynı yatağı paylaştığın, sarılıp uyuduğun, elini tuttuğun, öptüğün, ilklerini yaşadığın, onun için tavizler verdiğin, onun için savaştığın, kah gülüp kah ağladığın, sesini duymadan uyuyamadığın, her yerden buram buram kokusunun geldiği, onla aynı takımı tutmasan da takımıyla ilgili anlattığı her şeyi ilgiyle dinleyip gösterdiklerini ilgiyle izlediğin adam seni tanımamış olmayı tercih ediyor ve yanından bir yabancı gibi geçiyor. işte o zaman koyar adama. bir anda ufalır ufalır küçücük bir nokta olursun. bir hiç olursun. hiçbir değeri yokmuş hiç değerim yokmuş dersin. bu anda da iki önemli nokta var: kendini bir hiç gibi hissediyorken yaşadıklarından pişman oldun mu olmadın mı? eğer olduysan aptalmışsın çünkü yanlış adam için günlerce ağlayıp sızlamışsın, yanlış adam için savaşmışsın ama üzülme her yanlış insanı doğruya bir adım daha yaklaştırır. yok eğer pişman olmamışsan ağlamalarına değmiş demektir. sen her şeyini özel bir adamla yaşamışsındır. seni ne kadar üzmüş olsa da o özel bir adammıştır. lakin sen de aptalsın çünkü o adamı elinde tutamadın.
sonuç olarak aşk aptallıktır. nedeni yoktur. mantığı yoktur. sonsuza dek sürmez asla. sana mutluluk vaatleri de vermez. ve sen bile bile başlarsın sonunu bildiğin bu oyuna. her seferinde değişir kahramanlar ama hikayenin sonu hep aynıdır. sonuca giden yollar farklı olsa da son aynıdır. dünyanın en ücra köşesinde de aynıdır 1mm uzaklıkta da aynıdır. ingilizcede de aynıdır hintçede de aynıdır. aşk başladığı gibi biter. iki yabancı olarak başladığın bu oyunu iki yabancı olarak bitirirsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder