makyajımı silerken kapının kenarına yaslanmış beni izliyordu. tshirtlerini giymemi hep çok sevmişti. o beni hayranlıkla izlerken ben gene bir şeyler için çemkiriyordum. neyden bahsediyorduk tam hatırlamıyorum ama makyajımı silip elimi yıkarken o çoktan yatağa geçmişti. ellerimi yıkayıp üzerimde tshirtüyle salına salına yanına doğru gittim
-hadi yat artık uykum geldi bak saat kaç oldu sabah erken kalkıcaz
+tamam yatıyorum şu kremi süreyim
-ya her gece bu kadar krem sürmesen olmuyor mu
+sürmiyim de beni terket di mi
-ne alaka
+yıllar sonra anlarsın nedenini
-hadi ışığı kapa hadi
ışığı kapayıp bi çırpıda yanına yattım sıkıca sarıldım ona. beni göğsüne yatırıp her gece olduğu gibi şarkı söylemeye başladı kulağıma. yavaşça uykuya daldım. onun kollarında huzurlu bi uyku çekmeye koyuldum. o her geceki gibi saçlarımla oynayıp uykuyu beklerken ben çoktan bininci rüyamı görüyordum.
...
bi' kitap okudum hayatım değişti.. bi' adam tanıdım hayatım değişti.. bi' film izledim hayatım değişti.. sonra hepsini, herkesi, her şeyi siktir ettim gene hayatım değişti.. değişim iyiymiş diyolla ama görücez bakalım..
24 Mart 2013 Pazar
21 Mart 2013 Perşembe
senle beraber çayı da bıraktım sevgilim
iki çay söylemiştik
orda biri açık
keşke yalnız bunun
için sevseydim seni
ucuz amerikan romantik komedilerindeki gibi bi aşk değildi bizimki. filmin sonunda kız ve erkek kavuşup evlenmiyorlardı. ya da ilk görüşte etkilenmemiştik birbirimizden. tamamiyle şans işi denilebilirdi.
havanın denizi dalgalandırabilecek
derecede rüzgarlı olduğu güneşin hiç ısıtmadığı ama yüzlerimizi aydınlattığı
günlerden biriydi. canım sıkılıyor ne yapsam diye düşünürken kendimi gene
çaycıda bulmuştum. her zamanki gibi kalabalıktı ve gene o kalabalığın
müzikaldeymiş hissi veren uğultusu vardı. müzikalleri sevmezdin. kendime bir
çay söylemiş sigara tablamı çıkartıp sigara sarmaya başlamıştım. önceleri
marjinal göründüğü için yaptığım bu sigara sarma işlemi sonraları çok hoşuma
gitmiş güzel de bi tasarruf sağlamıştı. tasarruf konusunda da iyiydim
bilirsin.
çayımı getiren adamın çayımı masaya
koyarkenki geçen süre zarfında sigaramın kağıdına dilimi gezdirmiş ve seni
görmüştüm. evet güzel bi karşılaşma değildi özellikle dilim dışarıdayken.
yemyeşil gözlerinle gözlerimin içine bakmış hafifçe gülümseyip arkadaşına geri
dönmüştün ve dilim hala dışarıdaydı. bir an toparlanıp sigaramı yaktım. şekeri
ikiye bölüp yarısını çaya attım. aslında çayı şekersiz severdim ama o yarım
şeker çaya hafif bi tat verirdi ve bunu daha çok severdim. tüm bunları yaparken
hala gözlerim senin üzerindeydi. ben sana dalmış çayımı sigaramı içiyorken
sigaradan bi nefes çekip dışarı verme süresi boyunca senle gözgöze kaldık. bir
an toparlanıp gülümseyip önümdeki gazeteye döndüm. o an gündemdeki olaylar
3.sayfa haberleri ekonomi hava durumu spor hiçbiri sen kadar ilgi çekici
değildi.
uzunca bi süre boyunca sanırım bir uçağın
alana iniş süresi kadar bi süre boyunca ya da boğaziçi köprüsünden suya atlayan
adamın suya düşüş süresinden daha kısa bi zaman boyunca bekledikten sonra
ikinci çayımı söylemiş bu sefer şekeri kıramamıştım. kendimce uğraşırken
gözümün önünde bi el gördüm. bembeyaz uzun parmaklar bana yarım bi şeker
uzatıyordu kafamı kaldırıp yemyeşil gözlerine baktım
-ben de yarım şekerli içiyorum hiç uğraşma
bunu al
+teşekkür ederim
çok güzel
gülüyordun. dudaklarının kıvrımı harikaydı. o an kafamda senle defalarca
sevişmiş boy boy çocuklar yapmıştım. sana ise sadece gülümsemiştim. tam önüme
dönerken çayını alıp ayağa kalktığını gördüm bi anda seni kendi masamda buldum.
sorma gereği bile hissetmemiş yanımdaki tabureye oturuvermiştin. Bi anlık
dumurdan sonra
-imam değilim
aslında
+pardon?
-çayın diyorum çok
açık.
Ufak bi kahkaha
atmıştın. Kahkaha atmayı pek sevmezdin sen sadece tebessüm ederdin ama o an
attığın kahkaha hala kulaklarımda yankılanır.
+midem kötü biraz
demli çay iyi gelmez diye düşündüm
-sevdiğin şeyleri
yaparken ölmek daha güzel olabilir ayrıca miden şu an için seni öldürmez korkma
+ya ölürsem tam şu
an burada
-cesedin güzel olur
sevinmen lazım
+nolur bana hızlı
yaşa genç ölcülerden olduğunu söyleme
-her zaman duymak
istediklerini duyamazsın
+onlardan mısın
-bunu bilemezsin
+söylersen bilirim
-belki yalan
söyleyeceğim
+neden söyleyesin
-ilk nedenim seni
etkilemek olabilir
Gözlerime uzunca
baktın. Yemyeşil gözlerinde kaybolmak cennette yolunu bulamamak gibiydi. Hafif
tebessüm ettin dudakların çok güzel kıvrılıyordu. Seni öperken de böyleydi
hafif tebessüm eder dudak kıvrımından öpmem için bana fırsat tanırdın. Boğaziçi
köprüsünden atlayan adamın suya düşüş süresi kadar bakıştıktan sonra
-klasik soruları
sormamı ister misin
+hakkımda ne kadar
az şey bilirsen o kadar iyi
-neden
+beni sevmen için
-o zaman az
olabileceğini düşündüğün kadar şey anlat
+sinem. 21
yaşındayım. Genetik okuyorum. 3 senedir istanbuldayım. Bartınlıyım. Çay
seviyorum.
-deniz 25
yaşındayım. Avukatım. Hatırlamadığım kadar uzunca süredir istanbuldayım
İstanbulluyum. Çay seviyorum.
+avukatları pek
sevmem
-neden
+biraz illegal
işlere bulaştığımdan
-ne kadar illegal
+daha hiç gözaltına
alınmadım ama illegal işte
-yardımcı olurum
sorun olursa
Bak gene yaptın.
Gene gülümsedin. Bi adamın dudak kıvrımına aşık olunur mu diye düşünmemiştim
hiç ama olunuyormuş. Ben orda yaşayabilirdim sonsuza dek hem de.
…
Çaylar gelip
gitmeye devam ederken saatler de su gibi akıp gidiyordu ve farkına varmadan
hava kararmıştı. Günlerden cumartesiydi hava tam bir cumartesiye uygun olacak
kadar güzeldi. Soğuk değil ama deri ceket giyilebilir. Deri ceket giyilebilen
havaları severdim. Zaten benim için hava durumu tshirt giyilebilir askılı
giyilebilir deri ceket giyilebilir mont giymek gerekir kot giymek gerekir siyah
çorap giyilmeli ten rengi çorap giyilebilir şeklinde ifade edilirdi. Hiçbir
zaman sıcak soğuk ılık olmamıştı ve en çok da bununla alay ederdin. Sana evden
çıkmadan hava bugün tshirt giyilebilir durumda şu gömleğini giy dediğimde
dudaklarıma küçük bi öpücük kondurur ya tshirt giyilemez hale gelirse diye
sorardın. Flashbacklerden kurtulmam gerekiyor yazımı bitirebilmem için. Lafı
uzatmayı da çok severim bilirsin.
Güzel bi cumartesi
günü akşama kadar muhabbet etmişken ve ben hava kararmış içmelik duruma gelmiş
gitmeliyim dediğimde planım olup olmadığını sormuştun. Bi planım yoktu senin
yanında sonsuza dek kalabilir ve dudak kıvrımını izleyebilirdim. Planım olmak
ister misin dediğimde yemyeşil gözlerinle gözlerime bakıp onaylamak için
gözlerini kapadın. Hesabı ödeyip ordan kalkıp kendimizi caddenin kalabalık
akışına bırakmış birbirini yeni tanıyan iki insan olarak deli gibi konuşuyor
boş boş yürüyorduk. Bir otobüsün alibeyköy’den esenler’e gelebildiği süre
boyunca yürüdükten sonra asla karşılaşmadığımız ama ikimizin de sık gittiği
mekana oturduk. Karşımda oturup bana yemyeşil gözlerinle uzun uzun bakıyor
arada gözünün önüne gelen saçı geriye itiyordun. Sadece seni izliyor seni
dinliyor tek kelime etmiyordum.
-konuşmak ister
misin
+hayır böyle güzel
-ne düşünüyorsun
İnsanlar beni
önemli bir şey düşünüyor sanarken böyle anlarda ben hep alakasız şeyler
düşünürdüm ve bundan nefret ederdin özellikle kavga ederken. Evi terk etmene
sebep olan kavgamızda ne düşünüyorsun diye sorduğunda vazonun çizgilerini
dediğimde vazoyu kafamın yanından duvara fırlattığın an olduğu gibi. Gerçi o
hareket sana roma’dan aldığımız ağır ve büyük kül tablası olarak hem de omzuna
isabet ederek geri dönmüştü ama olsun.
+arkandaki masada
oturan kızın gözleri lens mi diye düşünüyordum.
-cidden mi
+evet cidden
Bozulduğunu fark
edebiliyordum. Çünkü bozulduğunda tebessümün düz bi çizgi şeklinde olurdu
kıvrım şeklinde değil.
…
O gece deli gibi
sarhoş olup sabahın 3ünde eve dönmüştük. Senin evine. Beni davet ederken çok
rahattın. Meydana çıktığımızda taksi çağırırken nereye gidiyorsun bana gidelim
derken aşırı rahattın. Bu rahatlığın oldukça sinir bozucuydu. Sana defalarca
anahtarını almadan şu evden çıkma dediğimde kapıyı açmak bu kadar zor gelmemeli
derken ki rahatlığın kadar.
Çatı katı ufak
mükemmel döşenmiş sade güzel bi evin vardı. Evini sevmiştim. Kendi evim kadar
değil ama. Zaten sürekli kendi evime gitmeme sinir olurdun. Ama eve kırmızı
deri bi koltuk almayı da reddederdin. Farkında mısın aslında hiç aynı frekansta
değilmişiz. Senelerce nasıl yaşayabildik hala şaşırıyorum.
Beni evine davet
ederken ki rahatlığın evde devam etmemişti. Bana yer yatağı hazırlayıp kendi
odanda uyumaya başlamıştın. Yalnız uyumaktan nefret ederdim özellikle
bilmediğim bi evde. Ve o gece yağmur yağıyordu. Bu da korkuyorum anlamına
gelirdi. Gece, sabahki soğukluk suratsızlık ve daha nicelerini göze alarak
yastığımla yanına gelip arkana sığınmıştım. Uyuyordun. Bana öyle gelmişti. Fark
etmedin sanıyordum ve rahatça uyuyabilecektim. Ta ki arkamdan bana sarılana
kadar. Belimden sıkıca sarılmış burnunu saçlarıma gömmüş
-neden bu kadar çok
saçın var ya
+romantik bi anı
bok etmekte başarılısın sanırım
-kesinlikle çok
başarılıyımdır yalnız uyuyamadın mı
+beni eve
çağırırken ki rahatlığın beraber yatalım demeye yetmedi mi
-…
+gök gürültüsünden
ve karanlıktan korkuyorum ayrıca uyuyorsun sanıyordum
-seni içerde
bırakmakla hata mı ettim diye düşünürken uyuyamadım
+tamam artık
uyuyabiliriz öyleyse
-iyi geceler
+iyi geceler
Omzuma ufak bi
öpücük bırakıp saçlarımın üstünde uyumaya başlamıştın. Nefesin omurgamdan
kaburgalarıma doluyor ve nefesim oluyordu.
…
Sabah yalnız
uyandığımda siktir gene mi aynı şey diyip giyinmeye başladığımda mutfaktan
gelen ıslık sesini duymuyordum. Hazırlanıp kapıdan çıkacakken ıslık sesi
kulağıma geldi. Bu şarkıyı biliyordum. Çok da seviyordum. Mutfağa ilerlediğimde
karşımda en sevdiğim pijamanla krep yapıyordun. Bi süre seni izledikten sonra
beni fark edip
-nereye gidiyorsun
+bi yere gitmiyorum
-ama kahvaltı
pijamalarla yapılır.
Yıllarca buna
inanmış ve tüm kahvaltılarımızı böyle yapmamızı sağlamıştın. Sana göre kahvaltı
pijamalarla yapılırdı ve bu önemli ve değiştirilemez bi kuraldı. Bu yüzden
sabahları erkenden uyanıyorduk.
Saatler süren Pazar
kahvaltısından sonra gitmek için izin isteğimde
-bugün Pazar işin
yoksa evde takılsak
+ne yapıcaz peki
-film izleriz kitap
okuruz muhabbet ederiz oyun oynarız bolca çayımız ve sigaramız da var
+seni öpebilir
miyim
-ne
+ne
-nasıl yani
+pardon sesli
düşünüyordum sanırım özür dilerim unut gitsin ben de evime gideyim artık
Bu sırada kapıya
yönelmiştim. Dilimi bazen böyle tutamıyordum. En olmadık zamanlarda en olmadık
şeyleri söylüyor saçmalıyordum. Annene bu çorba neden bu kadar tuzlu iyot
eksikliğim mi olduğunu düşünüyorsunuz dediğimdeki gibi mesela. Evet bunu dedim
di mi ben. Ama çok tuzluydu ne yapabilirdim?
Ben kapıya doğru
giderken sen birden belimden sarılmıştın. Hafifçe irkilmiş kafamı arkaya doğru
atıp göğsüne dayamış kalp atışlarını dinliyordum. Kolların beni sıkıca sardıkça
sana aşık olmaya başlıyordum.
-seni öpebilir
miyim
+önce ben sordum
-bu bir cevap değil
Yavaşça sana dönüp
ellerimi saçlarında gezdirip ordan yüzüne doğru ilerleyip yemyeşil gözlerine
bakıyor gene kayboluyordum. O sevdiğim tebessümün yüzüne yerleşmişken dudak
kıvrımından öptüm seni sonra yanağından sonra gözlerinden burnundan alnından
çenenden… yüzünü bu şekilde talan ederken bi an çenemden tuttun. Gözlerini
gözlerime diktin. Çenendeki parmaklarını yanağıma sürmeye başlayıp bana iyice
yaklaştın. Aramızda 1 cm var ya da yoktu bi an bulutların üzerine çıktığımı
hissettim. Ayaklarım tamamiyle yerden kesilmiş ruhum bedenimden ayrılmış ve
bulutların üzerinde dans ediyordu. Dudaklarının tadını sevmiştim.
O gün 4 sene sonra
deniz kenarı bi çaycıda iki üç kelimeyle ilişkimizi bitireceğimizi bilmeden
mutlu olduğumuz ilk gündü. Birbirimize deli gibi aşık olduğumuzu sanıp asla
hatalarımızı ve nefret ettiğimiz şeyleri görmeden geçirdiğimiz 3.5 sene ve
sonrasında evde köşe kapmaca oynar gibi geçirdiğimiz kendi evimi senin evinden
daha çok seviyorum bahanelerinde daha sık sarıldığım 6ay bizi beklemekteydi. Ama
o an orda o evde dünyanın en mutlu ve en aşık çifti bizdik.
pazar görünümlü perşembe
cumartesi görünümlü çarşamba akşamından sonra psikopat kedi yüzünden zaten uyuyamış bendeniz bari gideyim de kadıköy’de kahvaltı yapayım diyerekten evden çıkıp kadıköy’e indim. hava tam istediğim gibiydi tam deri ceketlik. rıhtımdan gene kendimi ayaklarıma bırakarak my chef e gelip pazar görünümlü perşembe günü kahvaltımı yaptım uzunca bi çay sigara olayından sonra kanka kişisinin yanıma gelmesiyle güzel bi orta şekerli türk kahvesi içip kendimizi kadıköy’ün hafif yağmurlu eski kokan sokaklarına bırakıp aşağıya doğru yürüyüp akmar’a girip ufak bi kitap alışverişi de yaptıktan sonra gene nisan yağmuru kisvesi altında çiseleyen yağmura kendimizi bırakıp sigara eşliğinde bi de vapur sefası yaptık. sonrası mı sonrası iyilik sağlık.
8 Mart 2013 Cuma
ANKARA'nın en güzel yanı sana gelişi sevgilim
ankara’nın tam anlamıyla hüzün dolu otogarında güneşli güzel bi cuma günü saat 4 sularında ona sarılırken soğuk olduğumu hiç düşünmemiştim. bana göre yol yorgunluğu ona göre ise onu umursamamamdan kaynaklı bi soğuklukmuş bu. ama ben o an orda ona sarılırken onu koklarken aslında ne kadar doğru bi karar verdiğimi düşünüyordum onu sevmekle. evet bunları ona söylemedim nedenini ben de bilmiyorum ama afallamamın en büyük nedenlerinden biriydi bu.
arabaya bindiğimizde sanki yıllardır hayatımdaymış da bi süre görüşmemişiz de ben yanına gitmişim gibi samimi ve gerçek bi öpücük kondurduk dudaklarımıza. o an bile soğuk muydum be sevgili? bana o çok samimi gelen öpücük sana gelmedi mi?
eve gidip soyunup dökünüp uyucam ben dediğimde tek başıma uyumayı hiç kastetmedim sana sıkıca sarılıp seni hissedip huzurlu bi uyku çekmeyi planlıyordum. sana sarılırken o huzur yakaladım da. ellerinin tenime değdiği her an ben ayrı bi huzur ayrı bi mutlulukla doldum. evet sinir bozucu olabiliyorum bazen ama seviyorum seni be sevgili. hala duş almamış ve üzerimde en son senin kokun kalmış halimle seviyorum. sana kızgınken tüm kızgınlığıma rağmen gece bana arkanı döndüğünde sana sarılmış halimle seviyorum. senin göğsünde yatıp sen saçlarımla oynarken benim 450 km’ye küfreden halimle seviyorum. senin gözlerinin içine bakarken bana anlattığın hikayelerle seviyorum. saatlerce muhabbet ettikten sonra işte şimdi seviştik dediğimiz o an o saçım baçım dağılmış halimle seviyorum seni. seni zorlasam da çocukça davransam da beni umursadığın için seviyorum seni ve son olarak inan hiç romantik olmicak ama dar popolu ve koca göbekli halinle seviyorum seni.
sana sarılmadığım her dakikaya küfrederek uyudum dün gece sevgili. keşke daha çok sarılsaydım daha çok öpseydim daha çok dokunsaydım… ama 2 3 hafta uzun süre değil di mi sevgili? göz açıp kapayıncaya kadar geçecek ve ben bu kez çok daha sıkı sarılıcam sana.
modern dünyada kadın
21. yüzyılın modern dünyasında erkekleştirilmiştir. bunun en büyük sebebi de sosyal medyadır. arkadaşım ben neden ofsaytı bilmek zorundayım ki? kadınların alayı ofsaytı öğrendi neden mi? erkeklerin gözüne girmek için. benim için futbol sevgili mutlu olsun diye ona hediye edilen forma kadar olmalıydı. holigan gibi maçta bağırıp küfretmek değil.
sonra noldu şunu içen kadın candır bunu içen kadın canandır moduna girdiler kadın kısmı alkolik oldu çıktı. bi kadına en yakışan içki şaraptır ötesi de yok. bi kadın deli gibi içmesin 2 kadehten sonra çakırkeyf olsun öyle bardak bardak bira götürüp sağlam kalmasın. kadın naiftir yahu.
sonra oyun oynayan kadın dediler bi baktık kadınlar pesinden wowuna lolden bilmemneye her oyunu oynar olmuş. abi gitsin erkek arkadaşlarıyla oynasın pesini cartını curtunu banane. niye benle oynamak istiyor. bu paylaşım falan değil valla.
bence erkeklerde gizli bi gaylik var yoksa neden sevgililerinin futboldan anlayan onla deli gibi maç izleyip küfür eden onla deli gibi içen onla oyun oynayan bi kadın olmasını istesinler ki? arkadaşlar bizde iki x var hatırlatırım. gay olmak da kötü bir şey değil yani eğer böyleyse boşuna yormayın artık kadınları. sizin yüzünüzden kadınlığımızdan çıktık lan.
4 Mart 2013 Pazartesi
NIVEA yürekleri ağza getiren bir şakayla yeni Stress Protect deodorantı tanıttı
Havaalanında yaşanabilecek en büyük terslik veya en korkutucu deneyim ne olabilir dersiniz? Uçağınızı kaçırmak mı, bavulunuzu kaybetmek mi yoksa hava koşullarından dolayı günlerce havaalanında kalmak mı?
NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile.
Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.
Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile.
Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.
Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)